Şah-ı Merdan’a Mektup

Bilmiyorlar ki sen Hak’la birlikteydin ve Hak’ta her zaman senle birlikteydi. Yalnız başına kuyu başlarında sen gözyaşları dökerek Hakka yakarıyordun, tıpkı şimdi ulu dağların eteklerinde bir kayanın dibinde ağlayarak iki elini göğe açan Dersim’li yaşlı takipçilerinin yaptığı gibi…

Sevgili Şah’ım;

Senin Yüce ismin “ Ali”den o kadar korkuyorlar ki, senin ismini yok etmeye çalışıp Babil’in Asur’un Sümer’in insan kanıyla beslenen tanrılarını yeniden diriltmeye çalışıyor ve “Ali’den önce Alevilik vardı” diyerek Acımasız ve Kan içici Babil’in Asur’un Hitit’in Tanrı-Krallarını, o tanrı-kralların köle emeği ile inşaa ettikleri heykelleri, tapınakları, saray kalıntılarının duvarlarında ki kabartmaları, senin çileli toplumuna ( insanlığın ortak geçmişi olmasına rağmen ) “ işte bak, senin tarihin bu “ dedirten şovenizmin zirvesinde ırkçı tarih teorileri ile yeni tuzaklar örüyorlar.

Oysa ki bilmiyorlar şu Dersim’de, Anadolu’nun dağ başlarında ki takipçilerinin, sevdalılarının mesken tuttuğu binlerce köyde, binlerce yerleşim yerinde “ köle emeğine” dayanan ne tek bir cemevi vardır, ne bir türbe vardır ne de bir tekke/dergah vardır. Var olan şey ise; bazen bir ulu ağacın gölgesinde bazen bir ırmağın kıyısında bazen bir dağın doruğunda senin ismin anılarak, senin zahiri ve batini rehberliğin anlatılarak söylenen deyişler, okunan duvazdehler, mersiyeler, tevhitler ve yaş dolu gözlerle göğe yükselen yakarışlardır.

Irkçı Şoven Tarihçilik onların gözlerini perdelemiştir, kendilerini atalarının realitesi olan sadeliğe değil, antik geçmişin krallarının /firavunlarının şaşalı mabetlerinde, kendi geçmişlerini görmek istemişlerdir. Vaziyet böyle olunca da İnka’sı, Sümer’i, Maya’sı, Antik Mısır’ı, Antik Roma’sına “ Cümlesi Alevi’ydi” diyebilecek kadar tarih biliminden uzaklaşmışlar, her çalgı çalan kabartma taşında ki çalgıyı “ bağlama” , kabartmada ister dini ister din dışı olsun sergilenen müzikal oyunları “ semah “ , tapınaklarda ki insanların görev paylaşımına “12 hizmet” diyebilecek kadar bir tarihsel hezeyanın mucitleri olmuşlardır.

Sevgili Şah’ım,

Senin, çocuklarının, torunlarının kanının döküldüğü topraklarda İsa-i Ruhullah’tan 2300 yıl önce yaşamış Prens Gudea’yı dahi senin, ailenin ve taliplerinin kurduğu Yol’u tahrip etmek için kullanmaya çalışmış; Gördüğü rüya üzerine Sümer Tanrılarına tapınak inşaa etmeye karar veren Lagaş şehrinin zengin, aristokrat ve köleleri olan Gudea’nın kendi rüyasını, tapınak inşaasını anlattığı silindir taşlarda ki yazılı kitabelerini, dahi getirip Aleviliğe bağlamaya çalışmışlardır.

Sevgili Şah’ım,

Muaviye’nin, Amr bin As’ın , Yezid’in savaş meydanlarında sana karşı “ Arap olmakla “ övündüklerini ama senin “ Arap olmakla değil , Hakka İnanmış olmakla “ övündüğünü unutanlar bir yandan sana anti-semitizm’in temsildarları olarak “ Arap” derken, öbür yandan da , Genç dönem Sümer’in değil lakin Geç Dönem Sümer’in Hz. İsa’dan 2000-2300 yıl önce artık Asur / Akad/Babil akınlarıyla “ Semitik” bir halk olduğunu , Prens Gudea’nın “ Arap ve Yahudi Kavminin atası Sami Halkına” mensup bir yönetici olduğunu nasıl da saklamaya çalışıyorlar.

Sevgili Şah’ım,

Geç Sümer’in Semitik/Arap Prensinin yöneticisi olduğu şehrin Lagaş şehri olduğunu, Lagaş şehrinin Güney Irak’ta Şii Arap Nüfusunun olduğu bölgede kaldığını , Gudea’nın rüyasını ve tapınak inşaasını yazıya geçirttiği ve Gudea Silindirlerinin Anadolu’da değil , İran’da değil , Kuzey ve Orta Mezopotamya’da değil Semitik /Sami/Arap Güney Mezopotomya’da Lagaş şehri kazılarında bulunduğunu tabii ki anlatmıyorlar / anlatamıyorlar. Çünkü Bilim’e karşı bir etik duruş değil tam aksine bilime karşı karanlık bir duruş sergilemekle meşguller.

Öyle ki, kendini gördüğü rüya sonrası Tanrı-Kral ilan eden, Lagaş’ın Hakimi Gudea’nın tapınak inşaasına dair yazdıklarını dahi Türkçe’ye çevirirken tahrip ediyor, Sümer yazıtlarını çözen bilim insanlarının kemiklerini mezarda sızlatıyorlar. Peki bunu nasıl mı yapıyor bizim Sümerolog olmayan şahıslar , bir parantez açıyorlar Gudea Silindirine ilişkin oraya da “….tapınakta arabacı var , kapıcı var , aşçı var …( ki 12 hizmetin temeli budur ) ..” yazıyor ve sonrasında onu okuyan beyinlerde ki şoven tarih bilincinin eksikliğini çekenlere ziyadesiyle “ üzeri şekerle kaplı zehirli tarih tahrifatlarını” enjekte ediyorlar.

Sevgili Şah’ım,

Çok ilginçtir ki kendini Tanrı-Kral ilan eden Semitik Gudea’dan değil ama Gudea’nın rüyasına ve tapınağına dair hususları yazdırdığı metinlerden Alevilik çıkartabilen bu tarih hezeyanı kalemler ;

1 ) Gudea’nın rüyasını ve tapınağına dair bilgiler içeren silindirlerde ki Gudea’nın Cennet ve Cehhenem anlayışını , ahiret düşüncesini

2 ) Tanrılar adına inşaa edilen tapınaklarda “ insan kurban etme” törenlerini

3 ) İnşaa edilen tapınakların köle emeğinin ürünü olduğunu

4 ) Evlenmek isteyen kadınların bu tapınaklarda bir süre tanrılara hizmet adına cinsel bir meta olarak kullanıldığını yazmıyorlar. Çünkü “Alevi Tarihi” olarak pazarlamaya çalıştıkları şeyin bir safsata olduğunu en başta kendileri biliyorlar lakin amaçları Aleviliğe hizmet değil, Aleviliği bitirmek ve ceplerini şoven tarih teorilerinin satışı ile doldurmak.

Sevgili Şah’ım,

Geç Dönem Sümer’in Ur şehrinden bir çıkış yaparak Anadolu’ya, Anadolu’dan Kenan’a, Kenan’dan Mısır’a, Mısır’dan Mekke’ye kadar bir yolculuk yapan ve Mekke’de İbrahim’in inşaa ettiği taş duvarlı evinde zahiri olarak dünyaya gelen senin şahsına karşı, senin yoluna karşı , seni sevenlere karşı ;

Sadece Ebu Süfyan’ın, Muaviye’nin, Yezid’in her kötülüklerine ortak gösterdikleri Tek Tanrı’ları değil, Hitit’in Asur’un Babil’in Sümer’in tüm yer altı ve yer üstü tanrıları savaş açmış durumdalar. Ali’siz bir tarih, Ali’siz bir teoloji, Ali’siz bir toplum yaratmak için senin zahiriyetine karşı savaş açanlar, senin batiniyetini idrak edemediklerinden kazanabileceklerini düşünüyorlar.

Zira Batiniyet konusunda bir dertleri olmuş olsaydı Aleviliği “ taş kabartmalarda, zalim kralların egolarını tatmin için köle emeği ile inşaa ettirdikleri şaşalı yapılarda” değil , insanda , insanın ruhi dünyasında Aleviliği ararlardı.

Sevgili Şah’ım,

Sen batiniyette var iken ( ki hala varsın ) ve zahiriyette tecceli ettiğin vakit, ne Anadolu’da Luvi vardı , ne Hatti vardı ne de Hitit vardı. Senin zahiri olarak bu cihanda tezahür etmenden önce Anadolu’da Luvi’si Hatti’si Hitit’i Frig’i birbirlerini boğazlamış, birbirlerinin Tanrı’larını almakta ve tapmakta sakınca görmeyenler, birbirlerinin canlarını almakta da sakınca görmemişler ve Anadolu’dan geriye Antik Medeniyetler Mezarlığı kalmıştı.

Antik Pers İmparatorluğu Hahamanişler , Makedonya’lı İskender , Selevkoslar , Pagan Roma , Hristiyan Roma , Sasaniler derken , İslam Dini Anadolu’ya Abbasiler döneminde girdiğinde Luvi’sinin , Hatti’sinin , Hitit’inin üzerinden en az 1000 yıldan fazla zaman geçmişti. Anadolu’ya gelen ve yerleşen ilk İslami topluluklarda Malatya’nın Arapgir ilçesinde Onar köyünde dergahlarını kuran senin soyundan olan ve soyundan olanlara talip olanlardan başkası değildi.

Sevgili Şah’ım,

“ Aleviliği getirip Arap çöllerine bağlamayın” diyen şovenist tarihçi kalemler, her ne hikmetse Şii Arap Diyarında ki Antik Lagaş Semitik Kralı Gudea’ya götürüp Aleviliği bağlayabiliyorlar, Arap Çölünün kızgın kumlarının altında ortaya çıkan Lagaş Tapınağının Gudea Silindirlerinden Alevilik çıkartabiliyorlar, LAKİN senin ismini duyduklarında tıpkı Ebu Süfyan soyu gibi krizlere giriyorlar ve senin ismini toplumun hafızasından silmek için her türlü taktiğe başvurabiliyorlar.

Öyle ki Sümer Tapınaklarında ki “insan kurban etme” ve “ kadınların cinsel meta” olarak kullanılmasına değinmeyen tarih hezeyancıları ;

1 ) Senin hayatın boyu mücadele ettiğin Ebu Süfyan soyunun savaş meydanlarında dökülen kanlarının hesap sorucusu olarak

2 ) Sana ve ailene karşı Kur’an’ı hile aracı kullanarak, seni ve aileni kurdukları camiilerde mecsitlerde “ lahnetleyenleri” perde arkasında savunabiliyor ve esasında nasıl ki Sümer’in Babil’in Asur’un Akad’ın hakim zalim sınıflarının ve dinlerinin yanında yer aldıklarını yazdıklarıyla ifşaa ediyorlarsa, Seni, senin aileni ve ailenin sevenlerini katleden Emevi’nin Dinini de destekleyebiliyorlar.

Sevgili Şah’ım,

“ Cem” sözcüğünün ne anlama geldiğini bilmeyenler , “ Hz.Ali cem yapmış mıdır? “ diye soruyorlar. Halbuki bilmiyorlar ki Budist Tapınağında da, Zerdüşt Tapınağında da, Kilise de, Havra’da , Camii’de insanlar “ cem “ olmaktadır. “ Cem” sözcüğünün “ toplu ibadet “ için kullanıldığını bilmeyen bir düşün dünyası, tabii ki bu sözcüğün sadece kendisine ait olabileceği gibi bir hezeyanın içinde kendini bulur. Sümer’de de, Asur’da da, Babil’de de “cem” olup ibadet etmiştir, insanlar. Peki, hepsi “ cem “ olup ibadet ediyorsa hepsi aynı inançta mıdır? Tabii ki değil. Önemli olan “ cem” olarak yapılan ibadet değil , “cem” olunarak yapılan ibadetin içeriğidir.

 

Hak Bir’dir / Haq Juyo diyen bir teolojik mirası olan toplumumuz elbette ki ne Göbeklitepe’nin geçmişinde ki insanlar gibi pagandır ne de Hititler’de Sümerler’de olduğu gibi çok tanrı’lıdır. Dolayısıyla bizim “cem” olarak icra ettiğimiz toplu ibadette Tek Tanrı vardır. Ve inancımıza göre yeryüzünde ki her şey Tanrı’nın nurunun bir parçasıdır. Tarihte ismi bilinen tüm hatalı/hatasız kusurlu/kusursuz tüm peygamberlerin ortak bir nihai hedefi vardı ; “Hak vardır , Hak birdir ve Hak bizimle beraberdir “ mesajını yaymak ve bu düşüncenin zalimlerin elinde dumura uğramasına , yozlaştırılmasına mani olmak..

Sevgili Şah’ım,

Sen, Kur’an’ın özünün Fatiha’da Fatiha’nın özünün Besmelede olduğunu, Besmelenin özünün B harfinin altında ki noktada ve kendi sırrının da o noktanın içinde olduğunu taliplerine söylemiş, sana ve ailene karşı sergilenen tüm Kur’an’ı komplolara karşı “hakikatin muhteviyatını” izah etmiştin. Neydi peki bu hakikat;

1 ) Batini Alemde Kalu Beli sözünü Bezm-i Elestte sarf ettiğimizden beri Hakka olan ikrarı bozmamak,

2 ) Hakk’ın Yolunda olmak, Hakk’ın Yolundan Ayrılmamak ve Hakka asi olmamak

3 ) Kur’an’i komplo ve tahribata karşı Batiniyeti esas almak

Bizim “ cem” olarak icra ettiğimiz ibadetimiz işte bu üç esas üzerine kuruludur. Bu üç esastan kendini ırak eyleyen bir “ cem” ne Aleviliğe ait bir ibadet biçimidir ne de Aleviliğin A Harfiyle ilgisi vardır.

Sevgili Şah’ım,

Bilmiyorlar ki sen Hak’la birlikteydin ve Hak’ta her zaman senle birlikteydi. Yalnız başına kuyu başlarında sen gözyaşları dökerek Hakka yakarıyordun, tıpkı şimdi ulu dağların eteklerinde bir kayanın dibinde ağlayarak iki elini göğe açan Dersim’li yaşlı takipçilerinin yaptığı gibi…

Sevgili Şah’ım,

Sümer’in, Babil’in, Pers’in, Hitit’in, Mısır’ın günümüze kadar ulaşan eserleri sadece tek bir ulusa veya inanca değil tüm insanlığa ve insanlığın geleceğine aittir. Tüm bu antik dönemleri Aleviliğe bağlayamaya çalışanlara göz attığımızda bırakalım 5000 sene önceyi daha 100 sene önceki atalarının gerçekliğinden bi-haberdirler. Tek bir gayeleri olduğu kesin , “ cem” olarak icra ettiğimiz ibadetten Senin ismini ve mesajını çıkarmak ve yok etmek.

İşte böylece arkeoloji biliminin, tarih biliminin, teoloji biliminin tahrip edilerek Ali’siz bir Tarih Ali’siz bir Teoloji Ali’siz bir Toplum yaratmak isteyenlerin olduğu 21. Asırda,

Sevgili Şah’ım,

Batiniyetten zahiriyette vücuda geldiğin 1418.’ci senede, Aryan Güneş Yılımızın Başlangıcına Senin isminle başlamanın sevinci ve Sultan Nevruz’u bir kez daha yaşamanın coşkusuyla Millet-i Ali’den, bu hata ve kusur sahibi Sevdalı’nın, Yüce Dergahına olan Aşk-ı Niyazlarını Kabul Eyle ve Dergahından İlelebet Mahrum Eyleme Ya Şah-ı Merdan Ali…

Cihan SÖYLEMEZ