İçinde bulunduğumuz ay itibari ile kutsal bir aydayız. Hızır ayındayız. Buradan başlarsak Hızır Kimdir ve niçin oruç tutulur. Tabi bu arada hem Pir sıfatı hem Akademik bir sıfatınız bulunmakta bu perspektifte nasıl değerlendirirsiniz?

Öncelikle Xızır orucu tutan canların oruçları kabul ola. Sey Qaji’nin dediği gibi Zonema  Zone Xızırio diyerek Xızırı bizden eylemiş, bu çerçevede Xızırın diliyle de dersek; Ya Xızırê Sata tenge, tora  Kême rıza u mınete. Hometa ho tengede meverde, hete  jü de ki ma u aze ma. Evet, Xızır kimdir sorusuna verilecek öyle çok cevap var ki! Xızır gerek tek Tanrılı dinlerde gerek tek tanrılı dinler öncesi ve hümanist birçok düşünce akımında karşımıza çıkan derin birçok anlamın kendisinde şifrelendiği,  insanın Tanrı ile olan esrarengiz ilişkisinin yaşam bulduğu bir simgesellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu simgesellik çok derin bir tarihsel süreci kapsar,  Metin hocamızın dediği gibi; Hızır aslında suda doğmuştur ama güneş ışınlarıyla doğmuştur. Çünkü Musa aslında Mose “Sudan gelen, sudan çıkan” anlamındadır. Güneşin ışınları toprağa geldiği zaman birçok şeye enerjisini vermiştir; maddi dünyamızda birçok şeye enerjisini vermiştir ama bir tek yerde hayat oluşmuştur, o da “klorofil”dir. Klorofil yeşildir ve su ile fotosentezden oluşmuştur; güneş ışınları suyu döllemiştir. Suyun içindeki ilahi bellek - tasavvufta “Allah’ın indindeki ilim” diye söylenir - hayata dönüşmüştür; yeşil, Hızır olmuştur. Bu bağlamda, Hızır, Hadr’dır yani yeşildir yani değerlerdir. Hızır ile ilgili Kur’an da anlatılan kıssa batini anlamda incelendiğinde ise yani anlamsal arka planda Xızır Musa’nın taayyalünde ki Tanrı olarak karşımıza çıkar. Çok detaya inmeden toparlarsak, Hemen hemen bütün inançlar farklı isimlerle Xızırı kendisinde sahiplenmektedir. Buradan hareketle Sey Qaji’nin Xızırın dilini kendi konuştuğu dilden olduğunu söylemesi gayet doğaldır. Çünkü Xızır, saf, temiz, mazlum insanların carına yani zor anına yetişir. O insanlara yardım etmesi için, o halkın dilini kullanması lazım bundan ötürü ki Xızırın dili mazlumların dilidir dersek pekte yanlış söylemiş olmayız. Xızır, Rae Haq inancında en önemli kilit noktayı teşkil etmektedir. Bu kilit nokta öyle kısa sohbetle anlatabileceğimiz, klasik din anlayışlarının yüzeysel bakışındaki mana ile hiç tarif edilemeyecek kadar derin olduğunun şifrelerine kısaca bir değindik. Burada şimdilik bir virgül koyalım olur mu?  Xızır orucu Ocak ayında tutulur bu aya Kırmançki de  “Asma Xêlaşi” denir.  Bu oruç eski hesap denilen hesaba göre tutulur yani Miladi takvimden 13 gün sonraki ilk Salı günü tutulur. Şubat’ın ikinci haftasına kadar oruç tutularak bu oruç sonlandırılır. Oruç her aşiret tarafından ayrı ayrı tutulur. Bunun nedeni olarak coğrafi ve iklim koşullarının yarattığı ulaşım sorunlarından kaynaklandığı gibi Xızır’ın her hafta ayrı aşiretlere misafir olduğuna dair olan inançsal nedenlerden kaynaklanmaktadır.

Açıkçası,  Xızırla ilgili başlı başına bir muhabbet etmemiz gerekiyor. Son süreçte Alevilikle ilgili birçok tartışma yürütülmekte. Bu tartışmalara, özellikled de tanımlamalara nasıl bakmaktasınız?

Yani birçok tanımlamanın yapılması Aleviliğin derin bir içsel yapısı olduğunu gösterir. Bundan rahatsız değilim. Tek tipçi bütün anlayışlar varlıklarını bir bir yitirirken Aleviliği tekçi bir tanımlamaya hapis etmek, bu inancın altını dinamitlemektir.  Farklılık Hakkın yaratma sıfatının adıdır. Bugün dünyada altı milyar hatta daha fazla insanın olduğundan bahsedilmektedir. Bunların yaratıcısı birdir değil mi? Ama hepsinin parmak izi farklı. Kısacası farklı düşünsel yaklaşımlardan korkmak lazım.

Aleviliğin İslam içi veya İslam dışı tartışmalarına nasıl bakıyor sununuz?

Can alıcı bir soru değil mi? Aslında, Aleviliğin İslam içi veya dışı tartışmaları yeni bir tartışma değil. Bu tartışmalar Osmanlı döneminde zirve yapmış ve bunun sonunda bir sonuca varılmış; o da Alevilik İslam dışıdır. Bundan ötürü katli vacip diyerek, birçok fetva yazılmış binlerce insan katledilmiş.  Alt yüz yılı aşkın Osmanlı’nın özellikle 15.yüzyıl ve sonrası, tek bir slogan tutturmuş, bunlar Kızılbaştır, Rafizidir. Müslüman değildir. Hani bir atasözü vardır: “Birine kırk gün delidir desen deli olur.” Şimdi bu noktadan bakarsak değil kırk gün, yüzyıllar boyunca hep bir dil kullanmışlar. Bunun tabi bir sonucu olarak,  bugün Aleviliğin İslam’ın içi mi dışı mı tartışmaları da gayet doğal. Bu konuda Şehül İslam makamının fetvalarının yalanlandığına dair,  Diyanetten hâlâ resmi bir açıklama yok. Neyse bunları bir tarafa bırakırsak. Aleviliğin kendine özgü bir İslam anlayışı yoktur desek doğru olmaz. Bu Aleviliğin evrensel bakışı ile de uyuşmaz.. Aleviliğin kendine ait, İslam anlayışı vardır. Bu anlayışta,  Hz. Muhammed Kırklarla Cem ibadeti yapmıştır. Hz. Ali, Hakkın kendi varlığındaki sır olarak, bu Kırkların ceminde kendini aşikâr eylemiştir. Birlikte Semah dönmüşlerdir. Musahip olmuşlardır. Hz. Hüseyin Pir ilan edilmiştir. Bağlama ve müzik eşliğinde erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde deyip kadın-erkek birlikte ibadet etmişlerdir.  Dara çıkmışlardır. Bu İslam anlayışın da Peygamberini katleden, onun evlatlarını bırakalım peygamberi bir insanı bir canlıyı insafsız ve insanlık dışı bir şekilde katleden zihniyetlere verilmemiştir.  Pir Sultan’ın “biz müminiz, serdar başımız Ali dir...” veya Ene’l Hak diyen Hallacı Mansur, İkrarı için derisini yüzdüren Nesimi’nin, yerlerde sürütülen Fazılı Hurifi’ nin, Virani’nin, Kul Himmetin, Noksa’nin, Yeminin, “Kıblemiz İnsanı Kamil, Secdemiz özümüzedir” diyen Şah Hatayi’nin,  dediği bir İslam bakışı mevcuttur. Ma Evladê Kerbelayime, deyip darağacına gidenlerin baktığı noktadan bakmaktadır. Bu bakışın özüne ve inancın merkezine soyut varlıklar değil,  İnsan-ı Kamili koymaktadır. Rıza Kenti ve Güruh-u Naci görüşü ile de insanlığın Kurtuluş Ütopyasını ortaya koyar. Şimdi genel algılayışa bakıp, diyorlar ki böyle bir İslam var mı? Açıkçası bu da bizim sorunumuz olmamalı. Biz böyle bakıyoruz, biz özüyüz dediğimiz ve özünde Kemaletin, insanın doğa ve Hak ile olan ikrarının mayasının olduğu bir bakışla tanımlıyoruz İslamı. Unutmamak gerekiyor ki sayısal çoğunluk doğruluğun ölçütü değildir? Yani çoğunluğu dikkate alırsak, Kerbela da sayısal açıdan Pir İmam Hüseyin daha az bir sayısal çoğunluğa sahipti. Ne yani şimdi Pirimiz doğru değil miydi? Dediğim gibi,  kim Pir Sultan Abdalın “Biz Muhammet-Ali diyenlerdeniz” dediği İslam anlayışına kim karşı gelebilir ki?

Yani bizim kendimize özgü bakışımız yorumlayışımız var. Ama böyle bir İslam var mı yok mu?  Bunu biz değil bırakalım da genel anlayışa sahip kesim tartışsın diyorsunuz. Bu noktada sadece tek İslama karşı mı özgün bir bakışımız var yoksa?

Aslında Alevilik, kendi inançsal sürecini anlatırken, Adem den günümüze kadar olan bir süreçten bahseder. Yani tarihte bir nokta koyalım da bu noktada başlatalım derseniz Aleviliği anlayamazsınız. O halde Aleviliği tek bir değere indirgemeden bütünsel yönleri ile ele almak ve onu var eden tüm yönleri ile belirli başlıklar altında değerlendirmek ve onu bütün boyutları yani tarihsel, felsefik, inançsal, toplumsal, teolojik, kültürel birçok yönden incelemek gerekiyor. Tam anlaşılması için bir örnekle anlatmak gerekirse; nasıl ki atmosfer dediğimizde, onu oluşturan bütün öğeleri, bütün gazları (azot, oksijen, argon, karbondioksit, metan, su buharı) anlıyorsak, Aleviliği de böyle anlamamız gerekiyor. Nasıl ki atmosferde ki gazlardan biri bir tanesinin olmaması, atmosferin yapısını bozar veya bütünselliğini yok olursa Alevilikte böyledir. Bu anlamda, hiçbir bütünü kendisini oluşturan parçalardan veya öğelerden ayırmadan değerlendirmek hem akla, hem de bilimsel yönteme uygundur.

Bu konuyu biraz daha açabilir misiniz?

Tabi memnuniyetle. Alevilik, insan yaşamının var olmasından bu yana insanlığın edindiği tüm kültürel, teknik, inançsal ve uygarlık değerlerinin öncesini kapsar. Örneğin Hristiyanlık, Yahudiliğin çok etkisinde kalmıştır. Hatta Yahudiliğin bir mezhepsel yorumu sayanlar bile var. İslamiyet’inde bu inançlardan birçok kıssaları ve menkıbeleri yansıttığı bir gerçektir. Her yeni din, eskilerin üzerinde doğduğu için, yeni ile eski inançlar arasında karşıtlıklar ve farklılıklar oluşur. Yeni olanı kabul edenler, kendi özlerinde eskiyi de taşıdıklarından, eskinin bir kısım ritüellerini yeni olana katar yada yeni olanla birlikte eskiyi de yaşatır veya yaşatmaya çalışır.

Bu anlamda, Alevilikte de çok önemli inanç etkileşimleri ve felsefi öğeleri bulmak olasıdır. Aleviliğin temel uygulamalarına baktığımızda çok çeşitli uygulamaları ve çok farklı inanç öğelerini bir arada görebiliriz. Mesela Pagan inancı yani doğal güçlere olan inançtır. Alevilikte bugün bile kimi dağlar, bazı hayvanlar, ırmaklar, ağaçlar, taşlar vs. kutsal bunun en güzel örneğidir. Yine bu bağlamda, Totem inancının etkileri bulunmaktadır. Mesela, doğada bazı güçlere kutsallık yüklenmesine en somut örnek, bazı ağaçların ziyaret edilmesi, bez bağlanması, bazı hayvanların kurban edilmesinin günah sayılması gibi. Yine Alevilikte Animist değerlerinde yer yer halen geçerliliğini sürdürmektedir. Animist inanca göre ruh sadece insanda yoktur. Her şeyin ruhu vardır. Her şey canlıdır. Ölen bir insanın da ruhu ölmez. Ruh sonsuzca yaşar. BU görüş içinde “ Atalar Kültünü” doğurmuştur. Bu inançtan,  tek Tanrılı dinlerde etkilenmiştir. Bu inanç halen, Alevilikte yaşamaktadır. Alevilik öğretisine göre ten ölür, tin ölmez. Ölen birinin ruhu asla ölmez. O “ RUH” başka bedene girerek yaşar. Yine Alevilikte, cenaze hizmetlerinin çoğunda Animistik öğeler mevcuttur.  

Alevilik, İslam öncesi tüm inançların izlerini içinde taşır. Alevilik Anadolu’da yaşamış olan bütün kültürlerin ve uygarlıkların kalıtını, özüne taşımıştır. Bunu da kendi içinde yoğurarak kendini var etmiştir. Bundandır ki Aleviliği, bir ırka, klasik bir din anlayışına, bir bölgeye, bir tekil inanca indirgemek doğru değildir. Alevilik Orta Asya, Ortadoğu, Anadolu, Mezopotamya kökenli birçok felsefeden ve inançtan etkilenmiştir.

Biraz daha Somut Örneklerle devam edersek Pirim?

Anladım. Örneğin Alevilikte ki Dört Kapı: Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat.  Bu öğreti Budacılığın dört kutsal gerçeği ile yakın ilişkisi vardır. Budacılıkta dört kutsal gerçek:  Acı Gerçeği, İstek Gerçeği, Acının yok edilme Gerçeği ve Acının yok edilmesine götüren sekiz yol gerçeği. Bunları karşılaştırdığımız zaman manasal birçok ortak yön ortaya çıkmaktadır. Yine Budizm’de Nirvana görüşü, Alevilikteki “ Kamil İnsan” anlayışı ile örtüşmektedir. Yine Alevilikte ki; devriye, Hulul inancı ve Tenasüh Budizm’ den Aleviliğe geçmiştir.

Alevilikte ki üç ilke; eline, beline, diline sahip ol inancı, Mani inancının üç mührü olan; Ağız, el ve gönül kilidi ilkesinin aynısıdır. Alevilikteki “ Ateş Kültü” ilk izleri Zerdüşt inancıdır. Ateş deyince ne yazık ki bazı cevreler hemen itiraza başlıyor. Halbuki Zerdüşt’ün Ateşi kutsama ilkesini biraz incelediğimizde korkacak hiçbir şeyin olmadığını görüyoruz. Ateş Kültü, Anadolu da “ Ocak Kültü” ile devam ettirilmiştir. Bu noktada Zerdüşt’ ün öğeleri karşımıza çıkar ki gerçekten de insanı dünyayla birleştirir. İnsanın bütün hareketlerini doğanın ve evrenin enerjisi ile açıklar. Avesta’yı okuduğumuz zaman, Zerdüşt’ün, Tabiat Anayı kutsama ilkesi yine Hayat suyunu, Hayatın Babasını kutsama Bizdeki Xızır inancı ile çok yakın bir ilişkisi var. Avesta da ki ilkelerden mesela en çarpıcı ve somut bir ilke var ki biz bunu direk olduğu gibi almışız. Avesta da “ Ağaç kesmek cinayettir. Ama kendi yaşam gereksinimin için kesiyorsan onun yerine iki tane dikmek şartı ile kesebilirsin.” Diyor. Yine Alevilikte ki dört öğe; Hava, su, ateş, toprak. Evrenin ve insanın oluşumunda temel öğe olarak görürler.  İlk Çağ Anadolu Filozofları bu dört öğeyi düşünce merkezlerine almışlardır. Herakleitos’a göre tüm varlığın öğesi Ateş. Thales  Su. Anaksimenes hava. Empedokles’e göre ise hava, ateş su ve topraktır. Yine Alevilikte ki sayıların kutsallığı Hurufilikten kaynaklanmıştır. Şaman inancındaki Gök ve yer inancı Alevilikte ki gök ve yer anlayışının simgeselliği aynı doğrultudadır. Kısacası bu bağlamda baktığımızda, Aleviliği bir bütün olarak ele almadığımız müddetçe, Alevilikle ilgili tartışmalar, tanımlamalar hem doğru hem yanlış.

Yani Alevilik aslında çok derin fikirsel bir içeriğe mi sahip?

Evet Aynen öyle.  Gündelik bakışlar içerisinde Aleviliği anlayamayız. Alevilikte ki; Hak, Ene’ l Hak inancı, Vahdet-i Vücut, Vadet-i Mevcut, aşk, tevhit, insan, doğa, akıl, ikrar, kadın, devriye, hulul, ruh, simge…vs. anlayışlarını derinlemesine incelemediğimiz zaman her zaman eksik bir yan bırakmış oluruz. Mesela Alevilikteki devriye kuramı, her şeyin değişim ve dönüşüm içerisinde bulunduğunu açıkça ortaya koyar.  Tanrı’nın açığa çıkıp Hakk’a dönüşmesi ve sırası ile en az akıl taşıyan cansız dediğimiz madden başlayarak, en üst aşamadaki, üst akla taşıyan olgun insana gelene kadar geçirdiği aşamalar şeklinde bir değişim ve dönüşümü kabul eder. Bu tezde diyalektik bir bakışın da izleri vardır. Alevilik her şeyi tek bir Tanrıya indirger. Hak tek gerçekliktir. Görünen her şeyin maddenin aslında tek bir özden var olduğunu ve bununda Hak olduğunu vurgular. Bu ortaya çıkışı da ışık felsefesi ile açıklar.

Nedir Işık Felsefesi?

Kısaca, Her şey bir Kün yada daha bilimsel dil ile diyelim bir patlama büyük patlama ile başladı.  Bu patlamada ışık ve enerji açığa çıktı. Hakkın özünden fışkırarak açığa çıkan enerji, dönüşümler geçirerek süreç içinde görünen maddeyi yani evreni yaratmıştır. Işık maddeye dönüşürken, madde de ışığa dönüşmektedir. Ama asıl olan her şeyin Hak’tan ortaya çıktığıdır. Bu anlamda Tanrı başlangıçtır. Enerji varlığın var oluş nedenidir. Her varlığın enerji yoğunluğu farklıdır ve her nesnenin enerjisi kendi özel yapısında sonludur. Bu sınırsız ama sonlu enerji alış verişi içinde, varlıklar, nesneler değişir ve devinir. Bu hep devam eder.  Burada Alevilikteki hiçlik anlayışı bizi karşılar. Dediğim gibi çok derin felsefik düşünsel bilgiler, bu kavramlarla simgeleşerek bizi uçsuz bir okyanusa sürükler.

Genel başlıklarla özetlersek, Aleviliği nasıl özetleriz Pirim?

Çok zor bir soru olmakla beraber Bir o kadar da kolay. Bu kadar büyük, zengin ve derin bir inancı, özetlemek öyle kolay değil tabi ki. Çok ta doğru olmaz zaten.  Ama birkaç ipucu verebiliriz. Her şeyden önce bir Aşk meselesi.  İnsanın aşk makamlarından geçip, Hak ile insan-ı kamilde birleşmesidir.  Yine Aklın aşkla olan ikrarının bilimsel tecellisidir.   Tanrıyı insanda mihman edip, yakan, yıkan, korkutan vs. Tanrı anlayışı yerine,  Seven, kollayan, koruyan, sevgi sunan Hak anlayışını ortaya koyan bir inanç.  Alevilik, Rızalık kültürüdür. Alevilik merkeze, sevginin en üst noktasında tecelli etmiş insanı kamili alır. Kadın-Erkeği eşit ve bir görür. Edep ve ahlaki değerler denetleyici kriterler olarak esasa koyar. Tanrı-İnsan-Doğa birlikteliğini savunur. Teberra ve tevella olmazsa olmaz ilke kabul eder. Cümle insanları ırk, din, dil, renk ayrımına sürüklemez hepsine bir nazarla bakar. Rızalık şehrinde cümle insanlığı toplar. Halk mahkemelerinde toplumsal sorunları çözer. Kıblesi can secdesi candır. Sanat ve insani düşünsel zenginliklerine kapısını açar. İnsanı kemalete ulaştırmaya çalışır.  Kısacası, Bunların cümlesini Hak- Muhammet- Ali de tevhit yani bir eyleyen inançtır. Dediğim gibi ne desem eksik kalır. En iyisi bırakalım da merakı olanlar araladığımız bu kapılardan Hü deyip içeri girsinler. Taktir canların. Ben hâlâ devam ediyorum. Bu arada inanç dediğimizde şu dar ve kısır tanımlamalar içinde ki inançtan bahsetmiyorum.  İnanç nedir? Ne anlamamız gerekiyor? Bizdeki özellikle,  inançsal simgeler üzerine mutlaka konuşmamız lazım. Bunu da başka bir muhabbete bırakalım olur mu?

Çok güzel olur Pirim. Mutlaka bunu da konuşmamız lazım. Biraz günümüze dönmek istiyorum. Aleviliğin bugün birçok sorunu bulunmakta, özellikle demokratik ve hukuki sorunlar. Bazı çalıştaylar yapıldı bazı açılımlar bekleniyor ne dersiniz bu sorunlara çözüm üretir mi?

Evet ne yazık ki ciddi sorunlarla karşı karşıyayız. Sohbet ettiğimiz çerçevede bakarsak, bu kadar büyük bir inancının bireyleri olarak, sorunlara olumsuz ve mutsuz bakmıyorum. Bu sorunlar mutlaka çözülecektir. Bu sorunları biz yaratmadık kim yaratmışsa bu konuda kim muhatapsa o kişi veya makam çözmek zorundadır. Yoksa bizi bu sorunların kaynağı gösteren politik söylemler,  kendi kendini fes ettirmiştir.  Birçok Alevi çalıştayı yapıldı. Birçok rapor hazırlandı. Sonuç,  Hâlâ sorunlar olduğu gibi ortada. Biz açık ve net diyoruz, bu sorunların kaynağı tek tipçi zihniyetlerin yaratmak istediği renksiz, sömürgeci, ötekileştirici,  devlet anlayışlarıdır.  Biz yine bir şey daha diyoruz, bu sorunları çözmemekte ısrar edebilirler. Ama biz ulusal ve evrensel hukuk sistemi içinde haklarımızı alacağız. Alıyoruz da. Demokratik ve Hukuksal mücadelemiz devam edecektir. Açıkçası ben umutluyum çünkü demokratik kitle örgütlerimiz her yerde mücadeleye devam ediyor. Kimseye minnetimiz yok, ha şunu da söylemekten vazgeçsinler, “ efendim biz çözeceğiz ama siz kendi aranızda birlik değilsiniz.” Gerçekten çok itici ve boş bir cümle.  Şimdi sormak lazım size ne? Hem Biz bir aileyiz kendi içimizde ki sorun sizi ne ilgilendirir. Biz birliğiz yüzyıllardan beri her türlü inkar politikalarına karşı hep de birdik. Bu söylem birleştirici değil tam tersine ayrıştırıcı bir söylemdir. Biz bu oyuna gelmeyeceğiz. Biz,  sizin yarattığınız sorunları ortadan kaldırın diyoruz.   Yoksa bizim içimizde ki sorunlar dediğiniz konulardan rahatsız değiliz ve bunları sorun olarak da görmüyoruz. İşte barış süreci, tam destek veriyoruz. Hadi gelin bu ülkenin sömürülen, ötekileştirilen, itilen, kakılan kesimlerinin hepsi ile barışın ve hiç korkmayın, barış kardeşlik adına,  atın hukuksal adımlarınızı. Biz Aleviler yüzyıllardır, korkmadan çekinmeden “ Hiçbir milleti ayıplamayınız. 72 Millete bir nazarla bakın” diyoruz. Yine Şah-ı Merdan “ insanlar iki şekilde sana kardeştir. Bir yaradılışta diğeri dinde.” Diyerek her türlü zulme karşı hâlâ barış ve kardeşlik söylüyoruz. Bizim kadar cesaretiniz yok mu?

Pirim öyle detaylı ve toparlayıcı anlatıyorsunuz ki hiç bölmek istemiyorum ama tam da bu nokta son günlerde Dersim Belediyesinin ev sahipliğinde ki çalıştayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yani dediğim gibi, bu tür çalışmaların Alevi inancının bütün yönleri ile tanıtılmasında, ortaya çıkarılmasında ve asimilasyonun tekleştirici, yok edici yaklaşımlarına karşı önemli bir göreve sahip olduğunu düşünüyorum.  Bu bağlamda önemsediğim bir çalışma. Alevilikle ilgili her yorum farkının ve her rengin burada ortaya çıkarılması için,  bence daha da genişletilerek devam ettirilmeli.

Bu güzel muhabbetten dolayı çok teşekkür.

Bu fırsatı bana verdiğiniz için ben teşekkür ederim.

 

Kadir MERKİT