Bütün ezilenler birleşin

"NEŞE DÜZEL'in" PAZARTESİ KONUŞMALARI'nın konuğu Ufuk Uras - 1

Ufuk Uras: ‘Seksen bir ilde meclis kurduk’

“Yeni sol parti mağdurlar hareketi olacak. AKP’ye muhalefet ancak ezilenler için daha çok demokrasi ve daha çok özgürlük isteyerek yapılabilir.”

“Alevi kesimde politik Rönesans yaşanıyor. Aleviler ilk defa ‘CHP’nin dolgu malzemesi’, sadece seçmen kitlesi olmaktan çıktılar. Siyasi özne oluyorlar.”

“Türbanda esas mesele üniversitelerde türbanlı kızların eğitim hakkının engellenmesidir. Bu savunulamaz. Evren yasağını savunmayı solculuk sanıyorlar.”

* * *

NEDEN: UFUK URAS

Türkiye’nin neredeyse bütün sorunları temel sorun niteliğinde. Çünkü bu sorunlar hiçbir zaman demokrasiyle çözülmek istenmediler, baskıyla sürekli ertelene ertelene büyüdüler ve sonunda Türkiye’yi kilitlediler. Bu ülkenin bir temel sorunu da ‘muhalefet sorunu’. Kendisini sol veya sağ olarak nasıl tarif ederse etsin, Türkiye sonuçta her zaman sağ iktidarlar tarafından yönetildi ve bırakın iktidarı, kısa İşçi Partisi dönemi dışında, Türkiye’de Meclis’te hiç bir zaman gerçek bir sol muhalefet olmadı. Eğer Türkiye’de bugün gerçek bir sol muhalefet ya da iktidar olsaydı, Türkiye bugün bambaşka bir ülke olurdu. Türkiye’nin değişimi ve dönüşümü ise sağ partilerin özgürlük, demokrasi ve hukuk ve laiklik anlayışıyla sınırlı kaldı. Toplum, egemenlerin siyasi çıkarlarının insafsızlığından, vahşiliğinden bunaldı. Şimdi Ergenekon süreci Türkiye’de her kesimi demokrasi sınavından geçirerek ayrıştırıyor. Ve Türkiye’de sahici bir sol partinin, gerçek bir sol muhalefetin adımları atılmaya çalışılıyor. Sol ve sosyal demokrat kökenli aydınların öncülüğünde gelişen ve giderek her kesimde yayılan bu yeni sol parti oluşumunu, dinden ekonomiye, Kürt sorunundan sivil anayasaya her alandaki politikasını, insanlara neler vaat ettiğini, 2007’de bağımsız solun adayı olarak İstanbul’dan Meclis’e giren Ufuk Uras’la konuştuk.

* * *

NEŞE DÜZEL: Yeni bir sol parti kuruluyor. Siz de bu partide yer alacak mısınız? 

UFUK URAS: Evet, yeni sol partide ben de varım. Türkiye’de bir değişim-dönüşüm mecburiyeti var ama bunun adresi yok. Bu yüzden Türkiye’de bir “sol kitle partisi”nin kurulmasına ihtiyaç var.

Sol parti derken aslında ne demek isteniyor? CHP’nin bile kendine sol dediği bir ülkede sanırım sol parti kavramını net bir şekilde tarif etmek gerekiyor. 

Özgürlüklerden, demokrasiden ve değişimden yana olmak, bu ülkede her yurttaşın eşit haklara sahip olması için mücadele etmek demektir. Bu kadar basittir gerçek bir sol partinin tanımı. 2010’da, Meclis doksanıncı yılını tamamlayacak. Düşünün ki bu meclis, doksanıncı yılda hâlâ demokratik bir anayasa yapamamış, siyasi partiler ve seçim yasalarını değiştirememiş olacak.

Meclis niye bütün bunları yapamıyor sizce? 

Çünkü her şeyden önce Türkiye siyasetinde ciddi bir muhalefet problemi var. Muhalefet sorunu olduğu için de siyasette tam bir kilitlenme yaşanıyor. Yeni sol parti de zaten ülkedeki bu muhalefet sorununu aşmayı hedefliyor. Zira bu ülkede muhalefet sorunu aşılırsa, iktidar sorunu da aşılıyor aslında. Muhalefet sorunu çözüldüğünde, AKP artık tek kale top oynayamayacak ve siyasette “tek kale maç” dönemi bitecek. Bugün CHP’nin muhalefeti AKP’yi güçlendirmekten ve Türkiye’yi kilitlemekten başka bir işe yaramıyor.

Yeni sol parti, AKP’ye nasıl muhalefet edecek? 

AKP’ye muhalefet, ancak daha çok demokrasi, daha çok özgürlük temelinde yapılabilir. Böyle bir özgürlükçü muhalefetle AKP’ye bu ülkede siyasette alternatif olunabilir. Bu yüzden biz yeni sol partiyi, yurttaşların bir özgürlük, demokrasi, adalet ve vicdan hareketi olarak tasarlıyoruz. Örgütlerin yan yana gelmesiyle oluşan bir “koalisyon” olmayacak bu. SHP’sinden 10 Aralık Hareketi’ne, Alevi kesiminden bağımsız sol harekete, bütün bu var olan yapılardan yola çıkan ama var olanları aşan “yurttaş” merkezli yeni bir siyasi parti şekillendiriyoruz biz.

Doğal seçmeniniz kim olacak? 

Bu rejimi ve düzeni eleştiren ama kendisine siyasi bir adres bulamayan bütün yurttaşlara seslenmek istiyoruz biz. Bu ülkede, vatandaşların siyasete yabancılaşması artık bitmeli. “Siyasete katılmak istiyorum ama kendime bir adres bulamıyorum” çaresizliği artık son bulmalı. Bu ülkede cuntacılıktan ve darbelerden hep yurttaş mağdur oldu. Kontrgerillacılığın, cuntacılığın, darbelerin faturasını hep bizler ödedik.

Nasıl ödedik?

Bu ülkenin egemenleri, kendilerini bu ülkenin sahibi olarak gören yurttaşları, darbe zeminini hazırlamak için ülkeyi istikrarsızlaştırırken, yaratılan siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarsızlıkların kurbanı, ezileni hep sade yurttaş oldu. O yüzden yeni sol parti bir mağdur hareketi olacak. Ve en önemlisi toplumun her kesiminin sorunu eşit değerde ve önemde olacak. Bugüne dek kendi iç dünyasına kapanmış olan sol hareketler kendi dışına çıkacak ve ülkenin, yurttaşların temel meselelerinde asgari müştereklerde yan yana gelecek. Bizim hareketin böylesine heyecan yaratması, bu ihtiyacın çok ciddi olduğunu gösteriyor zaten. 

Vatandaşlardan partinize katılmak için talep çok mu fazla?

Daha hazırlık aşamasındayız ama şimdiden Türkiye’nin her tarafında her ilinde yerel meclisler oluşturduk. 81 ilde meclislerimizi oluşturduk. Oradaki sivil inisiyatifler, o illerdeki eski özgürlükçü solcular, Aleviler, SHP’liler, 10 Aralıkçılar, vatandaşlar biraraya gelip bu meclisleri oluşturdular.

Biz dediğiniz kimlerden oluşuyor? 

Biz, Ahmet İnsel, Mithat Sancar, Fuat Keyman gibi isimlerle birlikte Türkiye’de bir sol kitle partisine, gerçek bir sol muhalefete ihtiyaç var diyerek yola çıktık ve bir temas grubu oluşturduk. Düşüncemiz, Türkiye’de kilitlenen siyaseti daha çok özgürlük, daha çok eşitlik ve daha çok demokrasi temelinde şekillendirmekti. Bu grup giderek büyüdü.

Alevi kitlenin de desteği bekleniyor bu partiye anladığım kadarıyla. Alevi oylarına talip misiniz?

Alevileri bir oy kitlesi olarak görmemek lazım. Bugün Alevi kesimde bir politik Rönesans yaşanıyor. Aleviler ilk defa “CHP’nin dolgu malzemesi” olmaktan, sadece bir seçmen kitlesi olarak görülmekten çıktılar. Aleviler artık siyasi özne oluyorlar.

Anlamadım... 

Bu ülkede Alevilerin de içinde yer aldığı bir sol partiye ihtiyaç var. Alevi kesim ancak böyle bir katılımla kendisini siyasette ifade edebilir ve taleplerini siyasi talebe dönüştürebilir. Şimdi Alevi örgütlerinin bazı simge isimleri, yeni sol partide bizzat yer alıyorlar, demokrasi mücadelesinde bizimle yol arkadaşlığı yapıyorlar. Bu isimlerle geçen hafta bir kez daha görüştük, ilişki kademe kademe ilerliyor. Hemen hemen her meselede örtüşüyoruz. 

Alevilerin çoğu, CHP’yi, dolayısıyla ulusalcı bir politikayı destekliyordu. Alevilerin bu politik çizgilerini değiştireceğine nasıl emin olabiliyorsunuz? 

Bugün biz toplum olarak sadece tarihimizle yüzleşmiyoruz. Siyasi partilerimizle de yüzleşiyoruz. CHP’nin Dersim gafı, bu ülkede hâlâ katliamcı politikaların önerilebildiğini ortaya koydu. Bu da siyasi partilerle ilgili ciddi bir yüzleşme başlattı. 2007 seçimlerinde ben İstanbul’da Anadolu yakasında solun ortak adayı olduğumda, Alevi toplumundan çok büyük oy aldım. Anlamlı bir proje olduğunda Alevilerden destek geliyor. Aleviler şimdi de, “Birlikte siyaset yapalım. Sadece kendimiz için değil, herkes için özgürlük ve demokrasi isteyelim” teklifine büyük destek veriyorlar.

Aleviler, Dersim tartışmasından sonra mı yeni sol partiye yakınlaştılar?

Dersim tartışması, Ergenekon soruşturması yakınlaşmayı hızlandırdı. Aleviler, “Nasıl bir Türkiye istiyoruz?” diye 22 ilde toplantılar yaptılar. Bugünkü noktaya tartışmalar yapa yapa, fikirleri demleye demleye geldiler. Şu anda gelinen nokta çok olumlu. Aleviler herkes için özgürlük istiyorlar. Herkes için demokrasi talep ediyorlar. 

Sizin yeni sol parti olarak türban yasağı konusundaki politikanız ne olacak? 

Türkiye’de türbanla ilgili esas mesele türbanlı kızların üniversitelerde eğitim hakkından yoksun bırakılmasıdır. Böyle bir yasak savunulamaz. Bu yasağı 12 Eylül’de Kenan Evren ve Doğramacı getirdi. Bazıları Evren ve Doğramacı çizgisini savunmayı solculuk zannediyorlar. Ben üniversitede yıllarca öğretim üyeliği yaptım, daha önce hiç böyle bir problem yoktu. Gençler üniversiteye istedikleri kıyafetle gelirlerdi.

Türban konusunda Alevi tabanla anlaşabilecek misiniz? 

Bunları zaten müzakere ediyoruz. Üniversitede türbanın serbest bırakılması konusunda aramızda bir sorun olamaz çünkü kendinize demokrasi isterken, başkalarına yasak, istibdat isterseniz inandırıcı olamazsınız. Yeni sol partide herkes için özgürlük, herkes için demokrasi istenecek. Yeter ki kimse kimseye yaşam biçimini dayatmasın. Bütün bu yaşam biçimlerini kültürel zenginlik olarak görelim. Farklı kültürleri ve yaşam biçimlerini yan yana yaşatalım, birbirleriyle tokuşturmayalım. Herkes nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşasın. Bizim amacımız bu. Herkes diğeri için de özgürlük isteyecek.

Aleviler türbanlılar için, türbanlılar Kürtler için, Kürtler demokratlar için vb... özgürlük isteyecek öyle mi? 

Öyle olursa anlamlı olur. Yoksa herkes kendi dünyasında, gettosunda yaşadığında, sizi teker teker avlıyorlar ya da sizi diğeriyle tokuşturuyorlar. O yüzden bu ülkede mağdurlar diğer mağdurlarla mücadele edeceğine, bütün mağdurlar biraraya gelip bu ülkenin muktedirlerine, egemenlerine karşı mücadele etmeliler. Ancak o zaman bu oyun bozulur. Yeni sol parti bir mağdurlar hareketi olacak ve oyunu bozacak. Bu yüzden bu hareket Türkiye’de solun tarihinde bir milat olabilir.

Bu sol partinin, Ergenekon davası konusundaki tavrı ne olacak? 

Şöyle söyleyeyim. Darbelerle ilişkili olan bir siyasi parti kesinlikle sol olamaz. Bu yüzden Türkiye somutunda sol, her şeyden önce Ergenekon soruşturmasında sonuna kadar gidilmesini savunmak zorundadır. Solun değerleri cuntacılıkla bağdaşmaz. Yani “Avrasyacı sol!” diye bir sol olamaz.

Niye olamaz? 

Çünkü sol, meşru zeminlerde siyaset yapmak varken, demokrasi dışı arayışların bir parçası olamaz. Ergenekon’u savunamaz. Ergenekon’u savunana sol denemez. Ama Türkiye’de böyle devletle özdeşleşen bir sol var. 

Sizin devlete bakışınız nedir? 

Bizim diğerlerinden temel farkımız devletle ilişkimizde ortaya çıkıyor zaten. Devlet, topluma tâbi olmalı diyoruz biz. Nitekim solun klasik metinlerine baktığınızda da devletin sönümlenmesi esastır. 

Yani devletin zamanla ortadan kalkması esastır...

Tabii. Bizdeki sol ise devletle öyle örtüşmüş durumda ki, tam anlamıyla “kapıkulu solculuğu” yapıyor. Ama artık bu “resmi sol”, bu “devletçi sol” iflas etti. Solu yenilemenin, devlet merkezli solu yurttaş merkezli sol olarak güncelleştirmenin zamanı şimdi. Biz yeni sol partiyle devletçi sola karşı yurttaşçı solu oluşturuyoruz. Zaten dünyada da soldaki bütün arayışlar bu zeminde gelişiyor.

Ergenekon davasıyla ilgili ne yapacağınızı sormuştum.

Sormanıza bile gerek yok. Ergenekon’u sonuna kadar takip edeceğiz. Hatta takibin kapsamını daha da genişletmek gerekiyor. Mesela Mehmet Ağar davasını da izlemek, Hrant Dink davasının sıkı takipçisi olmak gerekiyor. Susurluk olayında, işin sokak boyutunu oluşturmuştuk. Ergenekon’da ise oluşturamadık.

Niye oluşturamadınız? 

Ergenekon’da birden bire görünmeyen bir el toplumun paçasından tuttu ve toplum bu konuyu karşıdan sadece seyretmeye başladı. Bu görünmez elin engellemesi yüzünden şimdi bir türlü Ergenekon’un sokak ayaklarını oluşturamıyoruz. Oysa toplumsal muhalefetin, sivil toplum örgütlerinin her türlü kontrgerilla ve darbeci faaliyetin üstüne gitmesi ve Ergenekon konusunu canlı tutması şart.

Niye şart? 

Çünkü Ergenekon’la mücadele aynı zamanda faşizme karşı mücadeledir. Ergenekon gerçek bir faşist harekettir. Faşizm dediğiniz de toplumu devlette eritmedir. Faşizm, şiddetin ve keyfiliğin iktidarıdır. Söyler misiniz? Bir solcu buna karşı mücadele etmeyecekse, neye karşı mücadele edecek? Bu yüzden bu davaların yurttaşlar tarafından takibi çok önemli. Biz bu davaların takipçisi olacağız.

Ordunun siyasetteki rolü karşısında bu parti nasıl bir politika izleyecek? 

Askerin siyasallaşmasının faturasını bütün toplum ödüyor. Genelkurmay Başkanı geçenlerde gene siyasi bir demeç verdi ve biz suç duyurusunda bulunduk. Ortaya çıktı ki, bu ülkede genelkurmay başkanını yargılamak mümkün değil. Oysa Cumhurbaşkanı, Meclis’i açış konuşmasında “Ülkede hiç kimse hukuk dışı değildir” demişti. Biz bu ülkedeki hukuk dışılığı bu örnekle gösterdik. Bazıları, “Genelkurmay Başkanı’nın söylediklerine niye karşı çıkıyorsunuz” diyor.

Niye karşı çıkıyorsunuz?

Genelkurmay Başkanı’nın her söylediği doğru olsa ne yazar. Silahlı güç siyaset yapamaz. Dünyanın hiçbir yerinde silahlı memura siyaset yaptırılmaz. Bu yüzden Ergenekon davasıyla ilgili olarak Kuvvet Komutanlarının savcıya ifade vermeleri simgesel olarak çok önemlidir. Benim gördüğüm, Ergenekon davası, askerî bürokraside ciddi bir caydırıcılık yarattı. Askerler bir daha kolay kolay elektronik muhtıralara, darbe teşebbüslerine yeltenemeyecek.

Yargının statükoyu koruyan yaklaşımı konusunda bu partinin ne tür önerileri var? .

Utanç verici 367 kararlarının tekrar yaşanmaması için yargıyı baştan aşağı demokratikleşme reformundan geçirmek gerekiyor. Bizde sadece yasama, yürütme, yargı denilen kuvvetler ayrılığı kâğıt üzerinde kalmıyor. Ayrıca yargıda genel zihniyetle ilgili de bir problem var. Yargı kararlarına bakın... Sanki Anayasa’nın 90. maddesi süs olarak konmuş gibi, hâkimler kararlarında uluslararası hukuktan yana bir yorum yapmıyorlar. Oysa Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler, iç hukukun üstünde yer alıyor. Ama AB İlerleme Raporu’na bakın... Türk yargısı tam 381 davada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal etmiş.

Peki, sizce burada sorun nedir?

Burada temel sorun şudur. Demokrasinin evrensel standartlarını içselleştirecek miyiz, içselleştirmeyecek miyiz? Üzerimizden demokrasi korkusu atacak mıyız, atmayacak mıyız? Bu, temel sorunumuz bizim. Bu sorunu çözmek için bu ülkeye gerçek bir siyasi muhalefet gerekiyor. Yeni sol parti işte bu ülkede gerçek muhalefeti yapacak. 

Anayasa’nın değiştirilmesini destekliyor musunuz? 

Tabii çünkü otoriter cumhuriyetten demokratik cumhuriyete geçmemiz için demokratik bir anayasa hazırlamamız şart. İktidar 12 Eylül rejiminin avantajlarını kullanıyor. Muhalefet de 12 Eylül’ün getirdiği kurumları Cumhuriyet’in kazanımları diye anlatıyor. AKP pragmatizmiyle CHP statükoculuğu arasında sıkışmış bir siyaset var bu ülkede. Bu siyaseti dönüştürmek şart. 

AKP’yle birlikte yeni bir anayasa hazırlanmasını destekler misiniz? 

Tabii... Bu ülkede bu adımları atanı biz destekleriz. Mesela AKP, Ermenistan’la ilişkiler normalleşmeli dedi. Ben Meclis’te hemen destekleyici bir konuşma yaptım. “Sadece bununla kalmayalım, Ermeni yurttaşlarımızın Türkiye’de kamuda karşılaştıkları ayırımcılıkları da ortadan kaldıralım” dedim.

Bu konuşmaya nasıl bir tepki aldınız?

CHP sıralarından bana, “Türkiye’de öyle bir şey mi var” diye laf attılar. Vatandaşların bir bölümünü vatandaş olarak görmemek bu. Nitekim bu memlekette azınlıklara yönelik Kafes diye bir plan hazırlanacak ve siz bir Gestapo soğukkanlılığıyla bu suikast tertiplerini seyredeceksiniz. Böyle siyaset olmaz. Ama her süreç kendi alternatifini yaratır. Ergenekon süreci solu ayrıştırıyor ve ülkede gerçek solu yaratıyor. Devletçi soldan özgürlükçü sola geçiliyor. Bir sürü insan beni arıyor. “Hiç siyasi faaliyette bulunmadım. Bu harekete nasıl dahil olabilirim” diye soruyor.

YARIN:
Yeni sol parti insanlara ne vaat edecek?
Dine ve laikliğe nasıl yaklaşacak?
Ekonomi politikası, dış politikası ne olacak
AKP’nin Kürt açılımını ve anayasa değişikliğini destekleyecek mi?
CHP’ye yakın duracak mı?
Ulusalcı sendikalarla işbirliği yapacak mı?

Neşe Düzel - TARAF - 07.12.2009

Ufuk Uras: ‘Ya açılım ya da katliam cumhuriyeti’
"NEŞE DÜZEL'in" PAZARTESİ KONUŞMALARI'nın konuğu Ufuk Uras - 2

“Bu memlekette azınlıklara yönelik Kafes diye bir plan hazırlanacak ve siz bir Gestapo soğukkanlılığıyla bu suikast tertiplerini seyredeceksiniz. Böyle sol siyaset olmaz.”

“Açılımın sonuna kadar gitmek lazım. Çünkü bugün bir yol ayırımındayız. Ya demokratik cumhuriyet olacağız ya da geri dönüp tekrar Ergenekon-katliam cumhuriyeti olacağız.”

“Açılımın ne olduğunu bilmiyoruz diyenler, aslında açılımdan yana değiller. Zira açılımı herkes biliyor. Açılım, yurttaşların eşit hale getirilmesidir, demokratik anayasadır.”

* * *

İKİNCİ BÖLÜM

Solda kurulan yeni partinin katılımcılarından olan İstanbul Bağımsız Milletvekili Ufuk Uras’la dün birinci bölümünü yayımladığımız söyleşiyi, kaldığımız yerden tamamlıyoruz.

* * *

NEŞE DÜZEL: Yeni sol parti olarak Anayasa’nın değiştirilmesini destekliyor musunuz? 

UFUK URAS: Evet, çünkü otoriter cumhuriyetten demokratik cumhuriyete geçmemiz için demokratik bir anayasa hazırlamamız şart. İktidar, 12 Eylül rejiminin avantajlarını kullanıyor. Muhalefet de, 12 Eylül’ün getirdiği kurumları, “Cumhuriyet’in kazanımları” diye anlatıyor. AKP pragmatizmiyle CHP statükoculuğu arasında sıkışmış bir siyaset var bu ülkede. Bu siyaseti dönüştürmek şart. 

Bu durumda, AKP’yle birlikte yeni bir anayasa hazırlanmasını destekler misiniz peki? 

Tabii... Bu ülkede bu yönde adımlar atanı destekleriz biz. Mesela AKP, “Ermenistan’la ilişkiler normalleşmeli” dedi. Ben Meclis’te hemen destekleyici bir konuşma yaptım. “Sadece bununla kalmayalım, Ermeni yurttaşlarımızın Türkiye’de kamuda karşılaştıkları ayırımcılıkları da ortadan kaldıralım” dedim.

Bu konuşmaya nasıl bir tepki aldınız?

CHP’den tepki aldım. CHP sıralarından bana, “Türkiye’de öyle bir şey mi var” diye laf attılar. Bu tür bir tepki, vatandaşların bir bölümünü vatandaş olarak görmemek anlamına gelir. Nitekim bu memlekette azınlıklara yönelik Kafes diye bir plan hazırlanacak ve siz bir Gestapo soğukkanlılığıyla bu suikast tertiplerini seyredeceksiniz. Böyle siyaset olmaz. Ama her süreç kendi alternatifini yaratır tabii. Ergenekon süreci de solu ayrıştırıyor ve ülkede gerçek solu yaratıyor. Devletçi soldan özgürlükçü sola geçiliyor. Bir sürü insan beni arıyor. “Hiç siyasi faaliyette bulunmadım. Bu harekete nasıl dahil olabilirim” diye soruyor. 

Yeni sol parti Kürt açılımını destekleyecek mi?

Tabii ki... Biz AKP’ye niye açılım yapıyorsun diye itiraz etmiyoruz ki. Biz, AKP’ye, “açılım için niye adım atmıyorsun, niye hâlâ duruyorsun, somut bir şey yapmıyorsun?” diye itiraz ediyoruz. Yoksa “açılalım ama çok açılmayalım” diye bir yaklaşım olabilir mi? Açılımın sonuna kadar gitmek lazım. Aslında Türkiye’nin bugün yaşadığı durum şu. Biz bugün bir yol ayırımındayız. Ya demokratik cumhuriyet olacağız ya da tümüyle geri dönüp Ergenekon cumhuriyeti, katliam cumhuriyeti olacağız. İkincisi, bir kâbus senaryosudur.

Kürt açılımı konusunda AKP’yi hangi konularda eksik buluyorsunuz? 

AKP bu konuda somut adım atmıyor. Demokratik açılım için şu âna kadar somut bir adım atmadığı için de, DTP’nin kapatılması gibi bir kâbusla karşı karşıya kalıyoruz. Hâlâ siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran bir düzenleme yapmadılar. Çünkü kendileri açısından kapatılma sorunu geride kaldı ve rahatladılar. AKP açılım konusunda sadece konuşuyor.

Bazıları Kürt açılımının ne olduğunu hâlâ bilmiyoruz diye AKP’yi eleştiriyor. Bu eleştiriye katılıyor musunuz? 

Politik bir eleştiri değil bu. Açılımın ne olduğunu bilmiyoruz diyenler, aslında açılımdan yana değiller. Çünkü açılımın ne olduğunu herkes biliyor. Açılım, bu ülkenin, yönetmeliklerinin, yasalarının, anayasasının demokratikleşmesidir, yurttaşların eşit hale getirilmesidir. Ve bu, MGK’dan çıkan bir devlet projesidir. Çünkü Türkiye, sorunu, inkârla, şiddetle çözemeyeceği bir yere geldi tıkandı. Bu yüzden bu açılım bir yerden hızla başlamak zorunda. Ama AKP zaman kaybediyor. Bugün bir İmralı meselesi çıktı. Herkes odanın santimetre kare hesabını yapıyor.

Sizce sorun nedir? 

Ortada havalandırma, pencere, soluk alamama meselesi var. Ayrıca şu anda DTP’nin kapatılması meselesi de var. AKP siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırmalıydı ama ne siyasi partiler yasasını değiştirdi ne de seçim yasasını. Ne koruculuk sistemini kaldırdı ne de yerel yönetimleri güçlendirdi. Bu ülkeye gerçek bir sol muhalefet lazım! Türkiye’nin dört bir yanından Meclis’e her yıl 650 bin vatandaş geliyor. Sorunların nasıl çözülemediğini, her şeyin ne kadar merkezîleştiğini gösteriyor bu. Avrupa’da hiç bir ülkenin parlamentosuna bu kadar çok vatandaş yığılmıyor. Çünkü herkes kendi sorununu kendi ilinde, ilçesinde çözüyor.

Kürtlerin anadilde eğitim yapmasını destekliyor musunuz?

Zaten ancak böylesi anlamlı olur. Git dilini anandan öğren denilemez ki... Üstelik anadilde eğitim yapılabilmesi, resmî dilin Türkçe olmasını ortadan kaldıran bir şey değildir. Beğenmediğimiz İran’a bakalım... Hutbeler dahil herkes kendi dilinde kendini ifade ediyor ve İran bölünmüyor. Kültürel çoğulcuk niye bölücü olsun ki? Biz, demokrasiye hâlâ yabancı doktrin gibi bakıyoruz. Demokrasiyi lafta savunuyoruz. Batı’da bu işler nasıl çözülmüş? Biraz da ona bakalım. Onlarda, silahlı örgütün dönüştürülmesi ve demokratik reformların yapılması eş anlı olmuş. Bizde ise bu iş yumurta, tavuk meselesine dönüştü. Herkes “önce sen adım at” diyor.

Bu sol partinin ekonomi politikası ne olacak? Serbest piyasayı destekleyecek misiniz? 

Günümüz dünyasının piyasası küresel bir piyasa. Bu salı pazarı değil ki, ben Misak-ı Milli’ye uygun olarak bu pazarı, piyasayı kaldırıyorum diyebilesin. Yapılacak şey, insanları küresel piyasalar karşısında sosyal politikalarla korumak. Biz, özellikle küresel kriz ortamında insanlara nefes aldırmak için sosyal politikalara ağırlık vermekten yanayız. Bayramda lisedeki matematik öğretmenimi ziyarete gittim. Emekli maaşını söyledi. İnsanın duyunca hakikaten canını sıkıyor bu. Biz, “Patriot füzesi mi yoksa sosyal harcamalar mı” diye sormak zorundayız. Çünkü bu teknik bir konu değildir. Tamamen politik bir tercihtir. Toplumsal ihtiyaçlarda önceliklerin belirlenmesidir. Bu anlamda ekonomide de demokrasi gerekir.

Eski usul sol partilerin doğal müttefiki sendikalar olurdu. Ama sendikalar bugün ulusalcı, dolayısıyla da tutucu bir anlayışı benimsiyor. Bu sol parti, ulusalcı sendikalarla nasıl işbirliği yapacak? 

Bu sol partinin ulusalcı sendikalarla hiç bir ilişkisi olmayacak. Ama biz sendikal dünyadaki Ergenekoncu, milliyetçi yapılanmayı minimuma indirebiliriz. Pek çok sendikayı milliyetçi hezeyandan koparabiliriz. Çünkü Ergenekon sürecinde sendikalarda da bir ayrışma yaşanıyor bugün. KESK, Birleşik Metal-İş vb... demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, emekten yana dururken, pek çok sendika da ulusalcı kanatta duruyor.

AKP’nin dış politikasını destekliyor musunuz? Eksik ya da yanlış bulduğunuz yanları neler? 

AKP’nin reformlarda adım atmayarak AB sürecinde zaman kaybetmesini eleştiriyoruz. NATO’yu da sorguluyoruz. Biz Ermenistan’la da, Irak’la da, İran’la da ilişkilerin normalleşmesinden yanayız. Afganistan’a asker göndermeye karşıyız. Amerikan güçlerinin Irak’tan çekilmesinden yanayız. Biz sadece Misak-ı Milli sınırları içinde değil, küresel olarak da militarizme karşıyız. Saldırgan politikalar, askerî Keynescilik, silah ve askerî yatırımlar sonucunda şu anda yaşanan küresel krizler çıkıyor. Militarizme karşı çıkmak ve demokrasiyi savunmak bizim sadece Türkiye içinde değil, uluslararası ölçekte de vizyonumuzun bir parçası. Ama...

Evet...

Ama bugün şöyle bir çıkarım da çok yaygın. Bütün meselelerin arkasında, Amerikan Başkanı Obama’nın bulunduğu yorumu yapılıyor. Bazı konularda Türkiye’nin çıkarı pekala Obama’nın çıkarıyla örtüşebilir. ABD, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerinin normalleşmesini istiyor diye, biz anormalleşmesini mi savunacağız? Böyle bir mekanik tutum olabilir mi? Siyasette bazen böyle örtüşmeler olabilir. Biz, Türkiye’nin vicdanını, olumlu ve aydınlık yüzünü siyasallaştırmak istiyoruz. Özgürlükçü kesimleri bu ülkede yaşananlara seyirci olmaktan çıkarmak istiyoruz. Uluslararası konjonktür de bizim amacımıza denk düşüyorsa, ne güzel.

Ulus-devlet konusunda ne düşünüyorsunuz? 

Ulus-devlet kâğıt üzerinde bir vakadır. Küreselleşmeyle birlikte devletin yapısı değişti ve neoliberal dediğimiz güvenlik devleti ortaya çıktı. Türkiye de neoliberal bir güvenlik devletidir. Yani bir garnizon devletidir. Türkiye’nin demokratik bir devlet olabilmesi için cumhuriyetini ve anayasasını demokratikleştirmesi şart. Ama bütün tartışmaların ‘ulus-devlet’ üzerinden yapılıyor olması, aslında devletin baskıcı, ceberut karakterini ve esas tartışmayı gizliyor. Oysa esas tartışma ulus-devlet konusunda yapılmıyor. Esas tartışma şu konuda yapılıyor: “Bu devlet garnizon devleti olmaya devam mı edecek? Yoksa bu devlet demokratik ve sosyal bir devlet mi olacak?”

Peki, ulus-devlet demokratik olamaz mı?

Ulus-devlet demokratik bir devlet değildir. Bizde çok kültürlü bir yapıyı homojenleştirme kararı 1911’de Selanik’teki İttihat-Terakki Kongresi’nde alınmış. 1911 İttihat Kongresi’nden beri siz bu coğrafyayı homojenleştirmeye çalışıyorsunuz ve bunun adına da “ulus-devlet” diyorsunuz. Bu yüzden Dersimler yaşanıyor ve siz böylece herkesin kendi kültürü, inancı, dili, dini ve kimliğiyle özgürce yaşamasını engelliyorsunuz.

Küreselleşen devlet demokratik devlet midir peki? 

Eğer o ülkede hukuk, barış ve demokrasi de küreselleşiyorsa, o devlet demokratikleşir tabii. Ama sadece ekonominin küreselleşmesi otomatik olarak o ülkede demokratikleşmeyi sağlamıyor. Hatta tam tersine o devlet güvenlik devletine de dönüşebiliyor.

Bugün sağcı ve muhafazakâr olarak kendini tanımlayan AKP, açılımlara ve yeniliklere sahip çıkıyor, CHP ise her türlü yeniliğe direniyor. Siz hangisine daha yakın duracaksınız? 

Biz her türlü açılımdan ve yenilenmeden yanayız. Yeter ki gerekli adımlar atılsın. AKP gerekli adımları atmadığı için Türk toplumu tam bir beklenti yorgunu oldu. Eğer solda AKP’yi zorlayan bir muhalefet olsaydı reformlarda, demokratikleşmede bu yavaşlık yaşanmazdı. Onu zorlayacak siyasi bir güç lazım. Bu ülke için gerçek bir sol muhalefet gerçekten çok büyük bir ihtiyaç.

Sağ muhafazakâr bir parti ancak bu kadar değişimci olabilir, bu kadar dönüştürebilir, daha fazla dönüştüremez...

Evet... Türkiye’de demokrasinin kurumsallaşması açısından muhafazakâr kesimlerin demokratikleşmesi çok önemlidir. AKP, muhafazakâr kesimlerin demokratikleşmesinde büyük rol oynadı. Muhafazakâr kesimler kendi tarihleriyle değerleriyle ve tezleriyle yüzleştiler. Zaten Saadet Partisi ve AKP ayrışması bu yüzleşmeyle yaşandı. Böylece AKP çizgisi kendi statükoculuğunu aştı. Muhafazakâr kesimde yaşanan bu yüzleşme şimdi adım adım sol kesimde yaşanıyor. Dersim meselesinin nasıl büyük fırtınalar kopardığını gördünüz. Türkiye’de sol da statükoculuğunu ve muhafazakârlığını aşacak. Biz soldaki bu ihtiyacın siyasi hareketiyiz. Sol doğası gereği değişimci ve dönüşümcü olmalı.

Peki, Türkiye’de hiç oldu mu?

Olmadığı için zaten solun bir başarı öyküsü yok. AKP bir sosyal vaka... Dayanışma ve iletişim ağlarıyla sosyal hayatın içinde. Bizim de sosyal bir sol yaratmamız lazım. AK Parti reel, sahici bir parti. Biz 2007 seçimlerinde bütün bir seçim dönemi AK Parti’yi gördük. Bizim de AK Parti gibi reel bir hareket olmamız ve sol siyaseti sosyal hareketlere açmamız lazım.

İnsanlara sizin partiniz ne vaat edecek? 

Bu hareket, afakî solculuk yapmayacak. Yurttaşların somut sorunlarıyla ilişkili bir solculuk yapacak. Bu yüzden de biz en öne, 12 Eylül Anayasası’nı değiştirme görevini koyduk. İnsanların kendi kimlikleriyle özgürce yaşadıkları sosyal bir Türkiye’yi ve demokratik anayasayı hedefledik. Zaten gerçek sol da budur. Gerçek sol, 12 Eylül rejimi karşısında demokrasiyi savunmaktır. Garnizon rejiminin yerine demokratik rejimi getirmektir. Bizim hareketimiz, solculuğun rejim bekçiliği olmadığını bilen, askerî vesayete hayır diyen, demokrasiden korkmayan yurttaşların hareketi. Bizim bir diğer hedefimiz de, işsizlik sorununun böylesine ciddi olduğu bir küresel ortamda sosyal politikaları savunmak olacak.

Avrupa’daki hangi sol harekete ya da siyasi partiye benziyorsunuz bu durumda?

Almanya’daki sol partiye benziyoruz. Linke’nin partisi bize yakın mesela. Nasıl bizde Hüseyin Ergün, Ahmet İnsel, Mithat Sancar, Fuat Keyman, Burhan Şenatalar, Erol Katırcıoğlu, Süleyman Çelebi, Ali Balkız ve Fevzi Gümüş gibi isimler biraraya geldiyse, orada da sosyalistlerle sosyal demokratlar yan yana geldi. Türkiye’de ilk kez olarak yüzünü sola dönen sosyal demokratlarla sosyalistler bir hareketin içinde yan yana geliyorlar. Yani devrimci hareketlerle reformcu hareketler bu yeni partide biraraya geliyorlar. Bu çok önemli bir gelişme. Sosyalistler reel sosyalizm eleştirisi yaparak, sosyal demokrat arkadaşlarımız da reel sosyal demokrasi eleştirisi yaparak bu noktayı yakaladılar.

Din konusundaki yaklaşımınız ne?

Alevi toplumunun taleplerinde ve başörtüsü meselesinde görülen şu ki, dinin kamusal alanda yaşanmasında ciddi problemler var. “Dinde zorlama yoktur” deyip okullarda zorunlu din dersleri okutuyorsunuz. “İslâm’da ruhban sınıf yoktur” deyip, Diyanet’i çalıştırıyorsunuz. İsviçre’deki minare yasağına haklı olarak karşı çıkıp, Türkiye’de Protestan kiliselerine yapılan baskılara, azınlıkların mezarlıklarına yapılan tacizlere sesinizi çıkarmıyorsunuz. Böyle laiklik olmaz.

Laikliğin tehlikede olduğunu düşünüyor musunuz? 

Hayır. Bizdeki tartışma laiklik yerine teokrasi tartışması değil ki. Bizde temel sorun aslında sıfatlarla ilgilidir. Yani bizdeki mesele, din devleti meselesi değil. Bizdeki mesele, bu laiklik, “otoriter laiklik mi olacak yoksa demokratik laiklik mi olacak” meselesidir. Bizdeki otoriter laikliktir. Bu laiklik demokratikleşmeli. “Herkesin dini, ibadeti kendine” diyebileceğimiz bir sistem kurulmalı.

Partiniz ilk seçimlere katılacak mı? O zamana kadar hazırlıklarınızı ve örgütlenmenizi tamamlayabilecek misiniz? 

Bizim için örgütlenmek bir haftalık iş. Ocak ayında partileşeceğiz ve kamuoyunun önüne bir deklarasyonla çıkacağız. 2011 seçimlerine de parti olarak katılacağız.

Bu ülkede siyasi enkazı kaldırmak lazım. İçişleri Bakanı Meclis’te Kürt açılımını anlatıyor. CHP’liler ve MHP’liler, “aç, aç, aç” diye sıraların kapaklarına vuruyor. Muhalefet hiçbir şey önermiyor, askerlik dönemini özlemişçesine “aç, aç, aç” diye bağırıyor. AKP de zaten bir adım atmıyor. Siyaset bir tür Hacivat-Karagöz oyunu gibi gidiyor ve siyaset Türkiye’yi kilitliyor, Türkiye zaman kaybediyor. Bu kilidi kırmak lazım. Tabii CHP’yi de artık kendi haline bırakmak lazım...