Dersim Barosu tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada şunlar kaydedildi: “Katıldığı bir konferansta konuşan TBMM Başkanı İsmail Kahraman “ Yeni anayasada laiklik tarifi olmamalıdır… Anayasa dindar bir anayasa olmalıdır. .. Müslüman bir ülkedeyiz, neden Anayasa Allah ismi ile başlamadı ” şeklinde açıklamalar yaparak, yeni hazırlanacak anayasa konusundaki emellerini ve niyetini kamuoyu ile paylaşmıştır. 

1982 Anayasasının 2. Maddesi Türkiye Cumhuriyetini demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlanmıştır. Laiklik kavramı iktidar yanlıları tarafından bugüne kadar çeşitli platformlarda defalarca kez gündeme getirilerek tartışmaya açılmak istenmiştir. Meclis başkanının bu türden açıklamalar yapması da kamuoyunu hazırlama ve nabız ölçme çalışmalarından ibaret olduğunu çok iyi bilmekteyiz.  

Geçmiş dönemlerde de ana okul ve ilkokullarda türban serbestisi olacağı yönünde yapılan beyanatlar sonrası, ortaöğretimde türban serbestliği getirilmiştir. Ölümü gösterip sıtmaya razı etme, birileri vasıtası ile amaçlanan düzenlemeleri kamuoyunun gündemine getirme, iktidarın sıkça başvurduğu yöntemlerdir. Şu ana kadar tartışma oluşturabilecek birçok yasal düzenleme benzer şekillerde gündeme getirilmiş ve tepkinin boyutlarına göre hareket edilerek hayata geçirilmiştir.

Anayasada yer alan laiklik ilkesinin kaldırılarak dindar bir anayasa yapılmasına yönelik açıklamanın bir meclis başkanı konumunda olan biri tarafından ileri sürülmesi ülkenin yönetim anlayışını göstermektedir. Meclis başkanı bulunduğu konum itibari ile toplumun tüm inançlarına eşit mesafede bulunması gerekmektedir. Ayrımcılık öngören, inançlara eşit mesafeyi savunmayan ve sadece belli bir dinin kurallarına göre devletin yönetilmesi gerektiğini savunan bu düşünceleri ile yasama organına, parlamentoya başkanlık görevini yürütmesi kabul edilemez bir durumdur. 

Laiklik, devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir. Lâik bir devlette din kurumları ile devlet kurumları birbirinden ayrı olmalıdır. Lâik bir devlette herkes dinini seçmekte ve inançlarını açığa vurabilme konusunda din ve vicdan özgürlüğünün sınırları içinde serbesttir. Hiçbir dine inancı olmayanlar için de durum aynıdır. Lâik bir toplumda herkes istediği dine veya inanca sahip olabilir. Laiklikle beraber, kişinin temel haklarından olan din ve vicdan özgürlüğü de anlam kazanmıştır.

Ancak Türkiye Cumhuriyetinde mevcut fiili uygulamalar ve laiklik karşıtı yasal hükümler ve laiklik ilkesi ile bağdaşmayan dini kurumlar ile T.C Anayasasında laiklik ilkesi, sadece kavramsal olarak yer alma aşamasına gelmiştir. Din derslerinin zorunlu olması. Diyanet kurumunun varlığı laikliğe açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

İktidarın laiklik ilkesine bakış açısını, yapmış oldukları açıklamalardan ve pratiğinden çok iyi bilmekteyiz. Bugün nüfusunun büyük bölümü Müslüman olan ya da resmi dini İslamiyet olan toplam 63 civarında ülke bulunmaktadır. Bu ülkelerin eğitim, demokrasi, kadın hakları, bilimsel çalışmalar vb. konularda dünya ölçeğinde hangi sırada ve seviyede olduğu ise herkesin malumudur.

Gerçek anlamda tesis edilmiş demokratik, sosyal, laik bir hukuk devleti, Türkiye’de inancına bakılmaksızın tüm hakların çıkarına olacaktır.  Dine dayalı bir devlet yönetimini kabul etmek ümmetçi, otoriter, antidemokratik bir anlayışla yönetilmeyi savunmak anlamına gelecektir. Bu anlamda fiili anlamda uygulanan ve anayasal güvence altında olan bir laiklik ilkesini savunmak, bir hukuk kurumu olarak bizlerin her zaman görevleri arasında olacaktır. Kamuoyuna saygı ile deklare ederiz.”