İŞTE BİZİM YAZARIMIZ

İŞTE BİZİM YAZARIMIZ

        Kaliteli bir edebiyat yapıtı insanı değiştirir, dönüştürür, kendisi yapar. Bu nedenle önümüze geleni değil de, seçici olup kaliteli yapıtlara yönelmek önemli. İnsan uyuşmak için okumaz; okumanın amacı uyanma ve uyarmak olmalı. Bazı kitaplar sizi eğlendirir, hoşça vakit geçirtir, güldürür o kadar. Edebiyatın bunların dışında işlevleri olmalı, okurken kafanızda şimşekler çaktırmalı. İşte bu tür kitapların yazarlarından biri de Fakir Baykurt’tur.

        Fakir Baykurt’un yapıtlarını ilkokul üçüncü sınıfta tanıma olanağı buldum. Bir arkadaşımız, çantasında ders kitaplarının dışında, hep okunacak bir kitap bulundururdu. Öğretmenimiz arkadaşın elindeki kitabı aldı; bize tanıtmaya başladı. Elindeki kitabın kapağında "Irazca’nın Dirliği" yazılıydı. Bu kitaptan bize bazı bölümler okudu. Anlatılanlar bizim hikayemizdi; biz de köy çocuğu olduğumuzdan anlamakta hiç zorlanmadık. Sınıfın tümü öğretmenin okuduklarını can kulağıyla dinledi. İşte Fakir BAYKURT adı o zaman kafamızda dank etti. Bu yazar bizi anlatıyordu, anlatılanların hiç yabancısı değildik. Anlatılanlarda bildik, tanıdık insanlar vardı; adeta kahramanlarla özdeşleşmiştik. Yazar köylülerin konuşma biçimini çok güzel vermişti. Daha ilkokul yıllarında kitapta anlatılanları dinlerken kendimizden geçmiştik. Bu biraz da yazarın dili güzel kullanmasından, köy yaşamının içinden gelmesinden kaynaklanıyordu.

        Bir ara Fakir Baykurt’un bizim köye uğrayacağını duydum; gerçekten de uğramış. Kahvede köylülerle sohbet etmiş, köylüleri dinlemiş. Ben de yazarı yakından tanımak istemiştim, köye vardığımda “geç kaldın, gitti” , dediler. Onu yakından görme fırsatını kaçırdığım için üzülmüştüm.

        Bizim köyde onu gençliğinden beri tanıyan insanlar var. Pancar ekimi sırasında işçilik için bizim köye geldiği söylenir. Köylüler Fakir Baykurt’u tanımaktan, öyle bir yazarın kendi içlerinden çıkmasından kıvanç duyarlar. Köyde inşaatlarda sıvacılık işleriyle uğraşan bir Kemal Dayı (ışıklar içinde uyusun) vardı;  Fakir Baykurt’u kahvede saatlerce biz gençlere anlatırdı. Kemal Dayı’yı dinlerken mutlu olurduk. Onun cana yakın, sıcakkanlı, emeği ve alın teriyle geçinenlerden yana olduğunu anlatırdı.

        Fakir BAYKURT kitaplarında köyü, köylüyü, ezilen ve haksızlığa uğrayanları döne döne anlatmıştır. Köylüyü yoksul, çaresiz bırakanları da yazılarında hep duyumsatmıştır. Köylerde de insanlar diğer yerleşim yerlerindeki gibidir. Arkasız insanların nasıl zorluklar çektiklerini anlamakta zorlanmayız. Bu nedenle insanların uyanık olmalarının gereği hissettirilir.

       " Irazca’nın Dirliği, Yılanların Öcü, Kara Ahmet Destanı"  adlı yapıtları köylerin geri kalmışlığını, geri ve çağdışı anlayışları apaçık göz önüne getirir. Bu yapıtları okurken köylülerin kendi aralarındaki çıkar çatışmalarını da görürüz. Bu yapıtlarında köy özelinden yola çıkılarak, haksızlığa uğrayan insanların, karşı çıkışlarını da görürsünüz. Kentlerde olduğu gibi köylerde de doğruyu gören, uyanan, direngen ve ortak iyiyi arayan insanlar vardır. Bunlar kolay kolay boyun eğmezler; haksızlığa direnmenin, haklarına sahip çıkmanın mutlaka bir yolunu bulurlar. Haklıdan ve doğrudan yana olan bu insanlar, köylüyü karanlıkta bırakan yaşam koşullarına karşı çıkarlar, ortak iyiyi ararlar.

        Bu yoksulluktan, karanlıktan çıkmak için kafa yoran,  çocuklarını iyi yetiştirmek isteyen, ışığı arayan insanlar da yok değildir. Kara Ahmet de bu insanlardan biridir. Kara Ahmet en zor koşullarda yaşamını sürdürür, üniversiteye de gider. Üniversitede güzel gülüşlü, aydınlık yüzlü insanlarla karşılaşır; onların mücadelelerini görür ve yaşadığı dünyadan daha güzel bir dünyanın olabileceğini düşünür. Geri ve çağdışı anlayışlarla uyumsuzluğa düşer. Bu üç kitabı birlikte okuduğumuzda içimiz çok güzel duygularla dolar taşar.

        İşte böyle kitapların yazarıdır Fakir BAYKURT. Başka birbirinden güzel eserleri de vardır. Kitaplarının içine bir okyanusa girer gibi daldığınızda, kolay kolay çıkamazsınız. Okuyup bitirdiğinizde, okyanusu dalgalandıran bir damla olasınız gelir. Fakir BAYKURT toplumda yaşanan hiçbir şeye kayıtsız kalmaz, kendini bir taraf görür hep emeğiyle, alın teriyle yaşayan, dürüst, namuslu ve çalışkan insanlardan yana tavrını koymuştur. Nasıl bir yazar olduğunu kitaplarının adından kolayca çıkarabilirsiniz.

        Has okuyucular "Tırpan, Köygöçüren, Keklik, Amerikan Sargısı, Onbinlerce  Kağnı, Onuncu Köy, İçerdeki Oğul, Efkar Tepesi, Şamar Oğlanları, Kaplumbağalar…" adlı kitaplarını yakından tanır. Bu kitapları okuduğumuzda ülkemiz insanlarını anlamakta ve tanımakta zorluk çekmeyiz. Yazarın bütün derdi emeğiyle geçinen çalışkan insanların mutlu geleceğidir. Bu yapıtları okurken, elinizi toprağa dayayıp doğrulup silkinmek isteği, geçer içinizden. Çalışan, üreten insanların yazgısının bu olamayacağını düşünürsünüz. Toplumda uyanan insanları ve onların duygularını bize anlatmaya, tanıtmaya çalışır. Okurken onlar uyanınca neler olabileceğini düşünürüz.

       " Yılanların Öcü" adlı yapıtı sinemaya da uyarlanmıştır. Zamanında bu yapıtın gösterilmesine engeller çıkarılmış, binbir zorlukla gösterilebilmiştir. Bu filmde insanlar köy gerçeğini, köylü insanın toplumsal koşullarını beyaz perdeden görme olanağı bulmuştur. Sonraki yıllarda bu güzel film birçok televizyon kanalında da gösterilmişti. Köylü gerçeğini anlatan ( siyah beyaz ) bir sinema şaheseridir.

        Fakir BAYKURT sanat yaşamına şiirle başlamıştır. Şiirlerini bir kitapta toplayıp toplamadığını bilmiyorum. Birkaç şiirini okudum, çok güzel olduğunu biliyorum. Şiirlerini halk şiirinin olanaklarından yararlanarak yazmıştır. Bu şiirlerde de ne kadar insancıl olduğunu, insanın evrensel mutluluğunu, canı gönülden istediğini görürsünüz. Bu güzel şiirlere karşın Fakir BAYKURT şair olarak anılmaz;  hikayeci veya romancı diye ünlenmiştir.

        Fakir BAYKURT, yaşamının son yıllarını Almanya’da geçirmiştir. Almanya’da çalışan işçilerimizi ve işçi çocuklarını anlatan yapıtlar yazmıştır. Burada yazdıkları yapıtlar da evrensel niteliktedir nereye giderse gitsin, nerede olursa olsun hep insanı ve insanın çilesini anlatmıştır. Yapıtlarında hep yere düşen insanı ayağa kaldırmaya çalışır. Almanya’da  "Barış Çöreği, Koca Ren, Duirsburg Treni …" gibi yapıtlar kaleme almıştır.

        Fakir BAYKURT sadece bir yazar değildir; aynı zamanda unutulmaz bir öğretmen önderidir. İlk önce Türkiye Milli Öğretmen Dernekleri Federasyonu Başkanlığı yapmıştır. Daha sonra tüm öğretmenleri birleştiren Türkiye Öğretmenler Sendikası Genel Başkanlığı’nı da yürütmüştür. TÖS, Onun yönetiminde toplumun gözünde saygın bir yere oturmuştur. Öğretmenler, birlikte hareket ettikleri zaman kazanım elde edebileceklerini görmüşlerdir.1969 Öğretmen Boykotu tüm öğretmenlerin ortak çabasıyla gerçekleşmiştir. Türkiye Öğretmenler Sendikası’nda birleşen öğretmenler yalnız Türkiye’nin değil, dünyanın en güçlü, özlük hakları için mücadele eden, emek eksenli bir çaba içine girmişlerdir. Bu tek doğru konumlanmadır, öğretmenleri birleştirir, ayrıştırmaz. Sendikal mücadele, öğretmenin hak ettiği saygın yere gelmesini sağlamıştır. Fakir BAYKURT ve arkadaşlarının yönetimindeki TÖS’ten öğreneceğimiz çok şey var. Zaman zaman bazı öğretmenler bu doğru çizgiyi dillendiriyor.

         Anlatacağı konuyu çok iyi bilen bu usta yazar; dili çok iyi kullanır, anlatımda hiçbir pürüz bulamazsınız. Hiçbir zaman yapıtlarını çalakalem yazmamıştır. Bütün yapıtları iyi düşünülmüş, iyi kurgulanmış, ince elenip sık dokunmuştur. Türkçe’yi çok iyi bilen yazar, sağlam cümle yapısıyla kimseye söyleyecek bir şey bırakmaz. Halk dilinin söyleyiş olanaklarından yararlanmış, bu ustalığı bizi insanların duygu dünyalarına daha da yakınlaştırmıştır. Köyün içinden çıkmış bir yazar olarak Fakir Baykurt bunu hakkıyla yerine getirmiştir.

        Yapıtlarını okurken sevinirsiniz, mutlu olursunuz, gülümsersiniz. Bu usta yazar birçok ödülün de sahibidir. Tırpan romanıyla 1970'de TRT Sanat Ödülü, Can Parası adlı hikaye kitabıyla 1974’te Sait Faik Hikaye Ödülü, 1978'de Kara Ahmet Destanı adlı romanıyla Orhan Kemal Roman Ödülü… aldığı başlıca ödüllerdendir. Ünü sadece ülkemizde değil, ülke dışına da taşmıştır. Onun yapıtlarını okuduğunuzda gerçekten “İşte benim yazarım” deme isteği içinizde uyanacaktır.

  Mehmet Pekdüz