Hassas kabul edilen bazı konularla ilgili, uzun bir süreden beri bir yazı kaleme alıp en geniş kesimlerle paylaşmak istedim.  Kısmen öteleme tembelliğim, kısmen de alacağım tepkiler nedeni ile erteledim.

       Korana salgını nedeni ile eve kapanınca nihayet yazmaya karar verdim. Hepimizin de haberdar olduğu, Cuma ve diğer vakit namazları camiler yerine evde kılınacak, toplu ibadetler yapılmayacak, cenaze törenleri az, sınırlı sayıda kişi ile ve belli mesafelerde saf tutularak cenaze namazı kılınacak. Bunun üzerine bir twitter atarak, İnsanlar yeter ki Ahlaklı olsunlar ve Ahlak kurallarına göre hareket etsinler, Allah’a her yerde ulaşabilirler ve ibadetin özü olan Dua’yı her mekânda ve zamanda yapabilirler. Cami, Kilise, Cem Evi vb. toplu ibadetlerin yapıldığı tüm alanlar dışında da Allah bizleri görür ve duyar. Biz Allah’ı görmeyiz ancak birileri ya da başkaları bizleri görsün, duysun diye ille de desin’lere göre hareket ederiz. Evimizde, işyerimizde, açık alanlarda yapacağımız ibadetlerle bizde veya dünyamızda bir değişiklik oluyor mu? Olmadığı bu evden çıkmama döneminde görüldü. O zaman korkmanın gereği yok, Korona virüsü ve korkusu aynı zamanda bazı tabuları bizim yerimize yıktı.

       Asıl anlatmak istediğim, Alevi inancında olmayan veya yapılanlar kadar abartılı olmayan inançsal davranışlardır. Elli yaş ve üstü olanlar, Örf, adet ve geleneklerimizi ve Baba, Dede’den intikal eden inançlarımızı aşağı yukarı hatırlarlar.

       Bir yakınımız öldüğünde, o gece yatağında tutulur, yakınları sabaha kadar ağıtlar yakardı. Diğer gün İki büyük bakır kazanda su kaynatılır, musalla taşı veya unun yerine geçen düğen tahtaları üzerinde yıkanıp yedi kefen ile kefenlendikten sonra evin önünde cenaze namazı kılınıp, tabut içinde mezarlığa doğru omuzlar üzerinde taşınırdı. Ev ile mezar arasında yolun ortası bir yerde, tabut yönü kıbleye doğru yere konularak, cenaze namazına devam edilirdi. Mezara gelindiğinde tabut mezara konulmadan mezarın başında cenaze namazının son kısmı tamamlandıktan sonra toprağa verilirdi. Köye dönüldüğünde Cenaze sahipleri, kazma kürek hakkı denilen genellikle yöresel yemeklerimizden olan Şir ya da Zirâfet yağlı yemek ikramında bulunurlardı. Üç gün sonra benzer yemekler veya bir davar kesilerek yapılan etli yemek, komşular çağrılarak üç günlük hayır yemeği verilirdi. Her gece evde pişirilen yemek kırk gün boyunca her defasında bir komşuya verilirdi. Dört hafta veya kırk gün sonra da Cenaze sahiplerinin kendi ekonomik gücüne göre kestikleri iki-üç davarı, eti haşlamalar büyüklüğünde pişirerek yufka ekmeğe sarılır, bunun yanında yağlı tava ekmekleri pişirilerek kırkıncı günkü mezar ziyaretinde gelenlere ikram edilirdi. (Kırkı çıkarma mezar ziyaretlerinde bu gelenek halen devam etmektedir.)

       Gelelim günümüze ve bir karşılaştırma yapalım. Ölümüz,( evde ölmüş olsa dahi) en kısa zamanda Hastane, yâda Cem Evi morguna kaldırılır. Cenaze namazları Cem evinde, farklı hocaların farklı cenaze namazı kılma tarzları yanında, zengin fakir ayırımı yapılırcasına kimisine uzun uzadıya, kimisine en kısa şekilde cenaze namazı kılınır, bu durum çok insanın dikkatinin çekmektedir. Oysa cenaze namazının, inancımıza göre aynı dualar ve aynı zamanla sınırlı olması gerekir. Yapılacak olan Ölen kişi için o an orda bulunan cemaatten helallik istenmesidir. Gerisi, Tanrının huzuruna çıkacak kul ile onun arasındadır. Günahkâr olan biri öldüğünde cemaat razıyız demekle, Allah tarafından günahları affedilmez. Buna inanmak saflıktır, kendi kendimizi kandırmaktır. Rızalığın anlamı, alacak vereceklerimden ve duyduğum öfkeden küskünlükten vaz geçiyorum, (kul hakkı) gerisi Allah’ın takdirine kalmış. Cenaze namazından sonra direkt mezarlığa doğru yol alınır ve genellikle tabutla mezara gömülür. Gömülme sırasında Hoca Kuran’dan ayetler okur ve defin işlemi biter. Kazma kürek hakkı geleneklerden farklı ya mezar başında ya da cem evinde yemek verilerek yapılır.

       Gelelim üç günlüğe; Asıl üzerinde durmak istediğim konu budur. Neden mi? İnanç ve geleneğimizdekinden farklı bir uygulama. Evinden cenaze çıktığı için yasta olan, manevi en mağdur aileyi ikinci kez mağdur etme. Üçüncü günde Cem Evinde veya lokantada yüzlerce kişi ağırlanarak misafir muamelesi ile kapıda karşılama, yemek servisi yapma, yemek yetecek mi yetmeyecek mi kaygısı yaşama ve gelenleri kapıda uğurlama. Bu uygulamayı inancımızın bir parçasıymış gibi önerenler, savunanlar her kimler iseler, bilin ki kişisel arzularının karşılanması ve bu alanda ekonomik rant etme duygularıdır. Matemli olan her kesin yaşadığı duygular aynıdır. Peki, ekonomik gücü olmadığı halde, bu sanki ölüye karşı yerine getirilmesi gereken zorunlu görevmiş gibi borç, harç ve kredi ile bu sorumluluğu yerine getirme sonrası insanların içine düştüğü ekonomik çaresizliğin adına ne demeli. Zenginler ille de yemek veriyorlarsa, ölen kişi yemek yemediğine göre bir başka zamanda öncelikle fakirlere olmak üzere başka zaman ziyafet çeksinler. Yemeğe verecekleri o parayla yüzlerce öğrenciye burs versinler. Fakirlere her zaman yardım etsinler.

       Dinimiz, inancımız adına Cem Evinde görev yapan tüm Dedeler, bu konuda başta kendi yanlışlarından olmak üzere başkalarını da bu yanlışlardan caydırmalıdırlar. Üç günlük ve kırkı çıkarmak üzere mezara gitme sırasındaki israfa ve mağduriyete son verilmelidir.

       Dersimli tüm vatandaşlara sesleniyorum, yanlış uygulamalara karşı çıkın ve terk edin, PAYLAŞIN bu konuda sizin hanenize yazılacak tüm günahlar, Hıdır Mercan’ın olsun. 

       Korona nedeni ile aylarca yerine getiremeyeceğimiz gereksiz ve yanlış inançlara rağmen, Cennete-Cehenneme gideceğimiz yer, her neresi ise oraya yine gideriz.  İNANIN ve yanlış TABULARI BİRER BİRER YIKALIM.                                     

Hıdır MERCAN-Tunceli- Mart 2020