İki yıldır, bütün insanlığın yaşadığı PANDEMİ, CORONA süreci dünyayı, yaşamı büyük ölçüde etkisi altına aldı. Âdeta esir etti. Yüzler kapandı. İnsanlar bir birbirlerini tanıyamaz oldular. Aliler adeta dağıldı. Birbirlerini göremez oldular. İnsanlar, birbirlerine hasret kaldılar. Bir arada oturup sohbet edemediler. Misafirliğe gidemediler. Misafir kabul edemediler. Oyun oynayamadılar. CORONA CANAVARI bulaşır diye torunlarından, çocuklarından uzak kaldılar. Onları kucaklayıp, sevip okşayamadılar. Eş dost birebirinden uzak kaldı. Sokaktaki dostlarımızı, korkudan yakından sevip okşayamadık.
     Bütün bunların yaşandığı, günlük vakaların, Yüz Binlere dayandığı, her geçen gün giderek artığı, günlük, ölümlerin, Yüzlerin, üzerinde olduğu ülkemizde, hala yaşananların vahametini, anlamayan çokça insan var. Kapalı, toplu yerlerde, maske takmayanlar, en önemlisi koruyucu olan aşıyı yaptırmayanlar, canavarı, yaymaya, devam edenler, hala çok.
      Bütün dünyada, ülkemizde bütün bunlar yaşanırken, Ülkemizde bütün toplumu etkisi altına alan bir başka sorun yaşanmaya başlanmıştı.  Yaşamı çekilmez kılan ikinci bir sorun, HAYAT PAHALILIĞI Sorunu oldu. İki yaşamsal sorunların ağırlığında, çarşıda, pazarda, sokakta, daha önceleri tanık olmadığımız, görüntüler, sesler, görülmeye, duyulmaya, başlandı.
    Sokakta karşılaştığımız, tanıdık yüzler, önemli bir sorunu görüşüyoruz, gibi koluma girip durdurup, anlatmaya başlıyorlar. Hemen hepsinin sorunu, ortak, benzer, pahalılık sorunlarıydı.
    Çaresizliği yaşayanlar, dertlerini anlatarak, çok azda olsa paylaşanlarla, teselli olmaya çalışıyorlardı.
    Evlerine, mahallelerine, belediye otobüsleri ile bedava gitmek isteyenlerin toplandığı kaldırımda, hemen hepsinin eli boş. Yaşanan pahalılığı konuşuyordu. Mutlak evlerine gitmekte olan bu çoğu emekli yoksul kişilerin, evlerine götürecekleri, satın aldıkları bir şeyler, bir poşet yoktu.
  Gazete yerime, özel arabası olan tanıdık bir arkadaş geldi. Elinde bir fiş var. Sallayarak,’150 liralık mazot aldım. İbre hiç yükselmedi.12 Litre bile olmadı. Artık eskisi gibi arabayı kullanamıyorum. Eve, mahalleye, toplu taşıt araçları ile gidiyorum. Doların düşmesinin hiçbir anlamı yoktur. Benzine, mazota, zam yapıldıkça, taşıma bedeli arttıkça zamlar, sürekli yapılacaktır. Vay halimize ‘Dedi.
     Gülümseyerek,’ birkaç ay öncesine kadar 100 liralık mazotla bir hafta, gazete dağıtımını yapabiliyorduk. Şimdi, 200 lira ile bir hafta dağıtımı ancak yapabiliyoruz. Bizde herkes gibi zor durumdayız, kızı bir top kâğıt almaya gönderdim. Eli boş geldi. Gönderdiğim para yetmemiş. Bir kaç ay önce bir top kâğıdı,20 liraya alıyorduk. Kısa bir sürede 75 lira olmuş Yüzde Dört yüz zamlanmış. Üstelik marketlerde yok. ‘Diye bende zamlardan dert yandım. Misafirim, ’Tereyağını bırakın almayı, zeytinyağı, Ay çiçek yağıda almak zorlaştı. Hemen hepsi Büyük zam aldılar. Dedi.
     Oturuyorduk. İçeri tanımadığım biri girdi.’ Hocam, param yok. Bana birkaç ekmek alırmısınız.’Dedi. İlk kez karşılaştığım bir görüntüydü. Ekmek almakta dar gelirliler için zorlaşmış, olmalıydı.
     Büyük kentlerde belediyeler tarafından dar gelirli insanlar için üretilen, ucuza satılan, HALK EKMEK, üretiminin, pazarlanmasının, ne kadar önemli olduğunu düşündürdü. Dar gelirli insanların ucuz ekmek almak için oluşturdukları uzun kuyrukları, ülkemiz adına üzücü, endişelendiren, görüntülerdir. Diye düşündük. Paylaştık.
    Misafirimle ülkemizde yaşananları, endişe veren görüntüleri konuşurken, Eski Belediye Başkanlarımızdan, Mazlum Aslanda aramıza katıldı. , gülümseyerek, ’halk ekmeği ilk kez halkın hizmetine faaliyete geçiren kuran, benim başkanlık döneminde oldu.1986 yıllarıydı. Faizler yüzde yüzün üstündeydi. Enflasyon zirvedeydi. Halk yoksulluk çekiyordu. Belediye olarak bir fırın kurarak, halka ucuz ekmek ürettik. Bizden sonra gelen yönetimler, fırını kapattılar. Dedi. Hatırlamıştım. Fırın, eski hükümet konağının karşısındaydı. Bizde oradan ekmek almıştık.
    Artan hayat pahalılığı, geçim derdi. Çarşıda, sokakta, pazarda, sürekli dile getirilip, yankılanıyordu.
    Misafirim, ’Allah ülkemizin sonunu hayretsin.’ Dedi.
   Bizde,’ âmin. ‘Dedik.
    +     +    +
   YUSUF CENGİZ ADINA
  Belediye iş hanında kurulan, halkın hizmetine açılan Müze gibi kütüphanede, binlerce tarihi belgenin, eserlerin, sergilendiği, YUSUF CENGİZ adına düzenlenmiş, özel salonun, açılışı yapıldı.
   Eşi, çocukları, sevenleri, oradaydılar, Hüzünlü bir açılıştı. Belediye başkanı, hastalanmış yatıyordu. Açılışa katılamamıştı. Görüntülü telefonla hayırlı olması dileğinde bulunarak, konuşmuştu. Büyüğümüz diye hitap ettiği rahmetli Yusuf CENGİZİ, saygıyla anmıştı
    Eşi, meslektaşım, Hoca Hanım, onun yokluğunu hissetmenin hüznü içindeydi.
   Ülkenin tek solcu Sanayi Ticaret Odası Başkanı olarak, hep övgüyle, saygıyla anılıyordu.
   Uzun yılların arkadaşlığı vardı. Her zaman birbirimize yakındık, Dosttuk. Yokluğunu hep hissettik. ‘Niye bu kadar acele ettin. Sana ihtiyacımız vardı. Diye ardından acıyla yazmıştım.