Doğu ve Güneydoğu Bölge Baroları Dönem Sözcüsü Siirt Barosu Başkanı Avukat Mehmet Cemal Acar imzasıyla yapılan açıklamaya Adıyaman, Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Dersim, Diyarbakır, Hakkari, Iğdır, Kars-Ardahan Bölge Barosu ile Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak ve Van Barosu da destek verdi.

Yapılan ortak açıklamada Türkiye’de son dönemde yaşananlara ilişkin şu ifadelere yer verildi:

Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın neredeyse tümünü kaplayan şiddet sarmalı, Türkiye’de ve özellikle bölgemizde de ciddi boyutlara varmıştır. Türkiye dış politikasının tüm olumsuz sonuçlarını maalesef artık ülke içinde açıkça görmektedir.

Kürt meselesi niteliği gereği Türkiye’nin iç ve dış politikasını etkileyen temel faktördür. Hükümetin önceki tüm hükümler gibi Kürt meselesine dair kaygılar üzerinden geliştirdiği dış politikadaki ciddi hatalar bölgesel şiddetin Türkiye’ye yansımasına sebebiyet vermiştir. Hatalar ısrarcı olunması, toplumsal fay hatlarını da etkilemiş ve sonuçta görece normalleşen iç politika da yaşanan gerilimlerin kaynağı haline gelerek sonları çözme imkanından oldukça uzaklaşmıştır.

Son birkaç aydır yoğunlaşan, sivil yaşam alanlarını tehdit eden, bireyleri ve toplumu en temel hak ve hürriyetlerden yoksun bırakan çatışma açık bir hedef haline gelmekte, sokağa çıkma yasaklarının hüküm sürdüğü yerlerde yaşamını yetirenlerin cenazeleri bile günlerce yerlerde kalmakta ve büyük bir insani dram yaşanmaktadır.

Bu ağır tablo karşısında akademisyenlerce imzalanan ve devletin devlet olmaktan kaynaklanan objektif sorumluluklarını hatırlatan, tamamen düşünce beyanı niteliğindeki imza kampanyasının tehdit olarak algılanması ve açıkça hukuka aykırı bir şekilde idari ve adli soruşturmalara konu olması kabul edilmez.

Yaşanan çatışmalı ortamın son bulması hususunda çağrı yapan kişi veya toplumları tehdit eden, ötekileştiren hedef gösteren, haber ve açıklamalar, sorunu daha da derinleştirmektedir. Türkiye’nin temel sorunlarının ancak konuşularak ve sivil vasıtalarla çözülebileceği açıktır. Bu yönüyle akademisyenlerin düşüncelerinden dolayı tutuklanma tehdidi ile karşılaşmaları, usul ve yasaya aykırı bir şekilde mahremiyetlerinin ihlal edilerek evlerinin aranması, görevden uzaklaştırılmaları şeklinde uygulamalar meselenin demokratik zeminde tartışılma imkanlarını hepten ortadan kaldıracaktır.

Bugün geldiğimiz nokta itibariyle hükümet eleştiri sınırları dahilinde cevaplayacağı bu bildiriye karşı adeta bir linç kampanyası startı vermiş, bildiri üzerinden toplum ciddi bir şekilde kutuplaşmış, düşünce ve ifade hürriyetinden yana tutum alması beklenen kişi ve kurumlar maalesef düşüncelerin karşısında dogmatik devletçi refleksler ile çıkmışlardır.

Barış çağrılarına bile tahammülün olmadığı, düşünce ve ifade özgürlüğünün siyaset/mafya/yargı eliyle linçe tabi tutulduğu bir ortamda yeni bir Anayasa’nın konuşulmasının mümkün olmayacağı açıktır.

Kürt meselesi niteliği gereği çözümü ertelendikçe derinleşerek zorlaşan bir meseledir. Bu cinnet halinin devam etmesi mümkün değildir. Cizre’de Silopi’de Çınar’da yitirdiğimiz insanlarımızın çocuklarımızın vebali hepimize yeter. Bu vesile ile yaşam hakkına yönelen her türlü saldırıyı kınadığımızı ve kazananı olmayacak bu çatışmaların son bulması çağrısını bir kez daha yeniliyoruz.