İsa’dan sonra 680 yıl sonra dünya üzerinde güç dengeleri nasıldı ? Hangi güçler hangi coğrafyalara hakimdi ve günümüz deyimi ile  askeri –ekonomik  süper güç kimdi ? Bu soruların cevapları , bizleri tarihi daha iyi idrak etmemize ve tarihsel şahsiyetlerin konumlarını ve fiillerini sağlıklı bir analiz etmemize yardımcı olacaktır.

680 senesinde yer küre üzerinde,  eski dünya denilen sahada üç büyük güçten söz edebiliriz. Bu güç odaklarından birincisi Avrupa Kıtasına  ve Anadolu topraklarına hakim olan ve kendi içinde doğu ve batı olmak üzere güç bölünmesi yaşayan Roma İmparatorluğu , ikincisi uzak doğuda olan ve bir asır sonra Orta Asya içlerine kadar askeri nüfuz edecek Çin İmparatorluğu ve üçüncü güç ise Kuzey Afrika , Mısır- Suriye- Filistin gibi bir coğrafyayı Romalılar’dan alan , Irak-Yemen-İran- Pers Körfezi ve Afganistan’a hakim Sasani Devletine son vererek bu coğrafyayı ele geçiren Hilafet İslam’ının  Devletini ele geçiren Emevi Monarşisi dolayısıyla Emevi İmparatorluğudur.

Bu üç güç içinde en zinde olan , askeri ve ekonomik bir  süper güç halinde olan devlet ise Emevi İmparatorluğudur. Öyle ki bu devlet bir yandan Kıbrıs’ı alarak Akdeniz Ticaretine , Konstantin’i almak isteyerek  ise Doğu Roma’nın sonunu getirmek isteyen ve Hristiyanlık  öncesi Roma’nın barbar ve hunhar sistemine namzet olmuş bir devlettir.

Bu eski Roma’nın timsali devletin kurucusu Ebu Süfyan ve Muaviye’dir. Ve bu baba-oğul öldüklerinde ise geriye Fas’tan Afganistan’a , bugün 20 küsur devletin ve 375 milyon nüfusun yaşadığı , 10 milyon km2’den fazla bir alanı kapsayan uçsuz bucaksız coğrafyayı Yezid’e miras bırakmışlardı.

Şam’da kilise mimarisinden esinlenerek ilk camiyi inşa eden , Bizans-Roma-Sasani devlet geleneği üzerine devlet bürokrasisini kuran ve güçlü paralı orduları ile bir güç olan bu yapıyı tehdit eden tek olgu ise ; Muhammed Mustafa’nın torunu , Aliyel Murteza ve Fatima’tül Zehranın oğlu İmam Hüseyin varlığı ve varlığının o zamanın dünyasının süper gücüne  “biat” etmemesiydi.

Eski süper güç Doğu Roma’nın dahi vergi verdiği,   Şam’da ki Emevi Tahtına , hiçbir ordusu olmayan bir kişi direniyordu ; İmam Hüseyin

İmam Hüseyin’e ne miras olarak ülkeler, şehirler kalmıştı ne ordular kalmıştı ne de ağzına kadar  dolu hazine odaları.

İmam Hüseyin’e miras kalan ise dedesi Mustafa ve babası Murteza’nın Adalet, Hürriyet ve Tevhid bayrağıydı . Çünkü fetih/işgal hareketleri ile büyüyen Emevi Devletinde Mustafa’nın dini ters yüz edilmiş , Arap olmayan halklar köleleştirilmiş , Sosyal Adalet talepleri Ebu Zerr gibi çöle sürgün edilip- katledilmiş ,  bağnazlık ve cehalet para ile örgütlenerek Ali ve Ailesine karşı saldırıya geçirilmiş ve Haydar-ı Kerrar şehid edilmiş , Hasan yalnız bırakılmış ve zehirletilmiş  , Ali’nin tüm dostları ya katledilmiş ya sürgün edilmiş , Kur’an savaş meydanlarında hile aracı yapılmış , camiilerde Ali’ye her namaz öncesi “ lahnet” zorunluluğu getirilmiş ve zindanlar Ali yanlıları ile doldurulmuştu.

Takvim , Miladi 680 senesinin,  Kameri Muharrem Ayının 10’una geldiğinde İmam Hüseyin’in karşı karşıya kaldığı ortam bu ve karşısında ki güç ise o zamanın en güçlü devletiydi.

 

Hüseyin’in önünde iki seçenek vardı Ya “ biat edip” , Hakk’a İkrarından dönecek , Mustafa ve Murteza’nın dinini Emevi Dini olmasına razı olup , Siyasal İslam’ın bir kulu olacak ya da  “biat etmeyip “  zalim bir hükümdara, zülumat dolu  bir rejime, necis bir inanca ve Siyasal İslam’ın mimarlarına karşı Mustafa ve Murteza’nın “ Adalet, Hürriyet ve Tevhid” bayrağını dalgalandıracaktı.

İmam Hüseyin , ikinci seçeneği seçti ve Hak-Hakikat- Adalet için kendisini “ kurban” eyledi. “ Biat Etmedi “ , biat etmemesinin karşılığı kundaktaki çocuğundan kardeşlerine , yeğenlerine , dostlarına kadar 72 azizin şehid olması oldu. Emevi Rejimi , bu katliam ile rejimin sağlamlaşacağını sandı ama Kerbela Katliamı , İmam Ali’nin İmam Hüseyin’in taliplerinin sayısını arttırdı  ve 750 yılında “ İmam Hüseyin için isyan bayrağını açan “  Ebu Müslim Horasani , Horasan’dan Şam’a kadar Emevi Ordularını Spartaküs’ün Roma Ordularını alt etmesi gibi , alt edip Şam Tahtını Emevi Hanedanının başına geçirdi ve İmam Hüseyin ve Yol Azizlerinin katlinden sadece 70 sene sonra ne dünyanın süper gücünden ne de tahtından eser kaldı . Ve Tarih bir kez daha Hak-Hakikat-Hürriyet-Adalet için direnen ve hayatını feda edenlerin , ebediyete kadar hatırlanacağını , riyasız inancın düşmanlarının ise her defasında yok olacağını,  bizlere Mekteb-i Kerbela’da  öğretmiş oldu.

Ve tarih bize şunu da öğretiyor ki ;  Kerbela’yı idrak etmeyip , Kerbela’yı “ bir kabile savaşı” görmek isteyenler , Kerbela’ya karşı “üç maymunu oynayanlar”  ise İsa Nebiyi Çarmıha geren , Ali’nin başına pusuda bekleyip kılıç vuran , Hasan’ı zehirleyen ve zehirleten , Kerbela’da kundaktaki bebeği okla katleden kişilerin necis ruhlarının günümüz taşıyıcıları olarak her Muharrem’de davul ve zurna çalıp Ali’ye sevdalı gönüllerin birliğini bozmak istiyor. Bu nedenledir ki Mah-ı Muharrem dolayısıyla Nefs-i Mekteb-i Kerbela’da talebe olanlar her zamankinden daha fazla Yek Vücut olmalı ve Emevinin günümüz temsilcisi  Vahabi-Sol Vahabi oyunlarını bozmalı diyerek…..

 

Mekteb-i Kerbela’da Aşk-ı Hak u Hakikat ile Kalın diyorum…

Muharremin beşinde Dersim’de