Aradan geçen zamana rağmen, 33 canını, kirli savaş temsilcilerinin karanlık planları sonucu ateşler içinde sonsuzluğa uğurlayan Alevi halkının, sorumluların cezalandırılması ve Madımak Oteli'nin "Utanç Müzesi" yapılması talebi yerine getirilmiş değil. Aleviler, tüm ezilen halklarla beraber, 22'nci yılında katliamı lanetlemek için Madımak Oteli önüne çağırıyor.

"Bozuk düzende sağlam çark olmaz" sözleriyle, iktidarcı-egemen sisteme karşın bir hakikat arayışına giren, yaşadığı 16'ncı yüzyılda ezilen Anadolu Alevilerinin sesi, ozanı ve önemli bir halk öncüsü olan Pir Sultan Abdal, ölümünün üzerinden geçen 400 yıla rağmen anılmaya devam ediliyor. Düşünce yapısı, felsefesi ve halkı üzerinde bıraktığı etkiyle uygarlık tarihinin en baskıcı devletlerinden biri olan Osmanlıya karşı büyük mücadeleler veren Pir Sultan Abdal, 1572 yılında Sivas'ta, Vali Hızır Paşa tarafından "İsyanlara önderlik ettiği" gerekçesiyle asıldı. Geçen yüzyılların ardından Pir Sultan'ın asıldığı yerde onu sanatla, türküyle ve aşkla anmak isteyen ardılları, 400 yıl öncesinde Pir'i asan karanlık zihniyettin taşıyıcıları tarafından diri diri yakıldı. Pir'in ardılları, Pir'in hakikate karıştığı yerde, mücadelesini ve felsefesini "ataşe semah durup" günümüze taşıdı.

2 Temmuz 1993 yılından Sivas Madımak Oteli'nde yaşanan insanlık dışı katliamda 33 canın diri diri yakılmasından bu yana geçen 22 yıl boyunca, Alevi toplumu, günler 2 Temmuz'u gösterdiğinde, önderleri Pir Sultan Abdal ile ateşe verilen bedenleriyle Pirlerine yoldaş olan 33 canını anmak için, diri diri bedenlerin ateşe verilmesi sonucu dumanlardan "kararan Sivas"a doğru yol tutup, yol olup, "Türküler yanmaz!" diye haykırmaya devam ediyor.

İnsanlık dışı katliam kışkırtmalarla başladı

22 yıl önce Sivas'ta katledilen 33 aydın ve sanatçı, Sivas'ta semaha durmak, Pir Sultan'ı anmak için bulunuyordu. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) tarafından düzenlenen anma etkinliklerinin 4. yılında onlarca aydın, yazar, sanatçı ve ozan, Ankara'dan Sivas'a hareket etti. Kente varıldığında etkinliğin ilk günü beklenildiği gibi geçmişti ancak, Şeytan'ın Ayetleri kitabını Türkçeye çeviren Aziz Nesin'in üzerinden günler önce başlatılan, nefret ve linç kampanyası da kentte etkisini göstermişti.

Kanlı Cuma

Etkinliğin ikinci günü, 2 Temmuz'da, Madımak Oteli'ne çıkan sokaklarda katliam planları yapılırken, katliamda yaşamını yitirecek olan yazar ve şairler, sabah saatlerinde Buruciye Medresesi'nde buluşmuş, imza-söyleşiyi etkenliği düzenliyordu.

Sabah saatlerinden itibaren, Cuma namazını bekleyen kimi uzun sakallı, cübbeli şahısların, insanları kışkırtan söylemleriyle kentin bazı cami ve çevrelerinde kalabalık gruplar oluşturduğu gözlemlendi ve anma etkinliğine saldırı olabileceği söylentileri bir anda çevreye yayılmaya başlandı. Söylentilerle birlikte, "Müminlere öz canlardan daha ileri olan Allah Resulu'na ve O'nun temiz zevcelerine, Allah'ın beytine ve kitabı Kuran'a alçakça küfredilmek ve müminlerin izzet ve namuslarına saldırmaktadır" gibi tahrik dolu ilanlar basılıp evlere dağıtıldı.

Yerel gazeteler ise aynı şekilde tahrik edici başlıklarla haberler servis etti. Örneğin olayların yaşanmasında büyük payı olan Hakikat Gazetesi, "Müslüman mahallesinde salyangoz sattılar" manşetini atmıştı. Öğlen saatlerinde Aziz Nesin bazı basın kuruluşlarıyla yaptığı röportajlarda Hakikat Gazetesi'nin attığı manşete tepki göstermiş, ancak İhlas Haber Ajansı'nın halkı tahrik eden soruları üzerine gerginlik gittikçe tırmanmıştı.

Namazdan çıkanlar katliam yaptı

Şenlik kapsamında, Can Şenliği oyuncuları davul eşliğinde bir gösteri için çağrıda bulundu. Bu sırada, Çifte Minare çevresinde Cuma namazı için toplanan grup, çağrıyı, "Ezan sesini bastırmaya çalışıyor zındıklar" şeklinde yansıttı. Cuma namazının bitimiyle birlikte, camiden çıkan kitleler, polis kontrolünde, "Sivas laiklere mezar olacak", "Cumhuriyet Sivas'ta kuruldu, Sivas'ta yıkılacak", "Sivas Aziz'e mezar olacak" sloganlarıyla etkinliğin yapıldığı Kültür Merkezi'nde bulunan yurttaşlara saldırmasıyla başladı.

Yetkililer 'önlemler alındı' dedi

Buradaki saldırıların durdurulmasının ardından on binlerce kişiye ulaşan saldırganlar, sloganlarla önce Hükümet Konağı'nı taşladı, ardından da çoğunluğu yazar, ozan ve sanatçılardan oluşan yüzden fazla kişinin kaldığı Madımak Oteli'ne saldırmaya başladı. Otelden Sivas valisi, Emniyet Müdürü ve birçok yetkililere ulaşarak, önlemlerin arttırılması istendi. Dönemin Başbakanı, başbakan yardımcı, içişleri bakanı ve parti liderleri ile milletvekilleri de otelden aranmıştı. Ulaşılan yetkililer, 'Korkmayın, her türlü önlem alınmıştır' şeklinde yanıtlar verdi.

Yetkiler "önlemler alındı" derken, dışarıda toplanan binlerce saldırgana polis hiç müdahalede bulunmadı. Keza, kimi iddialara göre; dönemin Sivas Emniyet Müdürü olan Doğukan Öner'e olayların büyüdüğü haberi verilmiş ancak Öner'den "Müdahale etmeyin" emri alınmıştı.

Asker giderken arkasında katliamı bıraktı

Daha sonra otelin önüne bir grup asker geldi ve saldırganlar tarafından "Asker Bosna'ya" sloganıyla karşılandı. Bir süre otel çevresinde bekleyen asker grubu, binaların önündeki araçların ateşe verilmesini, otelin perde ve eşyalarının saldırganlar eliyle tutuşturulmasını görmeden, saldırganlarla görüşerek olay yerinden ayrıldı. Otelin alev almasıyla birlikte, yangını söndürmek için gelen itfaiye görevlilerinin eşyaları grup tarafından tahrip edildi ve yangın söndürme hortumu kesildi.

Oteli içinde kalan şair ve yazarlar defalarca yardım edilmesi için yetkilileri aradı, otelin içindeki çığlıkları dinletti. Ancak, "Allahu Ekber" naralarıyla oteli ateşe veren, karşı binaların çatılarından oteli taşlayan binlerce kişilik saldırgan gruba hiçbir müdahale olmadı.

33 can...

Saatler sonra saldırgan gruba müdahale edilip, yangın söndürüldüğünde 33 can ve 2 otel görevlisi diri diri yanarak hayatını kaybetmiş, 51 kişi kendi olanaklarıyla otelden kurtulmuştu. Alevi toplumunu hedef halan katliamda, yazar, şair, sanatçı, felsefeci, ozan ve çocuk yaşta insanlar yaşama gözlerini yumdu. Katledilenlerin her biri sadece alevi toplumunun değil aynı zamanda Türkiye'nin de yetişmiş önemli değerleriydi.

Yaşamını paylaştığı, eşi Muhibe Akarsu ile Madımak'ta can veren, ozan Muhlis Akarsu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal'dan etkilendiği sanatıyla Alevi toplumunun gönlünde yer etmişti. Yaptığı türkülerden kaynaklı 80 Darbesi'nde hapse atılan Arkarsu, arkasında 100'ü aşkın plak, 4 kaset ve çok sayıda deyiş bıraktı.

Araştırmacı-yazar Asım Bezirci ise, Sivas katliamı sırasında 67 yaşındaydı. Bezirci, üniversite yıllarında sosyalizm fikriyle tanıştı ve Türkiye Sosyalist Partisi'ne üye oldu. Bezirci, arkasında yayınlanmış 70 kitabı bulunuyor.

Göğsünde taşıdığı ve türkülerini onunla söylediği "üç telli cura"nın son ustası olan, Alevi Bektaşi halk ozanı Nesimi Çimen de, 33 canın arasındaydı. Kirmançkî deyişleriyle de bilenen Çimen, Zeytinburnu'nda bir gecekondu evinde yaşadığı ve misafirleri arasında yol arkadaşları, Yaşar Kemal ve Yılmaz Güney'inde bulunduğu çok sayıda sanatçı, ozan ve aydın eksik olmadı.

"Nevroz" adlı kasetiyle ilk resmi Kürtçe kasetin sahibi olan ve Alevilerin "şelpe" ezgisini ilk duyuranlar arasında yer alan Hasret Gültekin, 6 yaşında saz çalmaya başladı, 11 yaşında sahne aldı, 22 yaşında saz virtüözü oldu.

Şair ve yazar Metin Altıok, ağır yaralı olarak kurtulduğu Madımak katliamının ardından kaldırıldığı hastanede yaşama gözlerini yumdu. 60'lı yılların genç şairleri arasında sayılan Altınok, yalın bir dille arkasında onlarca eser bıraktı.

Katliamda, karikatürist Asaf Koçak, şair Behçet Sefa Aysan, gazeteci Mehmet Kaynak, şair Uğur Kaynar sanatçı Edibe Sulari'nin de aralarında bulunduğu aydınlar, 12 ve 15 yaşında olan Koray ile Menekşe Kaya kardeşler, 16 ve 17 yaşında olan Asuman ve Yasemin Sivri kardeşler ile misafirleri Hollandalı üniversitesi öğrencisi Carina Cuanna, yaşamını yitiren 33 can arasındaydı.

 

Olaydan sonra yetkililer ne demişti?

Katliamın yaşandığı zamanlarda hükümette, kirli savaşın temsilcisi Tansu Çiller başbakanlığında SHP-DYP hükümeti bulunuyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı, yine kirli savaş temsilcilerinden Süleyman Demirel'di.

Katliam sırasında, "Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyiniz" diyerek yetkilileri uyaran Demirel, katliam sonrası "Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş... Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır... Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır" açıklamasıyla katliamdaki sorumluluğunu adeta sözleriyle kendisi itiraf etmişti.

Çiller de, "Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir" diyerek adeta saldırgan grubu korumuştu.

Olaylar sırasında, otel içerisinde olan Aziz Nesin ile konuşan ve "en kısa zamanda takviye güç gönderileceğini, kimsenin kılına dahi zarar gelmeden kurtarılacağını" söyleyen dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ise eleştirilere "Ne yapayım, yetkim yoktu" diye cevap verdi.

Polislere "Müdahale etmeyin" emrini verdiği iddialarının hedefi olan Sivas Emniyet Müdürü Doğukan Öner de, katliamdan 8 gün sonra, 10 Temmuz 1993'te görevden alındı.

Etkinlik öncesi PSAKD yetkilileri ile defalarca görüşen ve teminat veren dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin de, 9 Temmuz 1993'te görevinden alındı. Karabilgin, görevden alınmasının ardından yaptığı açıklamada, "Birçok yerden yardım istedim. Yardım iş işten geçtikten sonra geldi. Taleplerimi dikkate almayanlara dokunulmadı" demişti.

Öte yandan katliamın ardından Aleviler Madımak'ın utanç müzesi olmasını talep ederken, hükümet ise bu talebi görmezden gelerek otelin, katliamcıların da isimlerinin bulunduğu "Kültür sanat müzesi" olmasına karar verdi.

Bir devlet geleneği olarak adil yargılama yapılmadı

Olayların ardından, ulusal ve uluslararası basın adeta ağız birliği edercesine, katliamın arkasındaki suç örgütünü, kirli savaş yürütücülerinin kim olduğunu irdelemek yerine, katliamı Aziz Nesin'in üzerinden tartışmaktan bir adım öteye gitmedi. Basının irdelemediği katliamın sorumlularına yönelik, geçen 23 yıl boyunca adil bir yargılama yapılmadı, devlet geleneğinde yapılan bütün katliamlarda olduğu gibi sorumlular, gelen her hükümet tarafından saklandı.

Ceza verildi ama cezayı çekenleri bulunmadı!

Katliamın ardından 7 yıl süren yargılama sonunda, 33 sanık idam, 4 sanık 20'şer yıl, 1 sanık 15 yıl, 9 sanık 7 yıl 6'şar ay, 1 sanık da 5 yıl ağır hapis cezasına mahkûm edildi. Başlatılan soruşturmalar kapsamında Kayseri DGM'de 94 kişi hakkında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'na muhalefet, Sivas Ağır Ceza Mahkemesi'nde 78 kişi hakkında ''yangın çıkartarak 35 kişiyi öldürmek, 45 kişiyi öldürmeye tam kalkışmak'', Sivas Asliye Ceza Mahkemesi'nde ise 102 kişi hakkında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçlarından dava açıldı.

Daha sonra, katliam davası güvenlik gerekçesiyle Sivas'tan Ankara'ya nakledilirken, mahkeme davayı planlı programlı, örgütlü bir katliam olduğu gerekçesiyle Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne (DGM) gönderdi. Ankara DGM, 1994 yılında verdiği ilk kararında olayı basit bir "yangın çıkararak adam öldürme" olarak değerlendirdi. Hatta işi daha da ileri götürerek Aziz Nesin'in katilleri tahrik ettiğini dahi ileri sürdü ve buna dayanarak katillerin cezalarında indirim yaptı. DGM'nin bu kararını inceleyen Yargıtay, DGM kararının tümüyle hukuka aykırı olduğunu saptadı.

Yargıtay, DGM'nin olayı basite aldığını, yanlış değerlendirdiğini vurgulayarak olayda şeriatçılar tarafından laik düzene yönelik bir kalkışma olduğunun belirlenmesi gereğine işaret etti. 28 Şubat sürecine denk gelen günlerde Ankara DGM'de yargılama yeniden başladı. Bu kez sanıklar hakkında "anayasal düzeni bozarak şeriat devleti kurmaya kalkışmak" eyleminden ceza verilmesi yoluna gidildi.

Sanıklar hiçbir zaman yakalanmadı

Şubat 1999 tarihinde usul eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 33 sanık DGM'ce yeniden idam cezasına çarptırıldı. Sanıklar bu kararı temyiz ettiler. İdam kararlarının iki kez Yargıtay'dan dönmesinin ardından idamlar müebbet hapis cezasına çevrildi. Sanıkların bir bölümü etkin pişmanlık yasasından yararlanarak serbest bırakıldı. Ancak "yanlışlık yapıldı" denilerek sanıklar hakkında yeniden tutuklama kararı çıkartıldı. Olayın kilit ismi dönemin Refah Partisi Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak ve Yargıtay'ın 1997'deki bozma kararından sonra firar eden 8 sanık ise hiçbir zaman yakalanamadı.

Meğer katil Erçakmak Türkiye'deymiş

Erçakmak sürekli İnterpol kararı ile arandı. Baş azmettiricilerinden biri olan ve 18 yıl yakalanmayan Erçakmak'ın uzun yıllar Fransa'da saklandığı öne sürülmüştü. Emniyet raporlarında sürekli yurtdışında olduğu iddia edilen Erçakmak'ın 10 Temmuz 2011 tarihinde Sivas'ta yaşamını yitirdiği ortaya çıktı.

Savcıdan zaman aşımı talebi

Ana davadan dosyaları ayrılan 7 firari sanığın yargılandığı davanın 21 Haziran'da Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmasında ise savcı tarafından hakkında yokluğunda tutuklama kararı bulunan ancak bugüne kadar yakalanamayan sanık Cafer Erçakmak ile ilgili dosyanın ayrılarak başka bir esasta görülmesi, diğer 6 sanık hakkındaki davanın ise zaman aşımı süresinin dolması nedeniyle düşmesine karar verilmesi talep edildi.

13 Marta 2012 tarihinde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, avukatların son beyanlarının dinlenmesinin ardından karar açıklandı. Mahkeme, sanıklar Cafer Erçakmak ve Yılmaz Bağ'ın ölmeleri; Şevket Erdoğan, Köksal Koçak, İhsan Çakmak, Hakan Karaca ve Necmi Karaömeroğlu yönünden ise zaman aşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesine karar verdi.

Hakim Dündar Örsdemir kararında ''İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz ancak bu suçu işleyenler kamu görevlisi değil, sivil oldukları için davanın düşmesine karar verildi'' dedi. Geçen bu zaman zarfı içerisinde sanık sayısı tahliyelerle 33'e düştü. Davanın firari olan 5 sanık ile ilgili kısmı, 13 Mart 2012 tarihinde zaman aşımından düşürüldü.

Dönemin Başbakanı Erdoğan, 13 Mart 2012 yılındaki grup toplantısında çıkışta gazetecilerin Madımak davasının zaman aşımından düşmesiyle ilgili sorularını yanıtlarken, kirli savaşın devamcısı niteliğinde ''Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun" dedi. Keza, katliam davasında katillerin avukatlığını yapan Hayati Yazıcı, Kemal Kurt, Mehmet Bulut, Bülent Tüfekçi, Zeyid Aslan, Ali Aşlık, Halil Ürün ve Hüsnü Turan, AKP'den milletvekili seçildiler.

Katliamın ardından aileler ve Alevi toplumu, Madımak'ın utanç müzesi olmasını talep ederken, 22 yıl boyunca gelen her hükümet bu talebi görmezden geldi, otel, katliamcıların da isimlerinin yazıldığı "Kültür sanat müzesi" yapıldı.

DENİZ NAZLIM/DİHA