Dersim’de Munzur Vadisi Milli Parkı’nın da içinde bulunduğu Munzur Havzası’nda toplam 43 bin 350 hektarlık bir saha 4. Grup maden ruhsatı ile ruhsatlandırıldı. Emek Partisi (EMEP) Dersim İl Örgütü, Doğa ve Çevre Komisyonu duruma ilişkin Sanat Sokağı’nda basın açıklaması yaptı. Açıklamada konuşan EMEP İl Yöneticisi ve Doğa ve Çevre Komisyonu Üyesi Hıdır Demir, projenin yürütülmesinin tüm ekosistem dinamiklerinin yok olması anlamına geleceğini söyleyerek “Doğamıza yönelik topyekûn saldırıya karşı topyekûn mücadelemizi yükseltelim” dedi. “Dersim'de madene izin vermeyeceğiz”, “Doğama suyuma toprağıma dokunma” sloganlarının atıldığı açıklamaya HDP Dersim İl Örgütü, Dersim Baro Başkanı Avukat Kenan Çetin ve KESK'e bağlı sendikaların yöneticileri de destek verdi.

TALAN UYGULAMALARI ARTARAK DEVAM EDİYOR

AKP hükümeti döneminde çevre talanına dönük uygulamaların artarak devam ettiğini aktaran Demir,  “Kaz Dağları’nda 200 bin ağaç kesildi. Dört bir yanı JES’lerle çevrili olduğu için adeta nefes alamayan Aydın’da yeni jeotermal ihaleleri yapıldı. Hasankeyf sular altında bırakıldı. 12 bin yıllık kentin kadim kayaları dinamitlerle havaya uçuruldu. Dünyanın en temiz gölleri arasında gösterilen Salda Gölü’ne millet bahçesi yapılması doğal alanlara yönelik tahribatın geldiği noktanın vahametini göstermektedir. Yaklaşık üç aydır Cudi’de süren orman yangınlarına müdahale edilmemesi ve müdahale eden halkın engellenmesi, izahı olmayan bir akıl tutulmasıdır. Gözü doymaz sermaye ve onun iktidarı hedeflerine şimdi de Dersim’in eşsiz coğrafyasını koydular” dedi.

SALDIRILAR HER GEÇEN GÜN ARTIYOR

Doğaya yönelik saldırıların her geçen gün artmaya devam ettiğini belirten Demir, “Saldırılara karşı mücadeleler de paralel oranda gelişerek yükseliyor. Peki, neden son dönemde doğaya yönelik saldırılar bu kadar arttı? Çünkü AKP’nin sermayeye kaynak aktarımı için doğayı metalaştırmaktan başka elinde bir şey kalmadı. Kapitalist sistem derinleşen krizi, bir yanıyla doğanın tahribatına yönelik fırsata çevirerek, faşist baskı ve uygulamalarla toplumsal muhalefeti önlemenin hesaplarını yapmaktadır. Ama buradan bir kez daha ilan ediyoruz. Kültürel ve doğal mirasımızı korumaktan asla geri adım atmayacağız” dedi.

"RUHSATLANDIRILAN ALAN ÇOK GENİŞ BİR SAHA"

Munzur Vadisi Milli Parkı’nın da için de bulunduğu Munzur Havzası’nda toplam olarak 43 bin 350 hektarlık bir sahanın 4. Grup maden ruhsatı ile ruhsatlandırılmış durumda olduğunu ve ihalenin 23 Eylül tarihinde yapılacağını belirten Demir “Ruhsatlandırılan alan çok geniş bir sahaya tekabül etmektedir. Milli parkın toplam büyüklüğü 42 bin hektardır. Ruhsatlandırılan saha, milli park sınırlarından daha geniş bir sahaya denk düşmektedir. Ruhsatlandırılan bölgede, hem milli parkın bir bölümünü hem de milli park alanı dışındaki kısımlarını kapsamaktadır. Kara Yonca, Cevizlidere, Karaoğlan, köyleri ile Mamles, Sin gibi bölgelerin de içinde bulunduğu bu sahalardan Sin bölgesinden yürütülen projeye önden ÇED gerekli değildir kararının iptali maksadıyla Elazığ idare mahkemesine açılan davada iptal kararı vermiştir” dedi.

"EKOLOJİK KATLİAM ORTAYA ÇIKACAK"

Bu havzada maden projesi yürütülmesinin; akarsu kaynaklarını, yer altı suyu kaynaklarının, toprağın, havanın geri dönüşümsüz olarak zarar görmesi anlamına geldiğini belirten Demir “Maden projelerinin gerçekleştirilmesi halinde, tam bir ekolojik katliam ortaya çıkacağı çok açık. Türkiye’de bunun örneklerini; Ordu Fatsa’da, İzmir Bergama’da, Erzincan İliç’te, Uşak’ta, Sivas’ta, pek çok coğrafya da gördük. Bu bakımdan bu projelerin planlanması, başta Avrupa’nın Yaban Hayatını ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi, Dünya Biyolojik Sözleşmesi, Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelere aykırı olmakla birlikte,  hukuka da aykırıdır. Bu anlamda iptali elzemdir” dedi.

"ÖLÜLER ALTIN TAKMAZ"

Munzur'a yönelik bu maden talanı girişiminin, uzun yıllardır yürütülen ‘insansızlaştırma’ ‘kimliksizleştirme’ politikasının bir parçası olduğunu vurgulayan Demir, “Tüm halkımızı sermaye ve onun iktidar ortaklığıyla gerçekleştirilen bu projelere karşı mücadeleye çağırıyoruz. Girdikleri her yere iş aş vaadiyle yer edinmeye çalışan bu talancılara karşı yaşam kaynaklarımızı koruyalım.  Unutmayalım ki, Ölüler Altın Takmaz. Barajların, Hidroelektrik Santrallerinin ve madencilik sektörünün tehdidi altındaki bu coğrafyayı korumak her birimizin tarihsel sorumluluğudur” dedi.