Muş Barosu’nun ev sahipliğinde kentteki bir otelin konferans salonunda düzenlenen toplantıya Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Van, Tunceli, Kars ve Ardahan Baro başkanları katıldı. Toplantının ardından ortak basın toplantısı düzenleyen baro başkanları, Kobani ve Gazze halkının yanında olmanın insani ve ahlaki bir gereklilik olduğunu bildirdi. 15 baronun katılımıyla hazırlanan ortak basın açıklamasını okuyan Muş Baro Başkanı Feridun Taş, toplantıda bölge barolarının katılımıyla gündeme dair siyasal, toplumsal ve mesleki sorunların tartışıldığını söyledi.

Türkiye’nin çok ciddi ve tarihi bir süreçten geçtiğini, siyasal ve toplumsal sorunların demokratik bir temelde çözümü gayesiyle bir sürecin başlatıldığını belirten Taş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu çerçevede başlatılan çözüm süreci, belli bir aşamaya getirilmiştir. Ancak, zaman zaman çeşitli nedenlerle süreç akamete uğramıştır. Bu süreçte bütün siyasi aktörlerin kullandıkları dile ve argümanlara dikkat etmesi hayati önem arz etmektedir. Çözüm süreci Türkiye’nin en temel sorunu olduğu halde özellikle hükümet kanadının ’çözüm sürecine mecbur değiliz’ tarzındaki yaklaşımları savaşın birinci derecedeki mağduru Kürt halkında ciddi endişe yaratmıştır. Oysa çözüm süreci Türkiye’nin olduğu kadar Ortadoğu’nun da en önemli toplumsal uzlaşı ve barış projesidir. Bu projeye tüm Türkiye toplumunun ve demokratik tüm dinamiklerinin samimi bir şekilde destek vermesi ve kendi aralarında barış dilini kullanarak diyalog geliştirmeleri önemlidir. Günü kurtarmaya dönük takiyyeci bir yaklaşımla bu sorunun çözülemeyeceği hepimizin malumudur."

Güvenlik paketine de dikkat çeken Taş, sözlerine şöyle devam etti: "Çözüm sürecinin tartışıldığı ve barış umutlarının arttığı bu dönemde siyasal iktidarın süreci sekteye uğratacak bir yaklaşımla ’güvenlik paketi’ adı altında konjonktürel yasal değişikliklerle güvenlikçi bir anlayışı hayata geçirme teşebbüsü toplumda derin endişeler uyandırmıştır. Özellikle Rojava sınırında ’güvenlikli bölge’ adı altında insanlardan arındırılmış tampon bölgelerin oluşturulması gibi polisiye tedbirlerle kökü derinde olan toplumsal ve siyasal bir özellik arz eden Kürt sorununun çözülemeyeceği tartışma götürmez bir gerçekliktir."

Kobani protestolarından dolayı 40 insanımızın hayatını kaybettiği 6-7 Ekim olaylarının en önemli nedeninin güvenlikçi tedbirlerin öne çıkarılması olduğunu anlatan Taş, şöyle konuştu: "Yıllardan beri avukatlar, çatı örgütleri olan barolar ve Türkiye Barolar Birliği, avukatların dosya incelemesi önündeki engelleri kaldırma yönünde bir uğraş vermiş olup bunda önemli ölçüde başarı sağlamışken, hükümet kanadının avukatların soruşturma evresinde dosya inceleme yetkisini kısıtlama yönündeki yasal düzenleme çabası tarafımızca kaygı ile izlenmektedir."

IŞİD’in Kobani saldırılarına da değinen Taş, şunları söyledi: "Sınır bölgemiz Kobani’de yaşanan insanlık dramının tek sorumlusu olan IŞİD’e Türkiye’deki belli odaklardan ciddi anlamda lojistik ve insan gücü yardımının yapıldığı aşikar olduğu halde, bu odaklara yönelik bugüne dek hiçbir idari ya da adli işlemin yapılmamış olması siyasal iktidarı ciddi anlamda töhmet altında bırakmıştır."

"Çözüm sürecinin ilke ve esaslarının tartışıldığı ve yol haritasının netleşmeye başladığı bir dönemde tamamen siyasi kaygılarla gözaltına alınıp uzun süre cezaevinde tutulan KCK mağdurları ile hasta hükümlülerin durumlarında bugüne kadar hiçbir iyileştirmenin yapılmamış olması çözüm sürecinin Kürt kanadında ciddi hayal kırıklığına yol açmıştır" diyen Taş, "Çözüm süreci ile barışa yönelik iradesini ortaya koyan siyasi iktidarın, Kürt sorununun bütün bileşenleri ile tarihsel bir yüzleşme içinde olması karşısında, KCK mağdurları ve hasta hükümlüleri bu süreçte göz ardı etmesi ve bir iyileştirmenin içerisinde bulunmaması ciddi bir paradokstur" ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin iş kazalarında başı çektiğini vurgulayan Taş; sözlerini şöyle sürdürdü: "İş kazaları konusunda dünyada başı çeken Türkiye’de özellikle son iktidar döneminde ölümlü iş kazaları oranında ciddi bir artış gözlenmektedir. Kimi rant çevrelerinin ekmeğine yağ sürme kaygısıyla işçi sağlığı, iş güvenliği tedbirlerinin tamamen göz ardı edildiği bir anlayış, iş kazalarından dolayı meydana gelen ölümlere davetiye çıkarmıştır. Evrensel ölçekte işçileri koruyan mevzuat değişiklikleri Türkiye’de hiçbir kaygı gözetmeden hayata geçirilinceye kadar işçi ölümlerinin önüne geçmek mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle insan hayatını önceleyen bir iş mevzuatı değişikliği hayati önem arz etmektedir."

İsrail’in Mescid-i Aksa’ya girmesine dikkat çeken Taş, insan hayatını ve inanç özgürlüğünü hiçe sayan İsrail’i kınadıklarını kaydetti.