İşte, Demir’in açıklamaları:

Neden aday adayı oldum?

Öncelikle şunu anlatmak istiyorum. Dersim’de gazetecilik yapıyorum. Dersim’de herkesle her an iletişim içerisindeyim. Ovacık’ın en ücra köyünde de Çemişgezek, Mazgirt, Pülümür, Nazımiye, Hozat, Pertek’in mezralarında da her insanla birebir ilişkilerim var. İnsanların yaşadığı sıkıntıları görüyor ve çözüm bulmaya çalışıyorum gazetecilik anlamında.

1993 yılında gazeteciliğe başladım. Dersim’de o yıllarda bir süreç başladı. Köylerin yakılması, yıkılması, insanların kaybedilmesi ve zorunlu göçe tabi tutulması bunların hepsini yaşadık. O yılları, gazetecilik kuralları çerçevesinde yazarak seslerini dünyaya duyurduk.

1990’lı yılların ortasında bu kent tam anlamıyla Türkiye’nin en sıkıntılı bölgesiydi. O dönem benim dışımda gazeteci de şehirde yoktu. Diğer gazeteci arkadaşlarım 2000’li yıllarda başladı. Yalnız olduğum dönemde büyük sıkıntılarla karşı karşıya kaldım. 

İnsanlar bana sorunlarını; dertlerini anlattıkça ben bu memlekette ne kadar çok sorun olduğunu fark ettim. Yani bugün 25 yıllık mesleki tecrübemle neredeyse her evin sorununu çok iyi biliyorum. Bu sorunların çözümü noktasında da kendime güveniyorum.  Bu güvenden dolayı da kendimi bu göreve layık görerek Cumhuriyet Halk Partisi’nden aday adayı oldum.

Dersim Halkı, benim sosyal demokrat kişiliğe sahip olduğumu bilir. Zaman zaman politika yaptım. 1990’lı yıllarda CHP içerisinde gençlik kollarında yer almıştım.  Onun için bu süreçleri izlediğimde Dersim’e hizmet etme açısından milletvekillerini yakından izledim; haberlerini yaptım. Bu milletvekillerinin birçoğu Dersim'in sorunlarına duyarsız kaldı. Buradan Ankara’ya gittikleri anda değişime uğradılar.  Ama değişime uğramayan milletvekillerimiz de vardı. Fakat köylere gittiğimiz zaman vatandaşlar sürekli milletvekillerine ulaşamıyoruz, telefonlarına cevap vermiyor şeklinde sitemlerde bulunuyordu. Ben de bunları gördükçe kendime dedim ki  halkın içinden çıkan, halkın sorunlarını iyi bilen, zengin olmayan bir milletvekili gerekiyor ve ben de bu profile uygun olduğumu düşündüm.

44-002.jpg25 yıl dile kolay az bir zaman değil tamı tamına çeyrek asır. Gecenin ikisinde de sabahın beşinde de bir vatandaş köyünde yaşanan bir sorun nedeniyle bana ulaşabiliyor. Diğer gazeteci arkadaşlarımın da büyük bölümü bu fedakarlığı yapıyor. Vatandaşın bize karşı bir güveni var. Biz gazetecilere istediğimiz zaman sorunumuzu anlatabiliyoruz. Ben vatandaşın gazetecilik kimliğiyle sorununun çözebiliyordum. Bunun gibi yüzlerce örnek var. 

Birçok Dersimli köyünde, mezrasında, çarşı merkezinde ve tüm ilçelerde beni görünce “ya sen neden aday olmuyorsun, sen bu halkın sorunlarını en iyi bilen ve çok iyi analiz eden bir kişiliğe sahipsin.  Neden biz seni mecliste göremiyoruz?” Şeklinde konuştular benimle. Ben de vatandaşın bu iyi niyetine güvenerek yola çıktım. Bu yolda başaracağıma da inanıyorum.  Benim dışımda 12 aday adayı var. Bu süreç 20 Mayıs akşamı belli olacak. Parti meclisi karar verecek; adaylar netleşecek.  Çıkacak sonuca hepimiz saygı duymak zorundayız. Ama ben şanslı olduğumu düşünüyorum. Çünkü gazetecilik yaptığım dönemde Parti Genel Başkanımız; hemşerimiz Kemal Kılıçdaroğlu ile zaman zaman görüşüyoruz.  Bazen kendisi beni çağırır bazen de ben giderdim. Dersim’in, diğer illerin sıkıntılarını kendisine aktarırım. Ben sadece Dersim’de değil Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde görev yaptım. Yani Dersimle birlikte bölgenin sıkıntılarını da biliyorum.  CHP içerisinde şöyle bir sıkıntı var. Bölgeden milletvekili çıkaramıyor. CHP’nin Dersim’deki milletvekilleri bölgenin sorunlarına sessiz kaldı. Benim amacım hem Dersim’in sesi olmak hem bölgenin çığlığı olmak. Bölgedeki eksikleri, ezilmişlikleri mecliste haykırabilmek.  Yani bizim hiçbir zaman oraya giderek zengin olma gibi bir sıkıntımız yok.  Meclise gidersem şuan nasılsam yine aynı şekilde olacağım. Lüks bir yaşantım olmayacak. Tamamen halkın içinden çıkmış hep halk içinde kalmış bir vekil profiliyle ortaya çıktım. Kimi vekiller bölgenin sorunlarını mecliste konuştu fakat bölgeye gelemedi.  Telefonlarına ulaşılmayan milletvekili, milletin vekili olamaz.  Benim hiçbir zaman böyle bir sorunum olmayacak. Telefona da maillere bizzat kendim çıkacağım. Beni gecenin bir saatinde arayan bir vatandaş milletvekili olursam da arayabilecek.  Ben vatandaşın içindeyim vatandaşın sesi olarak bu işin hakkını vereceğim. Buna canı gönülden hem ben inanıyorum hem de Dersim halkı inanıyor.  Çünkü hem sorunları biliyorum hem de burada yaşıyorum. Onun için img_0335-002.jpginsanlar sürekli arayıp tebrik ediyor ve başaracağımı dile getiriyorlar.

Aday adaylık sürecinde hakkımda ipe sapa gelmez söylentiler ortaya atıldı, yazıldı.  Bazılarıyla ilgili yasal yollara başvurdum bazılarına ise; gülüp geçtim. Dersim halkı beni çok iyi biliyor. Kimin kimle oturup kalktığını vatandaş çok iyi biliyor. Ben hiçbir zaman zengin olmayacağım. Zengin olmak gibi bir derdim yok. Benim derdim vatandaşa hizmet olacak.  Yani bugün Dersim’in nüfusu 85 bin. Bu nüfusun tamamıyla benim birebir diyalogum var. Hepsini tanıyorum. Büyük bölümü benim büroma gelerek ya da sokakta karşılaştıkları zaman dertlerini anlatıyorlar. Yani vatandaşın komşusuyla olan sınır problemini bile gidip çözebiliyorum. Gazeteci olarak her zaman bana güvenerek en ufak sorununu çekinmeden bana anlatıyorlar.  Halk adamıyız çünkü. Halkın içinden geldik. Hiçbir zaman kendimizi halktan üstün görmedik. Mesleğimizi hiçbir zaman kötüye kullanmadık. Onun için ben yoksulun, yetimin, ezilenin sesi olabilmek için milletvekili olmak istiyorum. Söz konusu Dersim’in sorunlarının çözümüyse elimden gelenin fazlasını yapacağıma inanıyorum.

25 yıllık gazetecilik mesleğimde birçok başarı ödülü aldım. Kurum ve kuruluşlar bir çok belge, plaket verdi. Fakat benim için en önemli olan şey Dersim’in sorunlarını haber yapmaktı.  Bunlardan size örnekler vereyim.   Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin 2012 yılında verdiği Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik ödülü.  Hozat’ta yaşanan fişlenme skandalının belgeleriyle tüm Türkiye’ye duyurmuştum.  O zaman bir meclis komisyonu oluşturulmuştu. Türkiye’de ilk kez fişlenmenin belgesini ortaya çıkarmıştım. Yine 2011 yılında Cem Emir, Sabahattin Yılmaz Unutulmayacaktır haber ödülünü aldım.  Onu da Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde yaşanan bir olayı gündeme taşıyarak almıştım.  Yine 2014 yılında Çemişgezek İlçesi’nde yoksullar için yaptırılan konutların zenginlere verilmesi haberiyle Çağdaş Gazeteciler Derneği’nden yılın haber ödülünü aldım. 2009 yılında Rafet Genç haber ödülünü almıştım. Bu da Hürriyet Gazetesi’nin “Kara kömürden beyaz eşyaya” manşet haberiyle aldığım bir ödüldü. İşte, bunlar ömrümün sonuna kadar unutamayacağım, çocuklarımın da gururla taşıyacağı ödüllerdir. 

Bu saydıklarım dışında da aldığım çok sayıda ödül var. Türkiye’de toplumda kabul edilen dürüst gazetecilerin almak istedikleri işte budur para değil. Bizim için milyon liranın karşılığı işte bu ödüllerdir.  Biz gazetecilik yaparken hiçbir zaman kişinin pozisyonuna değil haberin doğruluğuna bakarız.  Haberin doğruluğunun karşılığı da bu ödüller olur. Bunların değeri de para ile ölçülmez.  Namuslu gazetecinin de tek istediği haberin karşılığını alabilmektir. Biliyorsunuzdur günümüzde bazı gazeteciler para alarak kalemini satarak habercilik yapıyor.  Bizim derdimiz hiçbir zaman bu olmadı. Biz paralar alsaydık, kalemimizi satsaydık bütün bu ödüller plaketler olmayacaktı.

site-003.jpg