Islak çoraplarınızı gördüm terli giysilerinizden akan derin sabra eğildim bin din, bin dil, bin vücut ile. Hastalık tutsa oldudan, göçüp gitse öldüden sayılmayacak siz sağlık emekçileri; Terleyen alnınızdan...
Eli göğsümde hançer yarası deşer durur çocukluğumu. Susturulmuş gecede zehir bir uyku aralığı. Tutup ittim küf kolu elini bedenimin Çayır yeşilinden. Bir burma bıyıklı kokulu nefesinin son cariyesi gibi abandı üzerime. Yedisinde bir kız...
Bu sabah kalktığımda YENA'yı bir Çiçek ile konuşurken gördüm. Çiçek evin en solgun çiçeği, YENA ona kendi hayatını anlatıyordu. Ama anlatırken de adeta teselli ve tedavi ediyor gibiydi. Bırakma kendini bak yaprakların yeşilin en...
Baran Karadağ, henüz hayatının baharında bir gencecik fidan. Evin tek Çocuğu, çevrede sevilen biri. Söylentilere göre geçenlerde Düzgün Baba'ya gidip etraftakilere Çıralık dağıttıktan sonra eve dönüyor ve intihar etmeden bir gece...
Günlerce bir poşete sarınarak uyudu Yena. Geldiği yerlerin yorgunluğu, kasalar arasında soğuk bir kış günü hangi eve ve kime misafir olabileceğini düşünerek. Bir bakkal dükkanın önünde rastladım ona. Hava soğuktu ve üşüyordu. Oturdum...
Egoizm dediğimiz şey nasıl da sirayet etmiş çağımıza. Yanında acınızdan ölseniz bir yudum su, bir lokma ekmek vereniniz olmaz. Çoğu iyi gün dostudurlar, kurulu sofranıza koşarak gelirler ama biten aşınız, dertli başınız Ve çaresizliğiniz...
Dikip gözlerimi bir boşluğa taşı düşünüyorum, sadece taş. Sabra selamet zamanlarda taş neye meyleder ki? Sabır dediğimiz şey nasıl bir dayanma gücüdür ki kıyısında hep bekle bu da geçeri bekletir? Beklemek sabra eklendiğinde çare...