Seçimlere endeksli kaos Nisan-Mayıs aylarında işaretlerini ta o zamanlar vermekteydi. Özellikle HDP’nin yükselişini önlemek ve de baraj altında kalkınmasını sağlamaya yönelik provokatif saldırılar, bombalamalar her geçen gün hızla artmaya başlamıştı. Mersin ve Adana mitinglerinde kitlelere yönelik saldırılar daha da artmış, 5 Haziran’da Diyarbakır’da patlatılan canlı bombayı zirveye taşımıştı. O saldırıda birçok insan ölmüş, onlarca kişi de yaralanmıştı.

Yapılan tüm bu saldırılara karşın başta Kürt halkı olmak üzere; tüm Türkiye halkları oynanan bu oyunlara, provokasyonlara uymamış, tam tersi aklıselim bir tutumla oynanan oyunu bozmuş ve duruşunu 7 Haziran seçimlerinde göstermişti.

7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını aynı zamanda Türkiye Halklarının mevcut siyasi hükümetine ve de özellikle Cumhurbaşkanı’na gösterdiği bir “sarı kart”tır. Sarı Kartla halk AKP’nin tek başına iktidar kurmasını önlemiş “Başkanlık” isteyen cumhurbaşkanına da hayır demiştir.

7 Haziran seçimleri sonucundan ne AKP hükümetine de Cumhurbaşkanı halkın verdiği mesajı almamış uyarıları anlamamış veya anlamak istememiş olmalı ki, maçın 2. yarısına ilk yarıdaki oyun anlayışından daha sert bir anlayışla başlamış bulunmaktadır.

7 Haziran seçimlerinden hemen sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tutumundan yararlanan siyasi güç oyun planını erken seçime göre uyarlamış gözükmektedir.

Erken seçime endeksli bir düşüncenin pratikte karşılık görebilmesi içinde bazı şeylerinde görülmesi ve yaşanılması lazım. O Şeylerin başında seçimlerden önce yandaş medya ve siyasi gücün önde gelen aktörlerinin anlattıkları “KAOS” gelmektedir.

Halka günlerce, AKP’ye oy vermezseniz ülkeye “KAOS” gelir diyenlerin, dediklerinin pratikte doğru olup, olmadığının görülmesi lazım ki, o iddiaların doğru olduğunu halk görsün ve de yaşasın.

Suruç’ta 32 genç çocuğun IŞİD teröristi tarafından patlatılan bombayla katledilmesinin ardından, iki polisin uyurken evlerinde öldürülmesi ve peşinden gelen, birçok Asker-Polis-Sivil ölüm olayları. Olaylar öylesine hızlı ve acımasız bir şekilde tırmandı ki nerede duracağını kimse bilemiyor.

IŞİD’e operasyonla birlikte, PKK’nin Kuzey Irak’taki kamplarına başlatılan Askeri Operasyonlardan sonra, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın akan Kan’ın ve Gözyaşının faturasını HDP’ye ve özellikle de HDP’nin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a kesmeye çalışması çok anlamlı ve tehlikeli bir oyundur.

Barış Süreci’nin önde gelen aktörlerinden Yalçın Akdoğan’ın “Barış Süreci; Seni Başkan Yaptırmayacağız söylemişle bitmiştir…” demesi aslında, gizli gündemlerinin ifşasıdır. Bunların anlattıkları “BARIŞ SÜRECİ”nin sadece Erdoğan’ın Başkan olmasına endeksli olduğunun gayet açık bir şekilde yansımasıdır.

AKP’nin her gün HDP ve Eş Genel Başkanı’na yönelik saldırıların tek bir amacının olduğu görülmektedir. Demirtaş’ı devreden çıkartmak, HDP’yi de barajın altında kalacak bir şekilde hırpalamak.

Demirtaş’a karşı öylesine öfkeliler ki; nerdeyse, Suruç’taki katliamı, Diyarbakır’daki olayları, sonradan öldürülen onlarca Polis-Asker’in sorumlusu odur diyecek kadar nefret söylemiyle linç etmeye çalışmaktadırlar.

Kuzey Irak’taki PKK Kamplarına yapılan askeri operasyonların asıl amaçlarının başında ülke içindeki Milliyetçi oylar gelmektedir. Nitekim yapılan anketlerde şu anda dahi MHP tabanından yüzde 2-3’lük bir kitlenin AKP’ye döndüğünü göstermektedir.

Bu konuda olan biteni halk çok iyi görmekte ve yaşamaktadır. O nedenle fazla yorumlara gerek yok. Önemli olan Barış’tan – Özgürlükten – Demokrasiden – Kardeşçe bir arada yaşamaktan yana olan bizler ne yapmalıyız?

Bizler şunu söylüyoruz ve söylemeye de devam edeceğiz. Kan; kanla yıkanmaz. Ölen Asker olsun, Polis olsun, kim olursa olsun bu ülkenin çocuklarıdır. Daha doğru fakir halk çocuklarıdır. Hepsi genç yaşlarında hiç yoktan ölüp, gidiyorlar.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba çok önemli bir iddiada bulundu. O iddia şu. “Suruç’taki Bombacıyla, Diyarbakır’daki bombacı MİT’in kontrolü altında Suriye’ye girip, çıkmışlar… Bu iddia gerçekten de çok korkunç. Eğer o iddia doğruysa, o zaman şimdi yaşanılan “KAOS”un kime yararı, kime zararı olduğu daha da önem kazanmış olacaktır.

Kaostan yararlanacaklar belli olmasına rağmen PKK’nin, bu provokasyonlara karşı şiddet dilini seçmesini de anlamış değilim. Onların da bir an önce ellerini tetikten çekmesi gerekir. Kaos’tan yarar umanların oyununu bozmak için; “BARIŞ” seçeceğini desteklemeleri ve pratikte yansıtmaları lazım.

Bugün gelinen noktada; Toplumsal Barışa her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Kan ve gözyaşı bu coğrafyanın kaderi olmamalı… Ölen kim, öldüren kim? Böylesine korkunç bir savaşa karşı, Özgürlükten – Demokrasiden – Barıştan – Kardeşlikten yana olan bizlerin daha kararlı ve gür bir sesle;

İNADINA BARIŞ’ı haykırmamız ve desteklememiz lazım.