Elimde akşamdan okuduğum gazeteler, gazete yerime gitmek için evden çıkmıştım. Geçici komşumuz, kışla müzesini yapan şirketin mimar mühendisi ELİF Hanım, günün sabahında, elinde tepsi, etrafında 3 tane köpek, onlarla konuşuyor. Gözleriyle seviyor. Okşuyordu. Onlara sabah kahvaltısını veriyordu. ELİF Hanım, onlara sürekli bakmış olacak ki üçü de besiliydi. Verilen kahvaltıyı yemeden çok ELİF Hanımın etrafında sevinçten tur atıyor. Ona olan sevgilerini göstermeye çalışıyorlardı.

  “Günaydın. Çocuklara kahvaltı mı veriyorsun?” dedim. ELİF Hanım Elinde tepsi gülümseyerek, “önce onlar. Onların, kahvaltısını vermeden kahvaltı yapmam” dedi. Elimdeki Hürriyet Gazetesi’nin birinci sayfasında manşetten verilmiş bir resimli haberi gösterdim. Resimde zengin bir iş adamı yaşamını sahipsiz, sakat, hasta, hayvanların, bakımına ayırmış. Sırtına binmiş kör bir kedi, önde kendine sokulmuş bir başka sakat köpek. Adamın yüzünde anlatılamayacak, bir sevginin mutluluğun, resmi var. “ELİF Hanım, işte sana insan olmanın iki yüzü, biri sen, diğeri resimdeki gönlü zengin adam” dedim. Başını salladı: “İnsanım diyen herkes insana, yakışır yüze sahip olmalıdır” dedi.

   Çeşmedeki oğlumu her zaman olduğu gibi selamlayarak, SEYİT RIZ Parkını kuşatmış, defalarca Sayın Valimize arz ettiğim halde Kaldırılması için gerekli emri verdiği halde, kaldırılmayan araçların arasından geçerek, eskinin Beyoğlu su sayılan DAR SOKAĞI, adımlayarak, 10 adımlık Çarşıya çıktım. Çarşının, hemen her köşesinde, DERSİM’İN Endemik bitki türü ÜNLÜ DAĞSARIMSAĞI. Daha olgunlaşmadan, yok edilircesine, katledilircesine toplanmış Alel acele, getirilmiş pazarlanmaktadır. Hâlbuki bu ünlü endemik türün yok olmaması için satılması yasaklanmıştı. Yasak kararı sadece bir yıl sürdü. Bir yıl sonra, katliam tekrar başladı. Yetkililerin gözü önünde, her köşede körpe, dağ sarımsakları, yasağa rağmen korkusuzca pazarlanmaktadır. Görevini yapmayan yetkililere bir kez daha çağrı yapıyorum. Görevinizi yapın. Bu ünlü endemik türün yok olmasına seyirci kalmayınız. Görevinizi kötüye kullanmayınız.

    Emniyet yetkililerine çağrıda bulunuyorum. Trafik ihlalleri, trafik kurallarına uymamak, trafik sıkışıklığı, şehirde can güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Trafik ekiplerinin daha sık denetim yapmaları, bu sıkışıklığı, bu tehlikeyi bir ölçüde giderecektir.

 Gazete yerime geldiğimde, şehrin ünlü MOĞULTAY Mahallesinin ünlü genç yakışıklı muhtarı, hızla içeri girdi. “Hocam” dedi. “DERSİM’İN, şehrimizin sorunlarını dile getirirken mahallemizin sorununu da dile getir. Belki bir yetkili okur da sesimizi duyar. Sorunlarımızla ilgilenir” dedi.

    Dönüp baktım. Anlatmaya başladı. “İlkbahardan beri mahallemizin asfaltlanması gereken yerleri için, belediyeye sözlü ve yazılı başvurduk. Yapacağız dediler. Yaz bitti hala bir ses yok. Şehrin en eski merkezi sayılan, mahallemizde ACİL BİR SAĞLIK ÜNÜTESİNİN kurulması içinde Valilik Makamına başvurdum. Giden Sayın Valimiz, yerinde inceleme yaptı. Söz verdi. Hala bir ses yok. Şimdide Yeni gelen Sayın Valimize arz ediyoruz. Hastaneden uzak mahallemize, bir acil ünitesi istiyoruz.

     Mahallemizde belediyeye ait yoksul ailelerin oturduğu eski evlerin yerine altında otoparkı olan bir park yapılacaktı. Aileler boşaltıldı. Ama hala bir ses, bir çalışma yok.

     Eski subay lojmanlarından yıkılmayan birini, madde bağımlıları mesken tutmuş. O mekânında şehre yararlı bir konuma getirilmesini istiyoruz” dedi. Baktım daha anlatacak. “Yeter. Muhtar. Onları da bir başka zaman, dile getirirsin” dedim.

   Öğretmen hastalığı, Müzmin farenjitim, sıcak günlerde beni rahatsız etmeye başlamıştı. Randevu alarak hastaneye gittim. Hastane, günün erken saatinde, muayene olmak için gelenlerle, tedavi olmak isteyenlerle âdete dolup taşmıştı. Bekleme salonlarında insan seli vardı. Kış mevsimi soğuklarda olduğu gibi Yaz mevsimi sıcaklar dada aynı yoğunluk yaşanmaktaydı. Kulak Burun uzmanı Doktor, EYLEM Hanım, hastalardan önce gelmiş görevinin başındaydı. Bebeğine bakabilmesi için öğlen sonrası izinliymiş. Bu durumu, RANDEVU SAĞLIK MERKEZİNE bildirilmediğinden öğlen sonu randevu alıp gelen hastalar, muayene olmadan geri dönmüşler. Konuyu doktor hanıma açtığımda, bu iletişimsizliğin kendilerini de üzüldüğünü söyleyerek, ilgili birimi arattı. Gerekli bilginin RANDEVU ALMA MERKEZİNE iletilmesini istedi. Erzincanlı olan Eylem Hanıma, EYLEM ismini sordum. Güldü. Yetmişlerde, o günün ortamında doğmuşum. Amcam ismimi koymuş. Seksen sonrası aileden doğan birine de EVREN ismi koyulmuş. “Anlaşılan Liberal bir aileymişiz” dedi. Güldük. Hastaları ile yakından ilgilenen güler yüzlü doktor hanımdan yazdığı reçeteyi alarak sıcaklar artmadan gazete yerime döndüm.

    ROŞFER’LE, ARYA, beni bekliyorlardı. ARYA koşarak kucağıma atlarken heyecanla, “Büyük baba biliyormuşsun biz bugün bir hafta tatil yapmak için denize, uzaklara gidiyoruz” dedi.

   “Güle, güle gidin. Sağlıkla gelin. Çabuk gelin. Sizi özleyeceğim” dedim.