Covid 19 salgınının yaratmış olduğu ekonomik ve sosyal tahribatlar, etkilenenleri günü ve geleceği kurtarma arayışlarına zorlamaktadır.

       Kentlerin oluşumu gelişimi, İnsan ve kaynakları ile paralel olarak arz talep ilişkisi ekseninde gelişmekte ve büyümektedir.

       Coğrafyamızın fiziki konumu itibarı ile kentimizin sahip olduğu güzellikler çokça yerleri kıskandıracak düzeyde olmakla birlikte birçok yaşamsal avantajlardan da yoksun bir yapıya sahiptir. Geçmişten bu yana siyasi otoritenin bölgemiz ile ilgili haksız ve yetersiz uygulamaları göçlere sebebiyet vererek gelişme yerine duraklama hatta gerilemeye neden olmuştur. Son altmış, yetmiş yıllık süreci yaşayanlar bu savın bizzat tanığıdırlar. 1960’lı yıllarda iki yüz bine yakın olan nüfusumuz, 1980 sonrası, kenti besleyen köylerin tamamen boşalması sonucu gelişmişlikte erozyona uğrayan kent ve ilçelerimiz bir bütün olarak göç vere vere bu gün nüfusu seksen binlere kadar gerilemiştir ve halen erozyon devam etmektedir.

       Bir İlçe büyüklüğündeki kentimizdeki işyerlerinin sayısının nüfus sayısına göre fazla olmasının nedeni, insanların çalışabilecekleri, geçimlerini sağlayabilecekleri başka istihdam alanlarının olamayışından kaynaklanmaktadır.  Var olan pasta, olması gerekenden fazla kişi tarafından paylaşınca hiç biri de yaptığı iş ve kazançtan mutluluk duymamaktadır. Hele hele covid 19 salgınının yaratmış olduğu tehlike karşısında alınan önlemler ve yaşanan kaygılar bu kesimleri daha da çıkmaza sokarak, ne yapmalıyım arayışlarına itmiştir.

       Edindiğim bilgilere göre bu arayışlardan bir kısım kahve, kefe, kafeterya, lokanta vb. iş yerleri sahiplerinin,  alkol ruhsatı alma talebinde bulunarak iş değişikliğine gitme konusunda Belediye ye başvuruda bulunmuşlar ve konu meclisin gündemindedir.

       Halkın iradesi sonucu seçim ile belirlemiş Belediyemize, hukuk devre dışı bırakılarak atanmış olan Kayyumun, hesap verirlilik ve şeffaflıktan uzak anlayışını kabul etmeyip eleştirmemize rağmen; görevi süresince Atatürk, Moğultay ve Alibaba mahallelerinin Munzur ırmağının geçtiği iki yakadaki bataklık ve balçık konumundaki alanlar iki yıl gibi kısa bir süre içinde park, spor alanları, yürüyüş yolları, lokal, yüzme havuzu, lunapark, çocuk parkları, büfe ve yeşil alan gibi kamusal hizmet alanlarına dönüştürülmüş ve bu statü kapsamında (şeffaflıktan uzak bir anlayışla olsa da) on yılığına kiraya verilmişler. Bataklıktan kurtulan bu görünüm şehrin çehresini değiştirmiş herkeste memnuniyet yaratmıştır. O günkü sözleşme ve ihale koşullarıyla kiralayanların değişiklik talepleri kabul edilemez haksızlık ve fırsatçılıktır. Zaten merkez ve her iki vadi boyunca yeterince alkol kullanma izni olan mekân mevcuttur. Buraların sayısı fazla olmakla birlikte yasal olarak dokunulamaz ve kazanılmış haklardır.

        Oysa sözünü ettiğim bu kamusal alanların ve şehir merkezinde yeni, yeni mekânların da içkili mekânlara dönüştürülme talebinin değerlendirmeye tabii tutulması, bu günkü mevcut yönetiminin üzerinde çok, çok düşünmesi gerekli bir konudur.

       Niçin çok önemli konudur? İnsanlarımızın gidip keyifle çay-kahve içecekleri alanların sayısı azalacak hatta yok olacaktır. Adım başı alkollü alanlara insanlar ne kadar mesafeli durmaya çalışsa da zaman içinde zorunlu veya meraktan gidenlerin sayısı artacak ve yavaş yavaş bağımlılığa dönüşecektir. Bununla kalınacak mı hayır, mevcut yerler kendi aralarında, var olan küçük pastadan daha fazla pay kapma yarışı ve rekabeti içinde olacaklar. Geçmişte olduğu gibi, çalıştırılacak elemanların cinsiyeti,(milliyeti) çalışma ve çalıştırılma koşullarındaki ahlaki yozlaşma bu iş yerlerinde kavga ve cinayetlerle sınırlı kalmayıp evdeki çalak-çocuğun beslenme, sağlık, eğitim, kira ve diğer giderlerin akacağı alanlar olmasına sebebiyet verecek, boşanmalar,  yıkılan yuvalar ve gün be gün sağlıklı yaşamın tükenmesi. Geçmişte küçük de olsa bunların örneklerine tanık olduk, hatta bu uygunsuzluklara karşı muhalefet edenlerin de bedel ödedikleri unutulmamalıdır. Bu işe heveslenenlerinde,  umduklarını bulamadıklarını anlayınca da işin işten geçtiğini,  sonradan anlamalarının bir fayda sağlamayacağını, buna müsaade edenlerin de öngörüsüzlüğü nedeni ile siyasi bedel ödeyeceği muhakkaktır.

       Bu kentte yaşayan bir birey olarak; tüm Siyasi Partilere, STK’lara, duyarlı esnaflarımıza, çevrecilere, annelere ve çocuklara, dünyanın dört bir yanında yaşayan Dersimlilere sesleniyorum; susmayın demokratik ve yasal seslerinizi derhal yükseltin.

       Doyumsuzluk iştahı içinde olup, Belediye ve İl Özel İdaresine baskı uygulayarak nerede bir yeşil ve kamusal alan var ise orayı da hanelerine dâhil etmek isteyenler, lütfen bu kentte yaşayan insanların rahat ve sağlıklı nefes alacak yeşil alanlara, çocuklarımızın Lunapark ve diğer park mekânlarına, yaşlılarımızın bir ağacın gölgesindeki bankta oturacak alanlarına, kadınlarımızın rahat yürüyüş yaptıkları yollara ve çevrelerine Allah rızası için dokunmayın.

     Yaptınız yada yapacağınız için değil, OLA ki; Yerelde İktidara gelmek için toplumun her alandaki hak ve menfaatlerinin savunucusu ve koruyucusu olacağı taahhüdünde bulunarak bu gün Başkanlık koltuğunda oturan Sayın Başkan ve Sayın Meclis üyeleri, Encümen yetkili Müdürler, hiçbir mazeret sizleri haklı çıkarmayacaktır. Sakın ha! Kentte, seksen bir il ve Dünyanın neresinde olursanız olun, realitenin karşısında popülizmin mumu gibi eriyip, eriyip yok olup söneceksiniz.

       Yok, olacak değer ve kazanımlarımızı, pişmanlıklarla asla telafi edemeyiz.

       Alkol zaruri ihtiyaç değil zevk içindir, arzulayan istediği alkol ve mekânı fevkalade bulabilir. Dersim’i alkol cenneti yapma yerine, doğallığı, inancı, kültürü ile koruyun ve kollayın. Dersim temel ihtiyaçlardan da öte TEMEL’dir, yok ederseniz bir daha asla bulamazsınız.

       Bazı bireysel menfaatlerin hedefi olsam da, dilden dile, gönülden gönüle yapacağınız paylaşımlarınızla, atılacak yanlış adımların önüne geçtiğimizde,  bu kentte azınlık olan ONLAR da dahil, mutlu yaşayanlar ile yaşayacaklar ve herkes kazanacaktır.

Hıdır MERCAN–13.11.2020-Tunceli