Neşet abim aradı beni. İnşaat mühendisi. Denizlerin okul arkadaşı. Daha önce beraber çalışmıştık. “Aydın, oğlumu yurda yerleştirdim ama pek memnun değil.” Buyur abi dedim. “Dinci gruplar oğluma baskı yapıyor. Namaz kıl, kitap okuma çalışmalarına katıl şeklinde baskılar. Oğlumu baskı altına almaya çalışıyorlar. Yurtlarda durum pek iyi değil” dedi.  
Biliyorum abi dedim. “Sen İzmir’desin bana yardımcı ol” dedi. Olayım ama ben İzmir merkezde değilim. “Olsun İzmir’desin ya” dedi. 
İzmir’de oturan arkadaşım Ferit’i aradım. Durumu izah ettim. “Gelsin” dedi. Tamam dedim ama içim rahat değil biliyorum bu yobazların ne yapmak istediklerini.
Neşet abi, “Sınavalar var bitsin ararım seni” dedi. Aradan 20 gün kadar zaman geçti. Neşet abi tekrar aradı. Gelsin dedim. Hatta sen de gel dedim. “Yarın geleceğim” dedi. Bir gün sonra sıkı telefon trafiğinden sonra İzmir’de buluştuk. Yer Konak Saat Kulesi. İlk ben ordaydım. Neşet abiyi aradım oğlun da gelecek mi dedim. “Yanımda” dedi.
Ben en yakınlarda olan bir kafeye oturup bir bira içtim. Biram daha bitmeden Aydın, “Saat kulesinin altındayım” dedi. Biramı son dip yudumladım. Saat kulesinin dibinde buluştuk. Bu arada arkadaşım Ferit’i aradım o da gelecek buluşacaktık. Onu aradım “Kızlar Ağası İş hanındayım gelin” dedi. Biliyordum ama tam yerini hatırlamıyordum. “Konum atayım” dedi gerek yok bulurum dedim. Epeyce ilerledim ama net olarak bilmiyordum. Sora sora bulduk. Bir kahvehanede buluştuk. Arkadaşım Ferit, “Burası bizim Dersimlilerin” deyince daha da rahat oldum. Sinan harap durumda. Anlıyorum. Gelsin çay gitsin çay derken üçer çay içmişiz. Toplam on iki çay. Ferit arkadaş bir çok yeri aradı. Ben de tabi ki. Telefon trafiği. Ferit arkadaş telefon ve internetle haşır neşir bir arkadaş. Neşet abi ise adeta bize yalvarır gibi bakıyor. Ferit, “Ben gerekeni yaptım. Özel bir eve verelim. Bu yobazlardan uzak olsun yeter” dedi. Ne oldu dedi. “Bekliyoruz” dedi Ferit. 
Ferit, hesap ödemeye kalkıştı olmaz ben öderim derken Neşet abi ben öderim deyip öne atladı. Fazla tutmadı 30 lira bir hesap. Neşet abi bırakmadı, ödedi. Ayrıldık ama Sinan yurda gidecek ama sanki idama giden mahkum gibi.
Neşet abiyi eve davet ettim ama gelmedi. “Oğluma yakın olmak istiyorum” dedi. Basmane’de ucuz otel aradık. Uç kısımlarda kliması arızalı tek kişilik bir oda bulduk. Oğlu ayrı sıkıntı. Babası ayrı sıkıntı içinde.
Neşet abimi otele yerleştirip ayrıldım. Ayrıldım ama aklım onlarda. Eve geldiğimde saat akşam 8’di. Yorgun argın karmaşık duygularla uyudum. Gece saat 3.45’te uyandım mesajlara baktım. Yok. tekrar uyumaya çalıştım ama uyuyamadım. Bu arada bir mesaj geldi. Fikret mesaj atmış. “Ev bulundu bir kişi kalıyormuş. İkinci kişi aranıyor.” Üzerimden ağır bir yük alındı, sevindim.  Bilgisayarımı açtım ama sabah daha çok erken. Kimseyi arayamazdım. Sabah 7’de Neşet abiyi aradım. Ev bulundu dedim. Sevindi sevindi ama ben pek fazla sevinmedim. Garantisi var mıydı?
Sabah 9’da tekrar aradım Neşet abiyi. Fikret’in verdiği numarayı verdim. Aramış ulaşamamış. Üzüldüm. 
Bir saat sonra ben aradım bu numarayı. Cevap verdi. “Evet, onlar aradı anlaştık” dedi. Sevindim. Gel dedi gel beni yalnız bırakma dedi.
 Gelip ne halt edeceğim. Git görüş dedim. Gitmiş ve görüşmüşler. 500 TL aylıkla iki kişi kalıyorlar. Neşet abi sevinçle evine giderken saat başı beni arayıp teşekkür etti. Fikret arkadaşın telefonunu istedi. Yolladım. “Ona da teşekkür edeceğim” dedi. O esnada bir haber gözüme ilişti. Elazığ’da tarikat yurdunda kalan bir tıp öğrencisi Enes Kara intihar etti. 
Sinan’ı kurtardık sanırım. 
Aydın COŞKUN 
İZMİR/ ALİAĞA