Geçtiğimiz süreçlerdeki yolculuğumuzda beslenerek aldığımız enerji ve onları biçimlendiren referans noktası, deneyimlerimiz ve bize kazandırılan görünüş sanırım bize ait değil. Sosyal bir oyunun figüranları konumundaki bizlerin aldığı sosyal ve siyasal tavır dahi, ne kadar yontulduğumuzun ve bilinç altımıza dikte ettirilen yabansı düşüncelerin etkisinde olduğumuzu ve bunun sonucunda reflekslerimizdeki değişimin farkında mıyız? Bilemiyorum..

 

            Kurduğumuz sahte düşlerin, tepkilerimizdeki rolü hassasiyetlerimizin ve dikkatlerimizin bizim istemimizin dışında farklı noktalara çekildiğini görmek gerektiğimizi ve dayatılan güç eksenli kültürün çıkmazında tükeneceğimizi unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. Oysa anılarımızdan ve geçmişimizden süzülerek getirilen değerlerin anlamsızlaştığı, öz benliğimizin köşesine çekildiğini nedense görmek istemiyoruz. Kendimizi içimizden tükenmişliğe adadığımızın resmini çizdiğimizi ve  yaşadıklarımızın bunların belirtileri olduğunu belleğimizden çıkarmamak gerektiğini hatırlamak istiyorum. En olmadık acılarla yoğrularak bu günlere taşırdığımız değerlerin anlamsızlaştırılmaya çalışılması, geçmişimizin ortasına saplanan bir acının yorgunluğunu taşımak yüreğimize zor geleceği gibi, umutlarımızı da yoracağı unutulmamalıdır.

 

            Bireysel sorumluluğumuzdan tutun da, toplumsal sorumluluğumuza giden yolda gidişatın ne kadar sağlıklı ilerlediği noktasında bizi biz eden değerlerimizle aramızdaki köprülerin aşındırılarak yıkılma noktasına geldiği bir gerçektir. Nedense inancımız  sadece belli yerlerin iyiliği ve yararı için kullanıldığı, onun dışında Alevilere yönelik yapılan gerek ülkede, gerekse dışarıdaki olumsuzluklar nedense görülmemektedir ve bu konuda olanlara karşı gözüme çarpan en azında veya basitinde bir basın açıklaması dahi yapılmadığı kafalarda soru işareti yarattığını gözden kaçırmış gibiyiz. İçinde bulunduğumuz sürecin dilini iyi anlamak konusunda bir eksikliğimizin olduğunu söylemek zor olmasa gerek. Değerlerimizden verdiklerimiz bizi barış ve huzura ulaştırmadığı gibi , yaratılan yalancı huzurun da idrakimizi daraltacağını ve belli bir süre sonra bu soluduğumuz havanın ikliminde yaşayamayacağımızı bilmekle sorumlu olduğumuzu unutmamamız gerekmektedir.

 

            Kendini bilmekle başlayan doğrular ve tecrübeler elbette bizi ana yollarda asıl hedefe götürecektir. Oysa kendi değerlerinden uzaklaşanların gideceği yerin belirsizlikler olduğunu bilmekte yarar vardır. Amacımın kimseye akıl vermek olmadığını veya yazdıklarımın bir eleştiri olmadığını şimdiden söyleyeyim.  Ancak gördüklerimi de ifade etmem kadar doğal bir hakkın olmadığını da kabul etmemiz gerekir sanırım. Bütün bunların, belirttiklerimin doğru algılanması ve yorumlanması bize pozitif bir düşünce kazandıracağı , iyiye , güzele ve doğruya gideceğimiz yolda bazı engellerin kalkacağının bilinmesi için algı sınırlarımızı zorlamamıza gerek yoktur. Yeter ki, bizi kuşatan olumsuzlukların bilincinde olalım. Bizi oyalayıcı, dışlayıcı ve değerlerimizden uzaklaştıracak projelerin gürültüsünde kendimizi kaybetmeyelim...

 

            Çünkü; bizi tahrip etmeye, asimile etmeye, değiştirmeye, saptırmaya yeminli odakların, projelerin yoğun bombardımanı ve kuşatılmışlığı içindeyiz.Yüzyıllardır bu böyledir. Yani bizim bir parçamız olan veya bize ait olan bir değerimizi, gizleyerek, yok sayarak veya başkasına yaranmak adına vazgeçerek yaşamanın onursuzluğunu hiç birimiz yaşamak istemeyiz sanırım. Yani yanlış ve inkarcı kabullerin bizi götüreceği yerin adresi zulmün kendisi olacaktır. Çünkü biliyorum ki, tez canlı olmamızın, haksızlıklara ve zulme karşı reflekslerimizin oluşmasında yaşadığımız kültürün ve inancın etkisinin büyük olduğunu inkar etme kirliliğine kimsenin cesaret edemeyeceğini biliyorum. Ve yine biliyorum ki ; mazlumların en mazlumu olan Alevilerin ahının kimseye kalmayacağıdır. Yeter ki, zihinlerimiz kirletilmesin.

 

            Bundan dolayıdır ki, yapılan haksızlıklara , olumsuzluklara, katliamlara  karşı olmanın bakışı , tepkisi , kınaması net ve katışıksız olmalıdır. Aksi halde yaşadığı gerçeklikten uzaklaşmak ve kendinden kaçışlar zamanla yararsız hayallerde yok olup gidecektir. Bu değerlerimizin görmezden gelinmesi veya başka olumsuzluklara neden olabilecek tavır ve davranışların toplumumuzun sosyal yapısında tahribatlara neden olacağı, sosyal değerlerimizin bozulacağı, bu bozulmanın bireylerin sosyal hayatına yansıyan bir olumsuzluk olacağının bilinciyle hareket edileceğini umut ediyorum..

 

Hüseyin KAYA