“Koskoca bir tarihtir, içimizden yükselen çığlıkları ezgilere dönüştüren yolculuğumuz..”
* * *
“Yürümek; yürümeyenleri arkanda boş sokaklar gibi bırakarak, havaları boydan boya yarıp ikiye bir mavzer gözü gibi karanlığın gözüne bakarak yürümek!..” Yürüyoruz… Yolculuğumuz uzun, demiştik Kızıl Anka albümümüzde… Yeni umutlara, yeni soluklara, yeni tınılara kapımızı açarak yolculuğumuza devam ediyoruz… Türkülerimiz karanlığa sıkılan bir mermi olsun diye, zulmü ve acıyı geriletsin diye… Yürüyoruz… Türkülerin sesiyle mavzerin söylediğini harmanladıysak ne mutlu bize… Onur duyuyoruz… İnsanı insan yapan değerler için şafağın kızıllığında özgürlüğe adımlanan ayak sesleri doldu kulaklarımıza… Maviye uzanan elleriyle analarına, sevgililerine, kardeşlerine hakkını helal et diyerek başı dik özgürlük yürüyüşüne katılanların umudunu sunduk sofranıza… Sevdaları da kirlettiler. Oysa sevdanın ne dili, ne dini, ne rengi, ne de bayrağı vardır. İşte bu yüzden en onurlu sevda, aydınlık yarınlar için mücadele edenlerin yüreğinde saklıdır. Sevda karanlığa itirazdır, aydınlık için dağların doruklarında sevdalıya hasrettir kimi zaman. Kimi zamansa yaraya tuz basmaktır sevda… İnsanlığın özgürlük düşüyle harmanlanan sevdalıya hasreti sunduk sofranıza… Halkın kabaran öfkesini gördük Ankara’nın soğuğunda tekel işçilerinin sıkılı yumruklarında, gözlerindeki ışıkta. Dünyayı her gün yeniden yaratan nasırlı eller bir kez daha yanıltmadı bizi… Ülkenin dört bir yanına saçılan umutların kararlılığını notalara döktük sunduk sofranıza… Sınırlar konulsa da halkların arasına, yürekler birleşiyor, güzel günlere özlem ezgilerde buluşuyor. Bizi bizden ayırmaya çalışanlara inat halkların kardeşliği için sınırların ötesinden dilini hiç bilmediğimiz fakat umutlarını yüreğimizin en derininde hissettiğimiz halkların sesini, şarkısını sunduk sofranıza… Kimi zaman bir ağıt koptu Karadeniz’den, Ege’den, Almus’tan, Cizre’den, Dersim’den… Toprağı fark etmiyordu; ama bizdendi… Acının örsünde umutsuzluğu döven ananın umutlu hüznünü alıp öfkeyle harmanladık, inançla yoğurduk, bir haykırışa dönüştürdük sunduk sofranıza… Ya yaşamak ya ölüm… Yüzyıllardır ölerek yaşama tutunan savaşçı bir halkın sesine kulaklarımızı hiç kapatmadık. Fırat’tan Dicle’ye, Cizre’den Botan’a yaşanan tüm acılardan serpilen umutlarla omuz omuza tutulan halayları, Ciğerxwun’un eşsiz diliyle hangi milletten olursa olsun ezilen sınıfların kazanacağını haykıran dizelerini türküledik sunduk sofranıza… Suyu sudan, suyu ona hayat veren insandan ayırmak mümkün mü? Kıyılarına, insanlarına hayat veren Munzur suyu damar damar kurutuluyor, Munzur suyu susturuluyor, Munzur kanıyor… Munzur’un haykırışıdır sofranıza sunduğumuz… Küçük bir çocuğun küçük ama tertemiz istekleri yüzümüzde tebessüm oldu. Çocuk apaydınlıktır, çocuk dupdurudur… Beyrut’un bombalanmış sokaklarında savaştan habersiz küçük bir çocuğun kendi dilinden Beyrut şarkısıdır sofranıza sunduğumuz… Geceyi düşenlerin ışığıyla aydınlatacağız… Güneşin alnına düşenlerin haykırışını sunduk sofranıza… Halkın acılarla kavrulmuş yüreği ve yaşadıklarımızdan öğrendiklerimiz hayatı yaşanır hale getirecek olan bizlerin yakınacaklar olmaması gerektiğini gösteriyor. Bugün isyanın önüne düzen sınırlarını çekenler, bizi savaşımızdan alıkoymaya çalışanlara karşı on yıllar öncesinden “Bırakın Yakınmayı” diyen değerli Ozan Garip Şahin’in sesi çınladı kulaklarımızda… Çınlayan o sesi “Umutsuzluk karamsarlık ve kararsızlık bugün düşmanda daha düşmandır bize” diyerek sunduk sofranıza… İnancımız sonsuz… Özgürlüğü fethedecek haykırışı barındırıyoruz içimizde. Biliyoruz; gelecek halkın ellerinde! Karanlığı ite ite yarıp geçecek, gökyüzünün bütün maviliğini indireceğiz yeryüzüne... Bütün gündoğumlarını seyredeceğiz halkımızla omuz omuza… Öfkeli, umutlu, inançlı, kararlı türküler söylemeye devam edeceğiz. Düşlerimiz taptaze çünkü… Dört yanımız duvarlarla çevrili… Acılarımızın, yoksulluğumuzun, mutsuzluğumuzun hesabını sormak için hüzün ve umutsuzluk yasak bize! Özgürlük bir başına yaşanamaz. Haykırışımız da bir başına değil… O halde susmak yasak bize! Haykıralım! Karanlığın saltanatına son vermek için… Haykıralım! “Binlerce elin aynı sofradan yiyebildiği”, sınıfların ve sınırların ortadan kaldırıldığı kardeşçe bir dünyayı kurmak için… |