Erken gittiğim gazete yerinde, birlikte çalıştığımız SEHER, elinde çiçekle karşıladı beni. "Hayrola" dedim. "Bugün öğretmenler günü hocam, gününüz kutlu olsun" dedi. Aynı zamanda öğrenci olan SEHER, günün erken saatinde öğretmenler gününü kutlamak için çiçekçinin kapısını çalmıştı.

  Hazreti Âlinin, ‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" dediği öğretmenlerin gününü, "Öğretmeni, öğreten olarak bilen, seven saygı duyanlar,  çiçeklerle kutlarken, öğretmenleri sevmeyenler, saygı duymayanlar, öğretmenleri coplayarak, üstlerine gaz, su, sıkarak ödüllendirdiler. Onlara okuma yazmayı, copladıkları, öğretmenlerin öğrettiği hiç akıllarına gelmemişti.

   Öğretmenler gününde, Sayın Valimiz, devlet adamlığı kimliğiyle, devlet adına, öğretmenler için ,"siz evlatlarımız için yalnız öğreten değil, aynı zamanda bir anne, bir baba, bir abla, bir abisiniz. Sizlere, devletim ve milletim adına şükranlarımı arz ederim" derken.

   Sorunlarını götürmek istedikleri, eğitimin başı, Milli Eğitim Bakanı, yolları kesilip coplanan, gaz, su sıkılan öğretmenlere, "geçmiş olsun. Üzüldüm" demesi,  öğretmenlere bunu layık görenlerden hesap sormasını istemesi yerine, öğretmenleri suçlaması, devlet katında, öğretmenlere farklı, bir bakışın, ifadesiydi.

    Günlerinde, öğretmenlere yapılanlardan, yalnız öğretmenler, sevenleri, sayanları, saygı duyanları, değil, bütün insanlık, utanmıştı.

    24 Kasım 1928'de kabul edilip 1981 yılından beri kutlanan öğretmenler günü, Devletin katında, her yıl törenlerle kutlanıp, sadece nutuklarla öğretmenler, ödüllendirildiler. Kutlama gününde, nutuklarında yapacaklarını, söylediklerinin hiç birini yapmadılar. İkinci gün unuttular.

  En kutsal, en büyük görevi, insanı insan yapan okuma yazmayı öğreten, bilgilendiren, toplumu, insanlığı şekillendiren, yücelten, öğretmen, sadece öğretmenler gününde hatırlandı.

  Yılın öğretmeni olarak gittiğim Ankara’da, o günün Milli Eğitim Bakanı, öğretmenler için yapacaklarını saymakla bitirememişti. Ben buna sevinirken, Kastamonu delegesi yakın arkadaşım gülerek, "Fikri inanma" demişti. Arkadaşım haklı çıkmıştı. Bakan, yapacaklarını söylediklerinin hiç birini yapmamıştı.

   Geçmiş yıllarda, Öğretmenler günün gecesinde Milli Eğitim Müdürlüğü tarafında öğretmenler için, eğlenceler düzenlenir. Ziyafetler verilirdi. Öğretmenler ast üst kuralları uygulanmadan bir araya gelir. Birlikte eğlenirlerdi.

   Son bir iki yılda bu da öğretmenlere çok görüldü.

   Akşam evde elinde iki gül dalıyla büyük babasını karşılayan ROŞVER, sevinçle,’Büyük baba bu çiçeklerin biri senin, birini yarın öğretmenime götüreceğim’ diyordu.

  Öğretmenler gününde, bana öğretmenliğimi çiçekle hatırlatan, SEHER, öğrencimdi, öğretmen olmuş. Murat GÜNDÜZ, ROŞVER, bana en büyük ödülü vererek şahsımda bütün öğretmenleri ödüllendirdiler.

   Sağ olsunlar.

   +  +   +

   ADI GİBİ DOĞANDI

 DOĞAN, çevik, atak, güzel bakışlı avcı bir kuştur.

 Tanrının, yarattığı canlıların dünyaya gelişidir. Yaradılışın adıdır. İfadesidir.

  Sonsuza dek aramızdan ayrılan DOĞAN BENLİ, adını bu güzelliklerden almıştı.

Doğan bakışlıydı.

  Doğayı çok severdi. Doğa tutkusu onu avcı yapmıştı. Av bahaneydi. Doğada olmak, doğanın zenginliğini yaşamak, paylaşmak için giderdi.

  Kışın ortasında, Diz boyu karda onunla Pülümür Vadisinde balık avlamaya giderdik. Arkadaşlar, balık avlarken, onunla ben, ateş yakardık. Poşette salata yapardık. Bol meşe közlü ateşin etrafında dizilir, közde, ızgarada, pişen lezzetli balıkları yerken, unutulmayan kahkahalı sohbetler yapardık. Her avcı gibi av anılarını anlatmaya doyamazdı.

   Milli Eğitim Müdürlüğünde memurdu. Atamalardan sorumlu şefti. Atamalarda onun bilgisine başvurur, yardımını isterdik. Kırmazdı. Herkese elinden geldikçe yardımcı olurdu. Emekli olmadan önce Öğretmen Evi Müdürlüğü yapmıştı. Zaman, zaman okey oynamak için bize katılırdı. Oyunda yenilmeyi içine sindiremezdi.

  Emekli olunca, bir süre İnşaatçılık yaptı.

 Yeni bir hayata, yeni başlamıştı. Onu yaşamdan, sevenlerinden alan, kötü, acımasız hastalıkla yaklaşık beş yıl mücadele etti. Umutlarını hiç kaybetmedi. Tedavisine ara vermeden sürdürdü. Eşi çocukları, hep yanı başında oldular. Acımasız kötü hastalığı yenmek üzere iken kötü hastalık bir başka yerde nüksetmişti.

  Yorulmuştu. Bu kez direnemedi. Onu yaşamından alan düşmanına yenik düşmüştü.

  Ailece yaşadığımız büyük acımızı bizimle paylaşmış. Bizi teselli etmeye çalışmıştı.

  Yaşama, sevenlerine, veda ederek, tıpkı sevgisine doyamadığımız oğlum GÜRAY gibi sonsuza dek aramızdan ayrılmıştı.

  Sonsuz yolculuğa çıkarken, yakınları, sevenleri, Milli Eğitim çalışanları, avcılar, okey oyuncu arkadaşları, hepsi oradaydı.

  Gözleri yaşlı güle, güle diyorlardı.

  Sevenlerine sabır, Ona Allahtan rahmet diliyorlardı.

  Adın gibi doğan bakışlı,

   GÜLE, GÜLE.

 Fikri TAŞ