ERCAN TOPAÇ

Yıllardır yapımı düşünülen baraj ve HES’lere karşı verilen hukuksal ve toplumsal mücadele Munzur Vadisi Milli Parkı’nın kurtuluş umutlarını arttırdı. Geçtiğimiz günlerde Danıştay 10. Dairesi, Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapımı düşünülen baraj ve HES’lere ilişkin bütünlüklü Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci işletilmeden üstün kamu yararı kararı alınamayacağına oy birliğiyle karar vermişti.

Bakanlık ve ilgili şirketlerin karar düzeltme talebi; Danıştay 10. Dairesi tarafından reddedilirken, kararın diğer milli parklar için de emsal teşkil edeceği kaydedilmişti.

Peki, yıllardır verilen bu mücadelelere rağmen Munzur Vadisi Milli Parkı kurtuldu diyebilir miyiz? Bu soruya cevabımız ne yazık ki hayır. Çünkü Munzur’u şimdilerde tehdit eden başka unsurlar var.

Bu tehdit unsurlarını ve yapılmasını gerekenleri yıllardır baraj ve HES’lere karşı hukuk mücadelesi yürüten Baro Başkanı Avukat Barış Yıldırım ile konuştuk.

MUNZUR’U BEKLEYEN TEHLİKE

Munzur Vadisi’nin 1971 yılında Bakanlar Kurulu tarafından 42 bin hektarlık bölümünün milli park olarak ilan edildiğini belirten Tunceli Barosu Başkanı Avukat Barış Yıldırım, “Milli parkın en önemli kaynak değerlerinden biri Munzur Gözeleri’nden doğarak Munzur Vadisi boyunca Ovacık karayolunu takiben akan Munzur Suyu. Hali hazırda özellikle su kıyılarında milli parklar yasasına ve yönetmeliğine aykırı şekilde fazla bir ekolojik zarar veriliyor. Şöyle ki bölgeye milli park olmasına rağmen çok kontrolsüz bir şekilde girildiği gibi milli parkın çeşitli sahalarında mesire alanı olarak ayrılmamış olmasına karşın kolaylıkla ateş yakılarak piknik yapılıyor. Su havzası boyunca neredeyse her noktada balık avcılığı yapılıyor. Maalesef piknik sonrası piknikçiler çöplerini bölgede bırakıyorlar. Bunların hepsi milli parklar kanununa aykırı” dedi.

2873 sayılı Milli Parklar Yasası’nın 14. Maddesine atıfta bulunan Yıldırım, “Bu kanun kapsamına giren yerlerde; tabii ve ekolojik denge ve tabii ekosistem değeri bozulamaz. Yaban hayatı tahrip edilemez. Bu sahaların özelliklerinin kaybolmasına veya değiştirilmesine sebep olan veya olabilecek her türlü müdahaleler ile toprak, su ve hava kirlenmesi ve benzeri çevre sorunları yaratacak iş ve işlemler yapılamaz. Tabii dengeyi bozacak her türlü orman ürünleri üretimi, avlanma ve otlatma yapılamaz. Bunlar milli parklar mevzuatına göre yasaklanmış fillerdir” diye konuştu.

MUNZUR VADİSİ MİLLİ PARKI, ENDEMİZM POTANSİYELİ AÇISINDAN TÜRKİYE’NİN EN İYİSİ

Türkiye’de 43 milli park bulunduğunu hatırlatan Avukat Barış Yıldırım, “Bu milli parklardan endemizm potansiyeli açısından en yüksek orana sahip olan milli park Munzur Vadisi Milli Parkı’dır. Şu ana kadar Munzur Havzası’nda saptanmış bin 600 tür bitki var. Bunların yüzde 18’i yaklaşık 293 tanesi endemik. Yaban hayatı ekolojisi çok güçlü. Anadolu Parsının bu bölgede yaşadığına dair işaretler var. Vaşak, Munzur Alası, Kaya Kartalı, Ur Kekliği, çeşitli dağ keçisi türleri gibi yaban hayatı popülasyonu çok zengin bir saha. Allium tuncelianum ismi verilen tek dişli sarımsak da bu havzada bulunuyor. Buna karşın Munzur Vadisi Milli Parkı’nı korumakla yükümlü bir orman muhafaza memuru göremiyoruz. Milli park olmasına rağmen alan kılavuzu da yok. Bunların tümünün mevzuat çerçevesinde ele alınması lazım. Milli park sınırları içerisinde milli parklar kanunu tarafından yasaklanmış faaliyetler icra edilmesi bir defa milli parklar kanununa göre suç teşkil ediyor. Biz Tunceli Barosu olarak milli parklar kanununun öngördüğü şekilde gerekli önlemlerin derhal alınmasını istiyoruz. Aksi taktirde Munzur Vadisi Milli Parkı’nın temel kaynak değeri olan Munzur Suyu gerek kirlilik yükü açısından geri dönüşümü olmayan ekosistem bozulmasına neden olacak. Bu da başta endemik Munzur Alası olmak üzere sudan yararlanan dağ keçileri gibi canlı türlerinin zarar görmesine sebebiyet verilecektir. Nitekim geçen sene Pülümür Vadisi Havzası’nda yüzlerce dağ keçisi kuvvetle muhtemelen içtikleri sudan kendilerine bulaşan virüs sebebiyle telef oldu. Munzur Vadisi Milli Parkı Dünya Kültür Mirası listesinde yer alması gereken bir saha. Buranın gelecek kuşaklara aktarılması gerekiyor. Buranın korunması Anayasanın 56. ve 63. Maddesi uyarınca devletin görevlerinden” şeklinde konuştu.

Yurttaşlara da çağrıda bulunan Yıldırım, “Munzur Vadisi Milli Parkı’nın herhangi bir alan gibi ele alınması, kolayca balık avlanması, ateş yakılması, piknik yapılması, çöplerin bırakılması insanlık vicdanını da yaralayan eylemler. Bu tip eylemlere mahal verilmemeli. Başta Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğüne bağlı Şube Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne ve diğer ilgili kurumlara çağrıda bulunuyoruz. Bu milli park Türkiye’nin milli servetidir ve korunması da yasal bir yükümlülüktür” diye konuştu.

ARTAN TURİZM POTANSİYELİNİN MUNZUR’A ETKİSİ

Son dönemlerde ilin turizm potansiyelinin sürekli gündeme geldiğini kaydeden Baro Başkanı Avukat Barış Yıldırım, “Milli park gibi doğa koruma statüsüne sahip alanların bir idare rejimi vardır. Munzur Vadisi Milli Parkı’nın girişinde bir milli park tabelası var. Ancak park içerisinde yasak olan eylemlere ilişkin ayrıntılı bir izahat yok. Milli park içinde parkı koruyabilecek muhafaza memurları, alan kılavuzları da yok. Dolayısıyla dışarıdan gelen insanlar bir şekilde hemen gerek yüzme gerekse de piknik saikiyle su kenarına inmekte. Kamuoyunda tırı vırı olarak bilinen normal doğa koruma statüsüne sahip olmayan alanlarda dahi kullanımı yasak olan araçlarla hatta bazen germe yöntemiyle balık tutulmaktadır. Özellikle Munzur Suyu kıyı çizgisinin yakın bir şekilde takip edilmesi gerekiyor. En çok tahribat orada veriliyor. Bir başka husus da Munzur Suyu’na karışan atıklar. Gözelerden başlayarak, köyler ve ilçe merkezinden devamla buna ilişkin önlem alınması lazım. Çünkü su kirliliği parametreleri bütün canlıların yaşamını olanaksız kılar” şeklinde konuştu.

Açıklamasının sonuç bölümünde Munzur Kültür ve Doğa Festivaline değinen Avukat Yıldırım, “Bu festivalin çıkış gayesi başta Munzur Suyu olmak üzere kültürel ve doğal mirası korumak, farkındalık yaratmak ve insanların köylerine dönüşünü sağlamaktı. Bu anlamda festivale gelecek hemşehrilerimiz ve yurttaşlarımızdan beklentimiz bölgenin kültürel ve doğal dokusunun farkına vararak davranmalarıdır” dedi.