Dersim’de devlet destekli Alevi dedeleri ile toplumsal destek bulan Alevi pirleri arasında başlayan rekabet, Cumhurbaşkanı R. Tayip Erdoğan ile Başbakana kadar uzanan  bir dizi ihbar mektuplarına kadar uzandı. “Rekabet” diyorum, çünkü inanç alanından çıkmış bulunmakta yaşananlar. Siyasal bir dizi eyleme dönüşmüş vaziyette… İnancın, siyasal bir takım kaygılar için nasıl kullanıldığını göreceksiniz aşağıdaki belgede. Dahası, inancının hiçbir yerinde en ufak bir çıkar kırıntısı bulunmayan Aleviliğin, nasıl kişisel çıkar için kullanıldığını da göreceksiniz.

Ali Ekber Yurt, Sarı Saltık ocağından. Tunceli Cemevi’nin başkanı. Hani, devlet büyüklerimizin Dersim’e giderken, uluorta gidip ziyaret ettikleri, bu başkanın da uluorta semah törenleri düzenlediği, ceme katılanlarca ya da katılanlara sorgu ve sualin yapılmadığı, yaptırılmadığı Cemevi var ya, işte onun başkanı. Oysa biliriz ki, her kim gelirse gelsin, bulunursa bulunsun bir cem töreninde, kimse cemi yöneten Pir, topluluğa dönerek her kesin birbirinden razı olup olmadığını, küs olup olmadığını, her kesin barışık olup olmadığını sorar… Ve öncelikle de kendisine bu cemi yönetmek için yetki ister… Benden razı mısınız, diye sorar… Peki ne oldu da, ben niye yazıyorum bunları? 

Her şeyden önce şunu söyleyeyim: Bu davranış, bütün Sarı Saltık ocağını bağlamaz, bağlamamalı. Bu ocak, Dersim’in önemli ocaklarından biridir. Sorun, ocağın şimdi kendini tek temsilcisi olarak gören bir kişinin davranışıdır, yazdıkları, tutunduğu durumdur.

İşte bu cemevinin başkanı, başka bir ocağın (Ağuçan Ocağı’nın) pirlerinden birini, bir takım çıkarlarından dolayı, Başbakana şikayet ediyor.  Üstelik bu şikayet edilen pirimizin bir kusuru da yok. Ali Ekber Yurt’un asıl sorunu, metinden anladığımız kadarıyla bu Ağuçanlı pirimizin oğlu ile… Ama o hazını alamıyor, oğlundan giriyor, babasından çıkıyor…Kendisi de zaten babası Ahmet Yurt’tan söz ediyor Başbakana.. Sözkonusu Ağuçan ocağının piri Hasan Genç (Mistik Dede). Dersim’deki inanç önderlerimizden biri…

İyisi mi, ben anlatmayayım. Şimdi siz mektubu okuyun…

Sarısaltuk Ocağı’ndan Ahmet Yurt’un oğlu olan Tunceli Cemevi Başkanı olan Ali Ekber Yurt, bir akrabasının işe yerleştirilmemesi üzerine, sorumlu olarak Ağuçan Ocağı dedesi Hasan Genç (Mistik Dede)’nin oğlunu göstererek Başbakanlığa bir ihbar mektubu gönderdi.

07.04.2016 günlü ve 421883 başvuru sayılı mektup, internet yolu ile gönderilmiş. “Dilekçe Hakkı / İstek” olarak gönderilen metinde şu ifadeler kullanılmış:

“Şahsım Tunceli Cemevi başkanı ve dedesiyim. Bu sıfatla Sayın Cumhurbaşkanımız R. Tayip Erdoğan’ın 2 kez, Sayın Başbakanımızın 1 kez davetlisi olarak programlarına katıldım. Sayın Ahmet Davutoğlu başbakanımızı ve sayın Abdullah Gül’ü cemevimizde ağırlama şerefine nail olmuş biriyim. Devletime ve hükümetime sadakatle bağlılığım, Alevi çalıştaylarına ve Alevilik ile ilgili tüm toplantılara katıldım hemen hemen. Tunceli gibi terörün fazla olduğu bu ilde devlete olan bu sadakatim beni hep o illegal şer yapılara hedef etmiştir. Tek dayanağım önce Allah sonra devletimizdir. Ancak Tunceli’de tüm bu yönlerimize rağmen uğradığımız haksızlıklar ve adaletsizlikler beni bu yazıyı yazmaya mecburi kıldı. Sayın Başbakanım suçumuz ne bilmiyorum. Her vatandaş gibi ekmeğimizin kavgası içindeyiz. Ancak hiçbir şer yapının içinde yer almamamıza rağmen hep haksızlıklara maruz kalıyoruz. Bizler Sarı Saltuk gibi Anadolu’yu ve Balkanları İslamlaştıran ve Türkleştiren bir soyun evladı olarak hala o ceddimizin misyonunu sürdürme çabası içindeyiz. Bu mu acaba kusurumuz.”

Gönderilen metinde bu ifadelerden sonra, “konuya gireyim artık” diye başlayan ve devam eden metinde şu ifadelere yer verilmiş:

“Sayın Başbakanım. Tunceli ili Hozat ilçesi SYDV eleman alıyor. Yeğenim Nazlı ATAŞ başvuruyor. Puan olarak  mülakata giriyor. Gerekli yerlerle görüşüyoruz. Bizi biliyor tanıyorsunuz. Bu yeğenimizin hakkını yemeğin. Biz torpil istemiyoruz haşa. Sadece bilinen bir aile bu ailenin çocuğuna haksızlık etmeyin diyoruz. Mülakat oluyor kız 3. sıradaki başka birini almaları neticesinde eleniyor. Yeğenime soruyorum. Soruların sarıları mı bilmedin. Yok dayı diyor. Beş soruya da cevap verdim. Üstelik kazanan çocuk sınav çıkışı iki soruya cevap veremedim, demiş. Sorup soruşturuyorum. Ne imiş güya eniştemiz oradaki ilçe başkanına hakaret etmiş. Eniştem Kuran-ı Kerim getirin el basayım ki yok öyle bir şey diyor. Kaldı ki Hozat ilçe başkanının babası HDP PKK’nın tüm programlarına dede olarak katılıp Sayın Cumhurbaşkanımıza, Devletimize ve Hükümetimize katil mi, faşist mi her türlü hakaretleri ediyor ve bizleri de kendi deyimi ile AKP’li faşist devlet yanlısı gibi söylemlerle  sürekli örgütlere hedef gösteriyor. Araştırıp sordurabilirsiniz. Tavlacı Mustafa GENÇ dede. Sayın başbakanım bu ilk de değil üstelik. Bundan iki ay evvel de yine eşim Adalet Bakanlığı Hozat Yazı İşleri Müdürlüğünü 1. ile kazandı ama elendi. Taktiri sizlere bırakıyorum.  Yukarıda da bahsettim. Sarı Saltık neslinden gelen ve Alevi Camiasında Hozatlı Ahmet YURT dede olarak tanınan ve o zatın dergahında yetişip pişen biri olarak ve sizlerle Çankaya Köşkünde bizzat kahvaltılı toplantıda ve Tunceli Cemevinde görüşme şerefine nail olan biri olarak bu haksızlıkları sizlere iletmeyi bir görev biliyorum. Tunceli de kapsında onlarca tehdite rağmen Türk bayrağını indirmeyen ve canla başla teröre karşı devletinin ve hükümetinin yanında yer alan bir aile mensupları olarak biz bunları hak ediyor muyuz? Hak etmediğimizi düşünüyor ve kahroluyorum. Tekrar ediyorum. Biz torpil istemiyoruz. Sadece hakkımıza riayet edilsin hakkımız gasp edilmesin. Ayrıca daha önce cemevimizin sıkıntıları ile ilgili bazı isteklerim olmuştu. Valilik ile görüşüldü diye biliyorum. Ama hiçbir gelişme olmadı. Bu konuda da desteklerinizi bekliyorum. Sayın başbakanım siz silahlı terörüstlerden bu toprakları temizleyin lütfen bize de destek sunup bizlerde gönülleri kalpleri beyinleri o şer duygulardan temizleyelim. O beyinlere Yunusun sevgisini, Mevlana hoşgörüsünü yerleştirelim. Eline silah değil bağlama verelim bu gençlerin. Kötü slogan değil deyiş ve türkü söyletelim dillerinde. Saygı ve şükranlarımı sunuyorum.  Sizleri de Tunceli cemevimizde tekrar görmeyi istiyoruz. Özellikle de Muharrem ayının 10. gün bizleri onurlandırırsınız inşallah.”

Gönderilen bu dilekçenin başında adres olarak “Tunceli Cemevi, Tunceli” diye bir ibare var.

Bu tür mektupların ilk değil, onu söyleyeyim. Başka ihbar sayılabilecek mektupların da olduğunu da biliyoruz. Bazı belgeler elimizde mevcut da, şimdilik yukarıdaki ile yetinelim istedim.

Alevi inancında resmi makamlara şikayetlerin, davaların olmadığı dönemden ne yazık ki içinde bulunduğumuz bu duruma geldik. Oysa Aleviler, kendi sorunlarını, toplumsal sorunlarını kendi aralarında dedeleri, pirleri, rayberleri ile çözerlerdi. En büyük makam onlardı. Cemlerinde Pirler, Rayberler, Ocak mensupları “Küs olan var mı?”, “sorunu olan var mı” diye sorarlar, sonra ceme başlarlardı. Varsa bir sorun, mutlaka halledilir, gereği yapılır öyle başlanırdı bu kutsal toplantıya… Çünkü burası, bütün bireysel ve toplumsal sorunların çözüm yeri idi aynı zamanda. Toplumsal barış böyle sağlanıyordu.

Bir Ocak mensubunun başka bir Ocak mensubunu hele de ihbar ederek şikayet etmesi, hem de bir makama şikayet etmesi, siyasi bir merciiye şikayet etmesi Alevi inancında bugüne değin karşılaşılamayan bir örnek. Zaten Alevilikte de yeri olmayan bir örnek. Kendilerini Dede olarak adlandıran bazı Alevi ocağı mensuplarının Alevi inancını kendi kişisel çıkarları için kullandığını, devlette yer alabilmek için inancı bir araç olarak gördüklerini  en açık biçimde bu metinden görüyoruz. Üstelik bunu yapan kişinin de, ne yazık ki Tunceli Cemevi Başkanı sıfatını taşıdığını görüyoruz.  Yani başkanı olduğu o cemevi ki onlarca insanın dualarla geldiği, cenazelerine son görevlerini ifa ettiği bir mekanın başkanı.

Bir şey daha: Tunceli Cemevi, hemen Golê Xızır’ın (Golê Çetu da denir) yanıbaşında, oraya bakar. Hızır burada görüldüğü için, sema döndüğü için Mılu ocağının atalarından Dewres Mılız ile, oraya bu ad verilmiş. Yani orada gelenler Hızır’ın, Dewres Mılız’ın huzuruna çıkarlar ayrıca… Onlar orada birbirlerine ikrar vererek musahip olmuşlardır, anlatılan rivayet böyle…

Dersim’in bu kutsal inanç merkezinin hemen yanıbaşına kurulmuş olan Cemevi’nin başkanının –ki Ali Ekber Dede denir kendisine. O da kendini böyle tanımlar-  davranışlarına, yaptıklarına, yazdıklarına bakınca yazacak bir şey bulamıyoruz ne yazık ki…

Oysa ki, daha 10/15 gün önce, Cemevi’nde birlik yemeği verilmişti. Resmi makamların temsilcileri ile birlikte CHP’li bir milletvekilimiz de katılmıştı bu birlik yemeğine, değil mi? Tunceli üniversitesinin rektörü  Ubeyde İpek, onun üniversitesinden daha başkaları falan… Ne de güzel konuşmuşlardı milletvekilimiz ile cemevi başkanımız; birlikten, beraberlikten dem vurmuşlardı… Uğursuz Darbe girişimini kınamışlardı da, bir süre sonra Ubeyde İpek’in üniversitesinden bir doçent, hem de bağıra çağıra öteden beri kendisinin Marksist olduğunu söyleyen bir doçent önce açığa alınmış, sonra bir geceliğine gözaltına alınmıştı…  Bilim yuvasından ezan sesi yükselmekte Alevi köylerine ve mezralarına… Birlik yemeğine katılan milletvekilimiz ile cemevi başkanımızdan, yani “Alevi Dede”mizden de ses çıkmamıştı, çıkmadı, ne güzel…

Ne diyeyim size: Allah birlik ve beraberliğinizi daim etsin mi, desem, ne desem…

İşte Dersim’de Alevilerin de geldiği nokta bu günümüzde… Bakalım sözkonusu mektubu yazan kişiye Alevilerin, Alevi inanç önderlerinin tepkisi olacak mı, olmayacak mı? Ya da ne olacak?  Her şeyden önce bağlı olduğu ocak, Dersim’in sayılı ocaklarından Sarı Saltık Ocağı ne diyecek bu mektupta yazılanlara ve gösterilen davranışa…

Ey Aleviler, razı mısınız bu duruma… Dargın olan, barışık olmayan var mı? Diye sorulacak mı?

Dahası, Cemevi başkanı, başkanlığını yürütecek mi, sazını çalacak mı, alevi ahlakından, alevi töresinden, kültüründen söz edebilecek mi?