Senede bir defa bu kutsal mekanlara gidip gelmezsem, biliyorum ki bende bir eksik var. 2018´in Dkim ayında beş günlüğüne Dêsim´ê gidip geldik.

Dêsim´deki ikinci günümüzde, Nazimiye tarafından Kemerê Düzgın´e gittik. Güzel bir sonbahar havasında cemevindeki dost ve akrabalarla hoşbeş olduktan sonra, dağa tırmanmaya başlayınca aniden gördüğümüz resim bizi derin bir üzüntü ortamına soktu. Cemevinden Heniyê Goze mevkiine kadarki yol, dozerlerle kazılmış ve betonlanmış.

Ben de son yıllarda bizim Kailaş Dağımıza* çıkarken, en azından yolun bir kısmını yalınayak çıkmışımdır. Ayak tabanlarım, ayak parmaklarımın acıdığını veya kanadığını hiç hatırlamıyorum. Aşkla çıktığım için Kemerê Duzgın´in taşı toprağını hep ipek gibi yumuşak algılamışımdır.

Biz çıkışımızın başında ayakkabılarımızı çıkarıp dizilen beton taşların üzerinde beş dakika kadar yürüyünce, ayaklarımız acımaya ve yanmaya başladı. Çorap ve ayakkabılarımızı tekrar giyindik. Ayaklarımızdaki yanma beton taşlarının ısınmasından değildi. Çünkü biz öğleden evvel hava serinken çıktık. Dizilen beton taşları elimize alıp inceledik. Ayaklarımızdaki yanmanın, beton taşlarının içindeki kesici maddelerden kaynaklandığını tespit ettik.

Bu beton yolda yürürken yüz metre sonra ayaklarımız ve bacaklarımız ağrımaya başladı. Arkadaşım, "Abi beton taşlardan gitmeyelim!", deyince, betonun kenarlarındaki toprağa basarak Heniyê Goze´ye kadar çıktık. Yukarıdan, yani Heniyê Goze´den cemevine bakınca, tabiatın bıçaklanmış olduğunu gördük.

Heniye Goze´de biraz dinlendikten sonra Eskeftê Çeli´ye doğru tırmandık. Yolun sağında ve solundaki çalılara hırka, gömlek, tişört, pantolon paçavraları ve daha kötüsü naylon poşetler parçalanarak bağlanmış. İnsanlarımız, dağa çıkarken taşımaktan bıktıkları çöplerini ağaçlara bağlamışlar. Gördüklerimiz, çevreyi ve kutsal dağımızı kirleten nahoş resimlerdir.

Doğrusu Dêsim İnancı´nda özellikle kaynak sularını, Żiari u Diarilerimizi (kutsal mekanları) temiz tutma çok önemlidir. Şu anda yetmişin üstündeki yaşlı kuşak çevreyi ve kutsal mekanları asla kirletmezdi.

Doğrusu daha çok diaspora ve gurbette doğmuşlar, Dêsim´e gelirken oradaki halkların geleneklerini de beraberinde getiriyorlar. Bu yeni yetme ziyaretçiler, kutsal mekanlarımıza, Dêsim İtikatimize saygılı davranmıyorlar. Bu şekilde kutsal mekanımız Düzgün Bava Dağı, son yıllarda giderek artan bir kirletilme ve itibarsızlaştırmayla karşı karşıyadır.

Eskeftê Çeli´ye geldiğimizde, yiyecek artıkları, Düzgün Bava´ya sunulmuş vesikalık çocuk ve gençlerin (kız ve erkek) resimlerinin kayalarda şuraya buraya sıkıştırılmış, kimyevi mumla yapıştırılmış olduğunu gördük. Bunların arasında Düzgün Bava´ya yazılmış bir de mektup vardı. Tabii buraya bırakılanın hepsi nem çekerek iştah kırıcı kirli çöpe dönüşmüş.

Sonra Heniyê Uskara´ya tırmandık. Bu mekana ulaşınca, sağ kol üzerinden Heniyê Uskra´nın kuzeyindeki kayalıkta yanyana mavi sprey boyayla bir kadın ve bir erkek grafitini gördük. Grafitin sağ tarafına gene mavi spreyle yazılmış harflerin, erkek ve kadın adlarının baş harfleri olabileceğine kanaat getirdik. Eskefte Çeli´den tahminen 200 metre yükseklikte zirveye yakın kayalık da bu şekilde kirletilmiş.

Bu karalamalar, bu kutsal mekanımıza, daha doğrusu Desim İtikati´ne saygısızlık ve hakarettir. Bu ve benzeri kirletmeler, Żiari u Diarilerimizin (kutsal mekanlarımızın) itibarını düşürmektedir. Bunu yapan insan, eğer kötü niyetli değilse nedir? Bu kişi bir camiyi, sinagogu veya kiliseyi spreyleriyle kirletebilir mi?

Bu çirkinliğin arkasından Heniyê Uskıra´ya su içmek üzere tırmandık. Heniyê Uskıra´nın etrafında ucuz metalden yirmi dolayında kaşık vardı. Kaşıklar paslanmış, kirli, çirkin bir resim sergiliyorlardı. Mağarayı inceleyince, buraya kadar gelen ziyaretçilerin vesikalık resim ve mektuplarından oluşan çöpleriyle karşılaştık.

Mektuplardan biri kocasından ayrılmış olan bir kadın tarafından Düzgün Bava´ya yazılmıştı. Kadın mektubunda özetle Düzgün Bava´dan şunları istiyordu: "Ya Düzgün Bava, beni terkeden kocamı kanser yap! Her tarafını kanser yap! Ama hemen öldürme. Yatalak olsun! Altına yaptıklarında boğulsun ama ölmesin! Her tarafı yara bere olsun! (...)".

Düzgün Bava Dağın´nın, Xaskar´a bakan tepesine çıkınca güneş tepemizdeydi. Hafif bir yel saçlarımızı kurumuş çiçek ve otları okşuyordu. Bir çift Heliyê Bażi (Düzgın Bava´nın kartalları), durduğumuz noktadan biraz aşağılarda, havadaki termikle dairelerini çiziyorlardı. Çok uzaklardaki bir uçak gökyüzünde uzun beyaz bir çizgi bırakarak biraz sonra kayıplara karıştı.

Bu resimleri terk edince, kafamda birçok sorunun varlığını sürdürdüğüne ve cevapsız olduklarının tekrar farkına vardım.

Dönüşte çok resim çektik. Tabiatın ve onun tabii güzelliğinin kirletildiğini gösteren resimler. Bu resimleri, birinci derecede bu mekanları kirletenlere bıçaklayanlara göstermek istiyoruz. Diğer taraftan tabiata saygılı insanlarımızın da bu resimlere ciddi bakmalarını ve duyarlı olmalarını arzu ediyoruz.

Tekrar cemevine geldiğimizde, oradakilere meseleyi açınca, onlardan biri, bizi cemevinden Tunceli ve Nazimiye´ye giden yolun üstündeki bir levhanın önüne götürdü. Levhada İstanbul Kartal Belediye Başkanı olduğunu öğrendiğimiz Ali Kılıç adında bir hemşerimizin, bu beton yarayı Düzgün Bava Dağın´a açmış olduğunu, bu iş için çok para harcamış olduğunu v.s. öğrendik.

Sevgili Ali Kılıç, seni tanımam etmem. Seninle hayatın hiç bir noktasında, bugüne kadar bu beton yolun dışında bir kesişme noktam olmamıştır. Doğrusu, sen kaş yapayım derken göz çıkarmışsın.

Eğer böyle devam ederse, bilerek veya bilmeyerek bazı güçler, bu kirletme ve yaralamalarla halkımızın kutsal mekanlarının itibarını düşüreceklerdir. Aynı kirletme Ovacık Munzur Gözeleri kutsal mekanında da sürdürülmektedir. Eğer seyirci kalırsak, hem halkımız ve hem de Dêsim tabiatı kaybedecektir.

* Kailaş Dağı, Tibet Dini’nin kutsal dağıdır. Yüksekliği 6638 metredir. Tibet halkı ve Tibet Dinine mensup insanların yoğun ve ciddi protestoları sayesinde dağcıların bu dağın doruğuna tırmanması yasaklanmıştır. İnsanlar ancak dağın etrafında dolaşabilmektedirler.

Hakkı Çimen, Aralık 2018