Memleket, bir süredir “Derin Devlet” ve yetiştirilmiş azılı çete reisi ve katillerin itirafları ile çalkalanıyor.  Cinayetlerden uyuşturucu madde kaçakçılığına, insan kaçakçılığından kara paraya, parti yönetmeden şirketlere el koymaya, kamu malına çökmeden spor kulüplerine, gazeteci, devrimci, muhalif aydın cinayetlerinden sabotaj düzenlemeye, köy yakmalarından toplu katliamlara, işkencelere kadar yapmadığı hiçbir iş kalmamış ‘itirafçı’nın! Devrimciler ve muhalif kesimler açısından bilinmeyen bir durum değil elbette. Bütün bu ilişkileri başından sonuna kadar bilen ve on yıllarca anlatan bir süreç geçirdi Türkiye devrimcileri.

“Derin Devlet” denilen yapı ortaya kısa zaman içinde çıkan bir yapı değil elbet. Bu yapılanma soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliğine karşı ABD tarafından NATO aracılığıyla kuruldu. Sadece Türkiye içinde değil dünyanın birçok ülkesinde kuruldu. Kurulan ‘derin yapıların’ başına Nazi generalleri bile getirildi. Örneğin; Yunanistan’daki ‘derin yapının’ başında eski bir Nazi generali vardı. Bu yapılanmanın bazı ülkelerdeki yapısı şu örnekler verilebilir: Örgütün, İtalya'daki adı Gladio idi. Türkiye’de kontrgerilla veya Özel Harp Dairesi, Yunanistan'da B-8 ya da SheepSkin, Belçika'da SDRA-8, Hollanda'da NATO Command, Batı Almanya'da Gehlen Örgütü, Stay Behind ya da Sword, Avusturya'da Schwert, Fransa'da Rüzgâr Gülü, İspanya'da Anti-Terör Kurtarma Grubu (GAL), İngiltere'de ise Secret British Network olarak bilinir.

1952 yılında “Hususi ve Yardımcı Muharip Birlikleri” adıyla kurulan ve 1953 yılında ‘Seferberlik Tetkik Kurulu’ adını alan bu organizasyon 1970 yılında ‘Özel Harp Dairesi’ adını almıştır. Özel Harp Dairesi, kendi içinde MİT ve JİTEM’i, kurmuştur. MİT ve JİTEM’in bölgemiz bakımından geçmişi bilinmektedir. Türkiye, NATO’nun Sovyetlere karşı kullandığı ‘derin devlet’ mantığından da esinlenerek kendi ülkesindeki muhaliflere karşı bilinçli bir şekilde yeniden örgütlenme işine girerek bu mantığı geliştirmiştir

MİT ve JİTEM’in onlarca, yüzlerce cinayete adlarının karıştığı iddiaları herkesin malûmu… Bu iddia edilen cinayetlerin büyük bir kısmı, ‘abileri’ olan devlet büyükleri tarafından aklanmştır! Aklayan isimlerin başında önceki gün Peker’in açıklamalarında, Uğur Mumcu cinayetine dair gösterdiği adres geliyor; Mehmet Ağar!

Her dönem, hükümetlerin bu ‘kurumlara’ örtülü ödenek ayırdığı bunları beslediği bir tartışmanın konusu olageldi. On yıllarca bir bütün olarak devlet ve bağlı olduğu derin yapılar ülkenin her kademesinde ‘abi-kardeş’ yetiştirdiler, bu isimlerin yemedikleri para, işlemedikleri cinayet kalmamıştır. Şimdi kendi içindeki hesaplaşmadan kaynaklı, video paylaşımları üzerinden ifşaatlar geliyor.

Ve eli kanlı katil Peker şimdi mağduru oynuyor. Sanki onlarca yıl, o kadar suçu o değil de başkası işlemiş! Ortaya çıkan bu tablo, devletin her kademesinde işlerin ne kadar bilinçli yapıldığının açık göstergesidir. Halkın kimler tarafından nasıl yönetildiğinin de açık göstergesidir. Kendilerine kurdukları saltanat düzeni yoksul emekçilerin alın teridir. Devletin bütçesini nasıl soyduklarını, kaynakları kendi aralarında nasıl paylaştıklarını, kimse görmesin diye nasıl oyunlar oynadıklarını, videolardan ‘kısmen’ öğrenebiliyoruz. Vatan, millet, devlet, ümmet söylemlerinin arkasına gizlenmiş ‘pislikler’ şemsiyesinin arkasından bir bir saçılıyor!

Bir halka, yönetenler eliyle ancak bu kadar kötülük yapılabilir. Ama artık bu noktada ayağa kalkmak gerekir. Bize bu yapılanlar bu kadar basit bir şekilde geçiştirilemez. Bunlar bu kadar basit olaylar zinciri değildir. Gülüp geçilecek bir konu asla değil! Emekçi halk olarak ortalığa saçılmış bu ‘pislikler’in hesabını sormak için hayatın her alanında tartışmak, çeteler eliyle yapılan olayların açığa çıkması için yeniden siyasi ve hukuki mücadeleyi yeniden yükseltmek gerekir!

İşsizlik çığ gibi büyümüş, açlık kendini daha derinden hissettirir bir duruma gelmiş, ülkede intihar haberleri yükselirken yaşananlar kader olamaz. Koltuk kavgası verenler halkın halinden anlayamazlar. Halkı anlamayan onun kaynaklarını yağmalayan bir iktidarın meşruluğu da yoktur. Ya biz yeniden ayağa kalkıp bunların bu düzenini çökertmek için mücadele ederiz ya da sessizce izler yeniden arada ezilenin biz olmasını bekleriz! Ya boğazına kadar pisliğe gömülmüş bu sistem ya demokrasi, özgürlük… Bu iki cümleyi çete düzenine karşı mücadelemiz belirleyecek.

KADİR ULAŞ