ÖZET

I.    BÖLÜM: “EHL-İ HAK”KIN ANLAMI ve EHL-İ HAK’LAR’IN KISA TARİHİ

I.     1. “Ehl-i Hak”kın kelime anlamı ve tarihsel dini anlamı

I.     2. Ehl-i Hak inanç topluluklarının yaşadığı coğrafya

I.     3. Ehl-i Hak inanç topluluklarının etnik dağılımı

I.  4. “Ehl-i Hak’lar”ın İslamiyet içi bir topluluk olarak geçmişi: Ortaya çıkışları ve gelişmeleri

II. BÖLÜM: EHL-İ HAK’LAR’IN İNANÇ SİSTEMİ

II. 1. Ehl-i Hak’lar’da Allah kavramı ve Allah’ın Hz. Ali ve ulu kişilerde zuhuru (ruh göçü/reenkarnasyon)

II.  2. Ehli-i Hak inancında dünyanın ve insanın gelişimi

II. 3. Ehl-i Hak inancında imanın şartları

    II. 3. 1. Hz. Âdem’in dininden olmak

    II. 3. 2. Hz. İbrahim’in(as) milletinden olmak

    II. 3. 3. Hz. Muhammed’in ümmetinden olmak

    II. 3. 4. On İki İmamların mezhebinden olmak

    II. 3. 5. İmam Ali (as) velayetine iman

    II. 3. 6. Ulul Emre (Emir Sahibine) itaat etmek

II. 4.Ehl-i Hak’lar’ın kutsal kitapları ve metinleri,

Ehl-i Hak inancını açıklayan kaynaklar

II.  5. Ehl-i Hak’lar’ın ibadetleri, ibadet törenleri ve kutsal yerleri

     II.  5. 1. İbadetleri ve ibadet törenleri

II.  5. 2. İbadet erkânları (kuralları)

II.  5. 3. Ehl-i Hak Tarikatında Cem ayini

II. 5. 4. Ehl-i Hak’kın kutsalları

II.  6. Ehl-i Hak tarikatında özel ibadetler

II. 6. 1. Namaz veya Niyaz

II. 5. 2.  Oruç

II. 5. 2a. Muharrem orucu

II. 5. 2b. Ehl-i Hak’ka has oruç

II.  7. Ehl-i Hak’lar’ın tanınmış velileri ve önderleri

II. 7. 1. Buhlul

II. 7.  2. Şah Fazl-e Nuri

II. 7. 3. Baba Serheng

  II. 7. 4. Mübarek Şah

  II. 7. 5. Baba Navus

  II. 7. 6. Sultan İshak

III. BÖLÜM: EHL-İ HAK MEZHEBİNİN KOLLARI

III. 1.  Yaresan’lar

III. 2. Kakai’ler

III.              3. Ali İlahi’ler

IV.              4. Tayfesan’lar, Kalenderi’ler

IV. BÖLÜM:  ANADOLU ve DERSİM ALEVİLİK’İ

V.  BÖLÜM: EHL-İ HAK’LAR (İRAN ALEVİLERİ) ile TÜRKİYE-DERSİM ALEVİLERİNİN İNAÇLARI ARASINDAKİ BENZERLİKLER ve FARKLILIKLAR

SONUÇ

ÖZET

Türkiye’de Aleviler, İran’da Ehl-i Hak’lar (İran Alevileri), yazılı bir tarihe sahip olamamaları, inançlarını öğrenmelerine getirilen sürekli ve sistematik engellerden dolayı, her zaman, dünyada kendileriyle benzer inanç ve tarihsel geçmişe sahip toplumlarla olan ortak noktalarını görme ve öğrenme sorunu yaşamışlardır. Bu durum, kendi kültürel değerleri ve tarihsel inançları başta olmak üzere, yaşamalarını da olumsuz etkilemiştir.

İran’da Ehli Hak’lar (Ali-İlahi’ler, Kalenderi’ler, Yâresan’lar, Tayıfasıl’lar ve Irakta Kakai’ler) ile Anadolu Alevilerinin karşılaştırmasını esas alan bu araştırma, gözlem, görüşme ve kaynak taramaya dayalı olarak yapılmıştır.

Varılan sonuç: Alevilikte Allah sevgisi, Hz. Muhammed sevgisi, Hz. Ali sevgisi ile Ehl-i Beyt’e bağlılık, Aleviliği İslâm’ın özü olarak görmenin temelini oluşturmaktadır.

Dersimde Alevi inancı yüksek ahlak ve köklü bir tarihi geleneğe sahiptir.

Aleviler, Hz. Muhammed ve Hz. Ali’nin üstün niteliklerinin ve Kuran’ın içsel anlamının başta Hz. Muhammed ve Hz. Ali olmak üzere, Ehli Beyt ve Yedi Ulu Ozan[1] gibi tasavvuf derinliği olan kişilerce keşfedilmesinden dolayı, Alevi İslâm inancını içselleştirerek savunmuşlardır.

Hacı Bektaşi Veli, Alevilerin beslendiği kaynaktır. İlim, İrfan, barış ve sevgi pınarıdır. Alevilerin en öndeki ser çeşmesidir.

Dersim Alevileri başta olmak üzere, Anadolu Alevilerinin tarihsel geçmişleri inançları ve kültürel değerleri, İran Ehli-i Hakları (İran Alevileri) ile önemli ölçüde örtüşmektedir.

Gerek Anadolu Alevilerine gerekse İran Ehl-i Hak’larına göre, Ehl-i Beyt  ile ilgili tarihsel gerçekler yüzyıllarca hep hasıraltı edilip gizlenmiştir.

Yüz yıllarca Aleviliğin yalan yanlış algılanışına yol açan bilgi kirliliğinin giderilmesi için, tarihsel gerçeklik zemininde araştırmalar yapılıp derinleştirilerek bu konudaki gerçeklerin gün yüzüne çıkarılması gerekmektedir.

Bu araştırmalar, toplumların kendi geçmişlerini sağlıklı ve güvenilir kaynaklardan öğrenmelerini sağlayacak; aynı zamanda da birbirlerini doğru algılamalarına da kaynaklık edecektir. Böylece, bir zenginlik oluşturan farklı kültürleri öğrenme ve edinme temelinde birlikte yaşama ve demokrasi kültürü de gelişip güçlenecektir.

ehli-hak--(2).jpeg

I. BÖLÜM: “EHLİ HAK”KIN ANLAMI ve EHLİ HAK’LAR’IN TARİHİ

I. 1. “Ehl-i Hak”kın kelime anlamı ve tarihsel dini anlamı

“Ehl-i Hak”, kelime anlamı olarak “Hak ehli (Allah yolunda) olan (topluluk)”; “Hakikat” yolunu (gerçeği, doğruyu) seçenler, hakikat yolunun mensupları demektir. Alevilikte ise, “Allah adamları” kabul edilen “marifet sahibi” kişiler, “arifler” anlamı taşımaktadır. Kavram, toplumsal tarihte, Batı İran’da Alevi inancından bazı toplulukların adı olarak kullanılmaktadır. Bu incelememizde de “Ehl-i Hak”tan türemiş “Ehl-i Hak’lar” kavramı ile bu inanç topluluğu kast edilecektir.

 “Ehl-i Hak” terimi ilk İslami kaynaklarda az da olsa yer bulmuştur. Kuran-ı Kerim’de “müminlerin Hak’ka tabi oldukları” ifade edilmekle birlikte (Muhammed 47.2, 3) hadislerinde “Ehl-i Hak” kavramı geçmez. “Allah’ın İslam ümmetin batıl ehlinin, Hak ehline gelip gelmesi gibi acı bir tecelliden koruduğu”nu belirten hadis (Ebu Dâvûd, Fiten 1)  dışındaki hadis kaynaklarında “Ehl-i Hak” tamlamasının varlığı doğrulanamamıştır. Bu terimi ilk kullanan kişinin Fazl b. Şâzân olduğu iddia edilmiş ve bu deyişle Şîa’nın kastedildiği söylenmiştir. Bazı kaynaklar ise Ehl-i Hakk’ın Hurufîliğe yakınlığına dikkat çekerek sekizinci hicrî yy’da Azerbaycan Hurufîlerinin kendilerini böyle adlandırdıklarını belirtmiştir. (Babacan, 2005: 214).

Ehl-i Hak kaynakları hakkında en geniş araştırmayı yapan batılı araştırmacı Jean During, “Ehl-i Hak’lar”ı şöyle tanımlamaktadır: “Ehl-i Hak’lar, Tayefesân, Yâresân, Ali İlahi, Kâkâ’î (Irak’ta kullanılır) gibi tanımlamalar ya da isimlerle anılmaktadır. Şeytanperest ve Davudî ise, Ehl-i Hak olmayan kişilerin yakıştırdığı yaftalardır.

“Ehl-i Hakk’a mensup olanlar, inançlarına din ya da mezhep, meslek ya da râh (yol), reşte (kol), fırka (cemaat), â’in (ayin) adını vermekte, dolayısıyla kendilerini tanımlamaları, ayrı bir dinden İslâmî bir yola ya da İslâm’ın bir koluna kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.” (During, 1999’dan aktaran Babacan, 2005: 217).

Son yıllarda dünya inanç topluluklarını konu alan yayınlarda, adları “Hakikat ehli”, “Hakk’a yakın olanlar”, “hakikat yolunu seçenler”, “hakikate mensup olanlar” anlamlarındaki “Ehl-i Hak’lar (“Yâresan’lar”, “Kakai’ler”, “Ali İlahi’ler”, “Tayefesân’lar”) kendilerinden sıkça söz ettirmeye başlamışlardır.

I. 2. Ehl-i Hak inanç topluluklarının yaşadığı coğrafya

Ehl-i Hak topluluklar (Ehl-i Hak’lar), bugün Irak’ın kuzeyinden başlayıp, İran’ın batı bölgelerinin güneyden kuzeye tamamına kadar uzanan geniş bir coğrafyada dağınık, diğer inanç toplulukları ile iç içe yaşamaktadırlar. Sözünü ettiğimiz bu coğrafyanın özellikle Irak’ta Süleymaniye, Kerkük, Musul ve Hanekin bölgelerinde; İran’da ise, batıdaki Luristan, Kürdistan, Kirmanşah (Zagros Dağları çevresi) eyaletleri ile Zohab, Kirin, Huramabat şehirlerinde ve kuzeye doğru Urmiye gölünden Maku’ya kadar olan dağlık bölgelerde, Tebriz’de, Hazar Denizi’nin güney kıyılarında (Elburz dağları çevresinde), Heştgerd’te, kısmen Tahran, Hemedan, Mâzenderan, Fars eyaletleri ve Horasan’da yaşamaktadırlar.

I. 3. Ehl-i Hak inanç topluluklarının etnik dağılımı

Ehl-i Hak dediğimiz ve aşağıda inanç sistemlerini daha ayrıntılı olarak açıklayacağımız halklar, başlıca Türkmen, Azeri, Gilan, Zaza, Fars, Guran (Kürtlerin Gorani lehçesini konuşan kolu), Arap etnisitelerine mensupturlar. Konuyla ilgili dünya çapındaki önemli araştırmacılardan biri olan Vladimir F. Minorski bir makalesinde, Ehl-i Hak mezhebinin özellikle İran’ın Batı Azerbaycan eyaletinin Maku şehri çevresinde ve Güney Kafkasya’da Gonca havalisinde yaşayan bazı Türkmen aşiretleri arasında da yaygın olduğunu ve Ehl-i Hak inancının Karakoyunlular döneminde Türkmen aşiretleri arasında yayıldığını; Sünnilere göre “koyu râfizi” olan Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah’ın (1437-1467), müritleri arasında “Sultan Al-Ârifin” unvanı ile anıldığını ve Şah İsmail Safevi’nin şiirlerinin bu Türkmen topluluklar arasında yaygın olduğunu belirtmektedir. (Minorski, 1934: 9-16; aktaran: Gülçiçek, 2004: 106-110)

I.     4. “Ehl-i Hak’lar”ın İslamiyet içi bir topluluk olarak geçmişi: Ortaya çıkışları ve gelişmeleri

Ehl-i Hak’lar’ın felsefesi ve inançları insanlık tarihi kadar eskidir.

Fakat İslamiyet içi bir inanç topluluğu olarak Ehl-i Hak’lar, yazılı kaynaklara göre, İslamiyetlin Arap yarımadasında egemenliğini kurmasından sonra Arapların Ortadoğu’ya yayıldıkları dönemde ortaya çıkmıştır.

İslam dini 7. yüzyılın ortalarına doğru Arabistan’ın dışına çıktı ve karşılaştığı dirençleri kılıç ve ateş zoruyla aşarak yayılmaya başladı. Sasani İmparatorluğu’nun, MS 636’da başlayan Arap seferleri karşısında sürekli yenilgisi ve gerilemesi, 642’deki Nihavend yenilgisiyle çöküş ve dağılmaya dönüştü ve İran Arapların egemenliği altına girdi. İran’da bulunan birçok halklar, istilacı Arapların egemenliğinin ideolojisi olarak gördükleri bu yeni dine geçmeyi reddettiler. Yaklaşık 400 sene boyunca Arapların istilasına karşı savaştılar.

“Yüzyıllar süren mücadele ve yenilgiden sonra, Müslüman olmayı kabul etmeyenlere vergi ödeme seçeneği verildi. Araştırmacı Cemal Nebez birçoğunun vergi ödememek için Müslümanlığa geçtiğini söyler, fakat dağlarda yaşayanlar ne İslam’ı kabul etmek istediler ne de vergi vermeyi kabul ettiler. Bu yüzden temelinin reenkarnasyon (ruhun bir başka bedenle yeniden yeryüzüne gelmesi, ruh göçü) olduğu eski inançlarını yeni biçim altında sürdürmeye devam ettiler.” (Moradi, 1996: 29-30)

Moradi’ye göre, Ehl-i Hak inancı, bugünkü gelişmiş biçimiyle “XI. yy’dan (Hicri 6. yy) beri mevcuttur…”(MORADİ, 1996: 33-34)

İran’da başlayan İslamiyet’e dâhil bir mezhep olma durumu, zamanla, Irak’ın kuzeyinde yaşayan topluluklara kadar yayıldı. Fakat kendilerini “Ehl-i Hak” ortak paydasında tanımlayan İran-Irak coğrafyasındaki topluluklar, yöresine göre “Ali-İlahi’ler”, “Kalenderi’ler”, “Yâresani’ler”, “Kakai’ler”,  “Tayefasan’lar” gibi özel adlar aldılar.

Araştırmacı Dr. Golmorad Moradi’ye göre, “Ehl-i Hak mezhebinin kurucusu, kimi kaynaklara göre Hz. Ali’nin ölümünden 366 yıl sonra 1025-1027 yıllarında Luristan’da doğan ve ‘Baba Hoşin’ ya da ‘Şah Hoşin’ unvanıyla anılan Mübarek Şah’tır. İkinci dini önder ise, Şah Hoşin’den 244 yıl sonra 1270’te Berzence’de doğan ve 1400’de Hewraman’da Hakk’a yürüyen Sultan İshak (Sultan Sohak)’tır.

“Sultan İshak döneminde Perdiwar’da doğan (Seyyid Ahmed) Baba Yadigar Banzerdeh, Sultan Ishak’ın ölümünden 400 yıl sonra Kermanşah bölgesindeki Tutşami (Dawal Dallan) köyünde doğan Seyyid Mensur’un oğlu ve Seyyid Barekkeh adıyla tanınan Seyyid Haydar (1790-1870) ile 36 dervişi (Çeheltan), Ehl-i Hak inancının yayılmasında önemli rol oynamışlardır. Ehl-i Hak öğretisinin yayılmasında önemli hizmetler sunan diğer bazı dervişler ise şunlardır: Ali Kalender (d. 1450), Seyyid Akabir (d. 1456), İlbeyi Caf (1497-1560), Han Ateş Huristani (17. yy), Seyyid Farzi (18. yy), Şeyh Emir Zulahi (öl. 1725).” (Moradi, 1996: 33-34, aktaran: Gülçiçek, 2004: 106-110; Moradi, 2013: 2).

Ehl-i Hak’lar hakkındaki temel kaynaklardan biri olan Burhan-ul Hak adlı yapıtın yazarı Nurali Elahi’nin (Nur Ali Şah’ın) verdiği bilgilere göre ise, “Ehl-i Hak mezhebinin asıl kurucusu, ‘Sahip-Kerem’, ‘Şah’, ‘Yâr’ unvanlarıyla da anılan ve On iki İmamların 7.’incisi olan İmam Musa Kâzım’ın soyundan gelen Sultan İshak’tır (Sultan Sohak).” (Moradi, 1996: 33-34, aktaran: Gülçiçek, 2004: 106-110).

Sultan İshak Ehl-i Hak’lar’ın kutsal kitabı Divan Gavreh’in yazıcısıdır. Ehl-i Hak inanç toplulukları, inanış ve ibadet olarak Sultan İshak’a (Sohak’a) bağlıdırlar.

Sultan İshak’tan sonra bu inanç sisteminin, Sultan İshak’ın görevlendirdiği on bir “Hanedan” (Mürşid, Seyyid, Ocak) tarafından yürütüldüğü belirtilmektedir. 11 Hanedan şunlardır: 1) Şah İbrahim, 2) Ali Kalender, 3) Baba Yadigar, 4) Seyyid Xamuş (Ğamuş), 5) Mir Sur, 6) Seyyid Mustafa, 7) Hacı Baba İsa, 8) Baba Haydar, 9) Zolnur, 10) Ateş Beg, 11) Şah Hayyas. (Şah, 1987)

Ehl-i Hak inancının temel kitaplarından olan Burhan-ul Hak’kın yazarı Nurali Elahi (Nur Ali Şah) ise, “Ehl-i Hak” kavramıyla tanımlanan inancının geçmişini “Kalubela”ya dayandırmaktadır:

“Ehli Hak; Hak ve hakikat kelimesinden türemiştir. Bunun aslı ‘Kalubela’dan İmam Ali’nin (as) zuhuruna kadar dayanmaktadır. Bu hakikat, her zaman ve mekânda enbiyaların ve hakka mütesil olanların sırrı olarak, olagelmiştir. Bu sır ve hakikat İmam Ali (as)’den İmam Muhammed Mehdi’ye (af) kadar elden ele nakledilmiştir. Bazıları bu hakikati İmamet sırrı olarak tanımlamaktadırlar. Her devran ve zamanda bu sır, o zamanın imamı tarafından bazı has ve özel yaranlarına zamanın şartlarına göre ve ihtiyaç duyulduğu miktarda aktarılmıştır. İmam Ali’nin (as) bazı sırlarını Kumeyl bin Ziyad’a, Salman Farisi’ye, Ebuzer’e, Mikdad’a, Hasan Basri’ye ve başka birkaç kişiye açıklaması gibi. İmam Ali bu sırları kişilerin kapasitesine göre; bazılarına az ve birilerine çok vermiştir. Aynı şekilde İmam Sadık (as), Behlûl ve başka birkaç kişiye sır vermiştir. Sekizinci İmam Rıza da (as) ‘Marufe Kerhi’ye’ ve diğer bazı yaranlarına teveccüh etmiştir (yaranlarının kalbine yöneltmiştir). Bu durum İmam Muhammed Mehdi (af) zamanına kadar böyle devam etmiştir. İmam Muhammed Mehdi (af) gaybet (görünmeme, gizlide olma) döneminin başlangıcında, Ehl-i Hak’kın nakletmiş olduğu bir rivayete göre, en seçkin ve özel sahabeleriyle ‘Biyabas Sac nar’[2] denen gizli bir mekânda veya manevi âlemde çok gizli bir toplantı yaptı ve bu toplantıda hükmolundu ki bu hakikat ve sırlar her zamanın velisi ve önderi tarafından özel ve seçkin dostlara iblağ edilsin (ulaştırılsın). Yani gaybet döneminden sonraki velilere ve önderlere iblağ edilsin. Ehl-i Hak Tarikatına göre gaybet döneminden sonra birçok veli ve önder vücuda gelmiştir. Bu kişilerin isimleri tarih ve ariflerin kitaplarında zikredilmiştir.” (Burhan-ul Hak, 1987: 18)

DEVAM EDECEK

ehli-hak--(4)-tile.jpg