Ağrıyan bir kentin ateşi sarıyor bedenimi. Uzaklar keskin bir bıçak gibi, saplanıyor yüreğime. Özlem mi desem, hasretlerden mi? Kimliğim yüreğim gibi düğüm düğüm. Rüyalarım çeker beni, Munzur'un derin vadilerine ve savaşlar yeniden kanatır acılarımı...

Savaş çığlıkları ta öteden yankılanıyor yüzümüze. Kollarımız tekrar dolanıyor acılarımıza. Dağ devriliyor ve Munzur kuruyor gözlerimde. Kaç zamandır ölüyoruz bu topraklarda, bilenimiz yok. Gittikçe büyüyen bir yalnızlığa doğru itildiğimizin farkında mıyız, bilemem? Gülün bağrındaki diken gibi, birileri bağrımızı kanatmaya devam ediyor. Oysa o toprakların beşiğinde, nice acılar büyümüş ve sallanmıştır. Yağmalanmış bir inancın tortularıyla, kendi sessizliğimizde boğulmak isteniyoruz. Zamanın semah döndüğü gibi, çıkmazlarda, düşünsel derin vadilerde dolanıp duruyoruz. Yüreğimiz tıkanmıştır, ufkumuz daralmıştır, kavram kargaşalığından..

Süreç ateşten daha yakıcı gibi geliyor. Nice gülüşler yarım bırakıldı, nice yakarışlara poyrazlar karıştı o topraklarda. Belki sözlerim yüreğinizdeki suları dalgalandıracaktır. Bana kızanlarınız olacaktır, ama öteden beridir, ellerimize tutuşturulanlar bir gölgeden ibaret. Bu rüya ve bu düşlerin yabancısıyız. Aydınlık günler, başım üstüne. Karanlığa güneş olmak, kabulümdür. Ama zihinlerde örülerek, kabul görmeye çalışılan, değerimiz olmayan, inancımızın dışındaki, bilimsellik hoşafı adı altındaki sunular, bizi başka adreslere götürmektedir. Bizi farklılaştıran, bizi renklendiren, yüzümüzde açan badem çiçeği bu değerlerimizin sayesindedir. Kendimiz gibi olmak, kendimiz gibi konuşmak, bizi aydınlığa götürür, gölgelere değil.

Yazdıklarım, acı tadında olsa da, dilimin keskinliğini bağışlayın. Çünkü sarhoş rüzgarların sert estiği mevsimlerdeyiz. Gözlerimizdeki bakışlarımız, fırlayan ok gibidir. Hepimiz acıyla yoğrulmuş ağıtları, öyküleri dinlemişiz baygın bakışlarla. Anlatılanlar, bize hüzne doğru yol aldırırken ve sırtımızda bunca acıların ağır yükü varken, tarih sayfalarının kenarlarına tutunmak niye?

Bir kaç yıldır yazdığım, bu sayfalardan merhaba dediğim güzel yürekli insanlara, elveda demek istiyorum. Hoşça kalın demek zor olsa da, yazdıklarım, o gazete köşesinde öksüz ve yalnız kalmış bir çocuğu andırmaktadır. Bu durum, yel değirmenlerine savaş açmış, Din Kişot olmak gibi bir durumu anımsatıyor bana. Duygularım, sözlerim ve beni anlatan kelimeler lekelenmeden, yüreğimin suskun tarafına sığınmak geliyor içimden. Mevsimsiz bir zamandan geçiyorum gibi, düşüncelerim içime akan ırmaklar olsun.

Yine de, okuyucularımın tepkilerini ıskalamamak üzere kapıyı aralıklı bırakmak istiyorum. Elveda, okuyucularım, kusurlarım, özlemlerim. Elveda sizlere...