Ses tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi;

Pandemi ile mücadelenin en yaşamsal aracı olan aşıların yanındayız! Aşılar, günümüzde tıp alanında kullanılan en güvenli, en etkili tıbbi uygulamalardır. Aşı uygulamasında bireyin hak ve özgürlükleri ile kamu sağlığının gerekleri çelişmez, aynı yöndedir. Aşı karşıtı propaganda ve uygulamaların tarihi neredeyse aşılamanın tarihi kadar eskidir. Aşılama tarihinde ilk uygulamalar bireyi koruma amaçlı da olsa, daha sonra toplumsal bağışıklık kavramı gelişmiş ve yeterli sayıda bireyin aşılanması ile toplumsal bağışıklığın sağlanması ve böylece çeşitli nedenlerle aşılanamayan kişilerin de korunabileceği anlaşılmıştır. Aşılama oranlarının belli düzeylere çıkarılması ile çiçek hastalığı yeryüzünden silinmiş, çocuk felci hastalığında da sona yaklaşılmıştır. COVID-19 pandemisinde de güvenli ve etkili aşılar ile yapılacak yaygın aşılamanın, salgını kontrol altına almaya katkı sağlayacağı açıktır. Bu nedenle artık günümüzde aşılamayı hem bireysel hem de toplumsal bir uygulama olarak ele almak gerekmektedir. Bu durumda hem toplumsal yarar hem de hak ve sorumluluklar açısından bütüncül olarak değerlendirilmelidir. İlk COVID-19 hastasının resmi olarak 11 Mart 2020 tarihinde açıklandığı günden beri Sağlık Bakanlığı’nın veri paylaşımları şeffaf olmamıştır. Pandemi nedeniyle bugüne kadar on binlerce yurttaşımız ve yüzlerce sağlık çalışanımız yaşamını kaybetmiştir. . Toplum bağışıklığının sağlanabilmesi için %80 etkili olan bir aşıda, toplumun en az %75’ının aşılanması gerekmektedir. Daha düşük düzeyde etkili aşılar için ise tüm toplumun aşılanmasının gerektiği ifade edilmektedir. Bu değerlendirme ışığında Türkiye’de uygulanacağı söylenen aşının toplum bağışıklığı sağlaması için 6 ay içerisinde yaklaşık 120 milyon doz uygulanması gerekmektedir. Ancak aşılama programı tüm ayrıntılarıyla açıklanmadığı gibi geldiği ve geleceği belirtilen aşı dozlarının bu sayıya yaklaşması dahi mümkün görünmemektedir. Sağlık Bakanlığı’nın gerçekçi ve toplum bağışıklığını sağlayacak bir aşı programını kamuoyuyla paylaşmasının güven ilişkisinin bir parçası olduğu açıktır. Aksi halde bulaş hızı yüksek olan korana virüsünün yaygınlaşması hızlanmakta ve önlenebilir ölümlerin önüne geçilmeyecektir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin en önemli aracı bugün başlayan aşılamanın, COVID-19’a bağlı ağır hastalık, yurttaş ve sağlık çalışanlarının ölümleri azaltacağını düşünüyoruz. Sağlık meslek örgütleri olarak öncelikle ve bir kez daha vurgulamak isteriz: Aşı tüm canlılar için hayat kurtaran ortak bir değerdir. Aşılamalarla her yıl yaklaşık üç milyon insan yaşama tutunmaktadır. COVID-19 pandemisinde de güvenli ve etkili aşılar ile yapılacak yaygın aşılamanın, salgını kontrol altına almaya katkı sağlayacağı açıktır. Sağlık Bakanlığı ve ilgili mercilerin koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında aşılama hizmetlerine talep yaratma, bu talebi karşılama ve sürdürülebilirliği sağlama sorumluluğu vardır. Sağlık Bakanlığı bilimsel veriler ışığında aşılar ile ilgili toplumu bilgilendirmeli, insanların kuşkularını gideren doyurucu açıklamalar yapmalıdır. Sağlık Bakanlığı, aşı ile ilgili hukuksal süreçlerin çözümü için toplum (kamu) adına taraf olmalıdır. Türkiye’de uygulanmaya başlanan ve uygulanması planlanan aşıların etkilik ve güvenlilik verileri şefaf biçimde paylaşılmalıdır. Bugün itibari ile ülkemizde resmi verilere göre 1 yıllık süreç içerisinde 372 sağlık emekçisi hayatını kaybetti. 200 bine yakın sağlık emekçisi enfekte oldu. Uluslararası platformda da tartışmalı olarak kabul edilen resmi rakamlara göre vaka sayısı 2 milyon 822 bine yaklaşırken toplam can kaybı 29 bin 227 kişiye yükseldi. Sağlık ve sosyal hizmet alanındaki emek ve meslek örgütleri olarak, pandeminin kontrol altına alınabilmesi, hızının kesilmesi ve en nihayetinde önlenebilmesi için, sürekli uyarı ve önerilerde bulunduk. Bu uyarı ve önerilerimizi, bilimsel verilere, istatistiklere, raporlar ve incelemelere dayandırdık. Sağlık hizmetlerinin sunumunda olduğu kadar, karar alma süreçlerinde de işin sahiplerinin, örgütleri aracılıyla bulunması gerektiğini dile getirdik. Ek ücret talebi ve katkı katılım payları ile her ne kadar tam tersi iddia edilse de sağlık hizmetlerini kamu hizmeti olmaktan çıkaran sağlık sisteminin, pandemi ile mücadele de nasıl sınıfta kaldığına üzülerek tanık olduk. Özellikle pandeminin yarattığı sosyal koşullardan ve tetiklediği ekonomik sorunlardan dramatik bir şekilde etkilenen halk, sağlık hizmetine ulaşmakta büyük zorluklar yaşadı, yaşamaya devam ediyor. Pandemiden korunmanın yolu olarak gösterilen maske-mesafe-hijyen üçlüsü, pandeminin ilk zamanlarında devlet tarafından tedarik edilemeyen ve halka ulaştırılamayan, halkın karaborsadan ulaştığı maskelerle akıllarda kaldı. Şimdilerde bu sorun giderilmiş olsa da bizzat Sağlık Bakanı ve devlet yetkilileri tarafından mesafe kuralının bozuluyor olmasına şahit oluyoruz. Bütün bu ihmalkârlık ve ihlallerin faturasını ise ekonomik kriz ile baş etmeye çalışan halk ödedi, ödemeye devam ediyor. Sağlık çalışanları ise bitmek bilmeyen, beyhude bir çabanın içeresinde yorgunluk ve imkânsızlıklardan bitap düşmüş durumda, pandemi ile savaşmaya devam ediyor. Sağlık Emekçilerinin İzin Ve İstifası Bile Yasaklandı Sağlık çalışanları salgından yeterince korunmamış, izin kullanmaları yasaklanarak dinlenme hakları ihlal edilmiş, istifaları yasaklanmış, emeklerinin karşılığı ödenmemiş. İzin ve istifa yasaklarına karşı sendikamızın açtığı dava devam etmektedir. Sosyal Hizmet Çalışanları Ek Ödeme Ve Aşıdan Muaf Tutuldu Sosyal hizmet çalışanları 14 gün boyunca kurumlarından ayrılmayacak şekilde çalıştırılmış, ek ödemelerden ve aşılanmadan muaf tutulmuşlardır. Sendikal faaliyetlerden kaynaklı 6 sağlık çalışanı açığa alınmış, onlarcasının görev yeri değiştirilmiştir. Pandeminin 1. Yılında, Sağlık emek ve meslek örgütleri olarak; Pandeminin başından bu yana yaşamını kaybeden yurttaşlarımızın yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Yitirdiğimiz tüm sağlık çalışanlarını bir kez daha saygıyla anıyoruz. Tükenmememiz için, ölmememiz için yılın değil iktidarın zihniyetinin değişmesi gerektiğini biliyoruz. Tüm halkımıza ve meslektaşlarımıza, haklarımızı alıncaya kadar mücadeleye devam edeceğimize söz veriyoruz. Sağlık haftasında yitirdiğimiz mesai arkadaşlarımız ve yurttaşlarımızı, yüreğimizde hissederek taleplerimizi haykırmaya devam ediyoruz. TALEPLERİMİZ COVID- 19’un meslek hastalığı sayılması, Şiddet, mobbing ve baskıların son bulması, Performans, ek ödeme değil, yoksulluk sınırı üzerinde, emekliliğe yansıyan temel ücret, 3600’dan başlatılmak üzere ek göstergelerin kademeli olarak arttırılması, Fiili hizmet zammı, OECD ortalamasında kadrolu güvenceli personel istihdamının yapılması, Haklarında kesinleşmiş yargı karar bulunmayan ihraç sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin derhal göreve başlatılması, Halk olarak sağlık hizmeti için ödediğimiz katkı katılım payları ve ilave ücretlerin kaldırılması, vergi diliminin sabitlenmesi ve vergi yükünün azaltılması, Sağlık ve sosyal hizmetlerin planlanmasından sunumuna kadar alanda çalışan emekçiler ile hizmet alan halkımız karar alma süreçlerine dahil edilmelidir. Bu dahiliyet; sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin örgütleri aracılığıyla, halkında merkezde siyasi partiler, yerellerde ise yerel yönetimler, muhtarlıklar, örgütlü yapılar ve siyasi partiler aracılığıyla gerçekleştirilebilir. 1 Mart itibari ile normalleşmeye gidilen süreçte ilimizde de vaka sayıları % 100 artış göstermekte olup,1 Mart öncesi 100 binde 26 olan vaka ortalamamız son haftalarda 100 binde 47.olarak tespit edilmiştir. Şuan için sarı renkten turuncu renk olan riskli kategoriye geçme süreci ile sınır da olduğumuzu belirtmek istiyoruz. “Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber ya hiçbirimiz!” Sözü bugüne en uygun yol gösterici sözdür. Bu nedenle iş kolundaki emekçilerin örgütleri olarak bizler, bir araya gelerek birlikte haklarımız için mücadele ediyoruz.