KARA BİR GÜNÜN YIL DÖNÜMÜNDE ZİYARETİNE GİTTİK

   Kara bir günün yıldönümünde annesi, kız kardeşi, yeğeni ARYA ile birlikte her yıl dönümünde olduğu gibi yine ziyaretine gittik. Kar beyaz bir yorgan gibi örtmüştü üstünü. Ebedi istirahatgahına bırakılmış çiçekler kar altında kalmıştı. ARYA’NIN getirdiği çiçek buketini kar yorganının üzerine serdik. ARYA, “Dayı biz geldik. Yeni yılın kutlu olsun” dedi.

   Ebediyen bizden ayrıldığında, yeni yılın ikinci günüydü. Bizim tarihimize kara bir gün olarak düşmüştü.  Karlı, güneşli bir günde uğurlamıştık.

   Yeni bir yılın başındaydık. Geçen yılda olup bitenleri, yaşadıklarımızı, merak ettiklerini, anlatacaktım ona.

   Önce Ona, onu çok özlediğimizi, onsuz günlerin acı, keder; üzüntü içinde geçtiğini anlattım.

   Annesinin gözlerindeki yaşın hala kurumadığını söyledim.

   Bu fani dünyada babasız bırakıp gittiği, kendisinin kopyası, DENİZ’İ, anlattım. Büyüdüğünü, ilkokul dördüncü sınıfta okuduğunu, başarılı bir öğrenci olduğunu, kendisi gibi ressam sayılacak kadar güzel resimler yaptığını, saz çaldığını, okul temsilcisi seçildiğini anlattım. Zaman zaman babasının iş yerinde buluştuğumuzu babaannesi ile birlikte yemek yediğimizi anlattım.

   Ankara’dan kendisini çok seven ablası TÜLAY’IN, DİLAN’IN, selam gönderdiklerini, kendisini çok sevdiklerini söyledim.

   Sevenlerinin, her zaman GÜRAY’IN GAZETE YERİNE geldiklerini, kendisini unutmadıklarını, GÜRAY’I, sorduklarını söyledim. CANO Amca ile HASAN Amcanın, hemen her gün kendisinin iş yerine geldiklerini, seninle yaşadıkları anıları anlatarak andıklarını anlattım.

   Siyasi atmosferin giderek bozulduğunu, insanların kendilerini güvende göremediklerini anlattım.

   Her yıl dilediğimiz barışın gelmediğini, kardeş kavgasının hala sürdüğünü anlattım.

   Dünyada yaşanan çatışmalarda, felaketlerde çokça insanın kaybedildiğini, İnsanlığın, kötü bir yıl geçirdiğini anlattım.

   Doğanın giderek çölleştiğini, korkuttuğunu, bol miktarda yağan yağmurların, ardından yağan karın, doğayı çölleşmeden koruyacağı umudunu yarattığını, bağda sondaj vurarak su çıkardığımızı anlattım.

    GAZETE YERİNİN dış kapısının kenarına diktiği dutun büyüdüğünü, altı çeşit renklerden dut aşısı yaptırdığımı, aşıların büyüyüp dallandıklarını, bu yıl, bolca ürün verdiklerini, Dutları, GÜRAY’IN, dutları diye ikram ettiğimizi söyledim.

    Senden kaçan, seni üzen YAYSAT DAĞITIM ŞİRKETİ, tekrar sana geri döndü. Bütün gazetelerin dağıtımı yine senin oradan yapılmaktadır. Bilgin olsun dedim.

     SEYİT RIZA Parkındaki Çeşmeni, her gün çokça insanın ziyaret ettiğini, seninle tanıştıklarını, aramızda olduğunu, her sabah akşam oradan geçerken, sana el salladığımı anlattım.

    Senin yanı başında senin gibi sonsuza dek ebedi istinatgâhında yatan annemle, babama seni, sevmelerini, söyledim.

   Ayrılırken dönüp el salladım. “Oğlum, seni TANRIYA emanet ediyoruz. Hep burada yanında olacağız. Seni sevmeye, Seninle konuşmaya, seni yakından hissetmeye geleceğiz. Sevdiğin çiçekleri getireceğiz. Huzur içinde yat.”

   Sarılmış oğlundan bir türlü ayrılmak istemeyen Muhabbet Hanımın kollarına girerek, sevgisine doyamadığımıza veda ettik.

  O bizim sevgisine doyamadığımızdı.

  O DENİZ’İN Babasıydı.

   Neydi acelen bu kadar GÜRAY.

   NUR İÇİNDE YAT.