Ne yalan söyleyeyim, benim de aralarında bulunduğum ve sanırım şu an dünya üzerinde en büyük izleyici kitlesine sahip olan Game of Thrones(Taht Oyunları) adlı dizinin bu yılki sezon finalini bitirir bitirmez, bir anlığına da olsa, büyük bir can sıkıntısı içerisine girdim. Ama şükür ki, Türkiye gibi yedi iklim, dört mevsim ve sabah, öğle, akşam olmak üzere gün içerisinde sürekli değişen gündemleriyle var olan bir ülkede yaşıyoruz. Amiyane tabiriyle ‘hayatımız film olmuş gardaş’ lafzındaki gibi, şimdi kalkıp da can sıkıntısından bahsetmek olur mu hiç! Uzun lafın kısası, bir zamanlar Brezilya dizilerini, şimdi de çakma taht oyunlarını aratmayan, akıllara zarar bir soytarılığın içerisindeyiz. Şimdiki uğraşımız cumhurun seçtiği reisin bir sonrasında cumhuru nasıl ‘...’ edeceği. Kusura bakmayın, yazdıklarımızı bazen böyle noktalama işaretleriyle kısaltmak zorundayız, sonra editörümüz Tamer Kayaş çok fazla yazıyoruz diye bize sitem edip duruyor :)


 


‘Ciddiyet lütfen’ dediğinizi duyar gibiyim. Ciddiyetinizi yerim sizin! Ciddi olduk da ne oldu. Adamın, memleketi Ali Baba’nın çiftliğine, içindekileri de çiftlik ahalisine çevirmesine o ciddiyetiniz mi engel oldu? Acaba şu durum, büyük bir çoğunluğu Meclis’e girmek için ona buna yaltaklanan, girdikten sonra da ‘yaparız, ederiz’ demekten başka bir halta yaramayanların çok mu umurunda sanıyorsunuz! Doğal olarak, varlıkları genel başkanlarının iki dudağı arasındaki mikrop kadar bile değere sahip olmayanların iradelerinden şüphe duymamak ne yazık ki elde değil.


 


Neyse, biz kıyıdan kıyıdan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden devam edelim. İlki malum, bebeklerin daha doğdukları ilk günden itibaren her yerde onu gördükleri için ‘baba’ demeye başladıkları şevketlû, kerametlû, mehabetlû, kudretlû, veliyy-i ni’metimiz ve 1. Bilal ile 1. Sümeyye’nin babası padişah efendimiz, Muhteşem Erdoğan! Diğeri, kendisine umut bağlayanların ismini söylemekte bile zorluk çektiği ve bu isimden ötürü, cumhurbaşkanlığından ziyade etimolojik, epistemolojik ve yer yer de ontolojik tartışmalara konu olan Ekmeleddin İhsanoğlu.


NEDEN DEMİRTAŞ!


 


Gelelim üçüncü ve en sonuncusuna. Dilini konuşamayan, türküsünü söyleyemeyen, her türlü zulüm ve işkence tezgâhından geçmiş, tecavüze uğramış, dışkı yedirilmiş, köyünden, yerinden, yurdundan edilmiş, yetmezmiş gibi bunlara dur demek için çıktığı dağlarda her biri ömrünün en güzel yaşında hayata gözlerini yummuş, yumduğuyla da kalmayıp cesetlerine dahi işkence edilmiş... bitmedi... o koca kelli-felli bazı ‘a-ka-de-mis-yen-lerin’ iktidardakilerin talimatıyla pazarlayıp durdukları kart-kurt edebiyatı sonucu varlığı inkâr edilmiş bir halkın çocuğu, Selahattin Demirtaş! İsimlerini duyduğumuzda bile tüylerimizi diken diken eden bu gerçekler ve daha fazlası, bütün Kürtler gibi onun vücudunun ve ruhunun da her bir hücresine tesir ederek meydana geldi. Sakın bana bunlar geçmişte kaldı gibisinden zevzekçe laflar edip durmayın. Hesaplaşmadan ne hiçbir şey geçmiş ne de bir daha yaşanmayacak anlamına gelir. O yüzden, ne birileri bu halka hayatın diyalektiğinden, ne de diğerleri din, iman, vicdan ve de kardeşlikten bahsedip dursun. Çoğunuz ordaydınız ulan, çoğunuz, unutmadık hâlâ!


 


 Yetmezmiş gibi, akıllara ziyan yorumlar yaparak, hem Kürtleri aşağılamakta sınır tanımayan, hem de AKP’nin varlık koşulunu Kürtler üzerinden okuyarak, “yok efendim Kürtler İslamcı da, onlar oy veriyor da, o yüzden AKP iktidar oluyor” gibisinden stratejik soytarılıklara girenler de yok değil. Her Türk gibi Kürtlerden de AKP’ye oy verenler var var olmasına da, acaba Kürtlerin AKP’ye neden oy verdiği de gerçekten biliniyor mu?


 


 Buradan şuraya gelmek istiyorum: Deniyor ki, HDP 2. turda direk (C/M)HP-ML’nin adayına getirip oy vermez ve de boykot ederse Kürtler gider AKP’ye oy verir. O yüzden de Erdoğan cumhurbaşkanı olup zulmüne devam eder. Erdoğan’ın sabıkasına bakınca zulüm edeceğinden zerre kadar şüphem yok. Ama ya Kürtlerin AKP’ye oy vermesinden rahatsız olanların o hep konuşulduğu gibi Kürtlere AKP’den daha farklı bir çözüm önerisi sunmak gibi bir dertleri de var mı?


Mademki, CHP ve MHP için tek mesele Erdoğan. Peki, ya Selahattin Demirtaş’ın CHP’ye, yine aynı partinin milletvekili olan Rıza Türmen’i aday gösterdikleri takdirde destek sunacaklarını söylemesine rağmen, neden CHP bunu gözönünde bulundurmadı? Aynı şekilde, o vatan-millet lakırdısından başka siyaset yapmayı bilmeyen MHP de Türmen’in adaylığında buluşup, destek sunamaz mıydı? Olmadı, çünkü her iki partinin derdi de Erdoğan olmayıp, tamamen Kürtler ve Kürt siyasetidir! Neden mi? Öyle ki, çok düşük bir ihtimal olmasına rağmen ikinci tura Erdoğan ile Demirtaş kalırsa eğer, CHP ve MHP’nin ulusalcıları sırf Demirtaş cumhurbaşkanı olmasın diye gider AKP’ye oy verirler de, ondan! Bu nedenle, her birimiz Hz. İbrahim’in yandığı ateşe su taşıyan karınca misali yangını söndüremeyeceğimizi bilsek de, tarafımız belli olsun diye kötü ve çirkin olanlara inat iyiyi temsil eden Demirtaş’a destek sunmalıyız.

Yalçın ÇAKMAK

*Hacettepe Üniversitesi, Tarih Bölümü

y[email protected]