'AVRUPA HALKLARI BÜYÜK YIKIM YAŞADI'

Dünya Barış Günü'nün tarihine dair hatırlatmalarda bulunan Çetin "1 Eylül 1939’da Alman Nazi ordusu Polonya’ya girdi.  Her şey bir anda olmadı. İkinci Dünya Savaşı’nın fitilini ateşleyen işgal adım adım geldi. Alman emperyalizmi öncelikle kendisine ideolojik-kültürel bir savaş zemini oluşturdu. Çünkü halkın geniş katmanları ikna edilmeden emperyalist savaşa girilemezdi. Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini… Faşist ittifakın çizmeleri altında Avrupa halkları büyük yıkım yaşadı. Faşizm; işkence merkezlerinde, toplu infazlarda, toplama kamplarında, gaz odalarında milyonlarca can aldı. Komünistler, sosyalistler, demokratlar, aydınlar, Yahudiler, Çingeneler, eşcinseller yok edildiler. 25 milyon Sovyet yurttaşı Hitler faşizmine direnirken hayatını kaybetti. Hitler ordularının Polonya’yı işgal ettiği bu tarih aslında Avrupa’nın karanlığa gömüldüğü tarihtir. Faşizmin kanlı tarihi unutulmasın diye 1 Eylül günü Dünya Barış Günü olarak ilan edilmiştir" dedi.

'7 MİLYON UKRAYNALI YERİNDEN EDİLDİ'

Daha bu yüzyılın ilk çeyreği dolmadan, Irak, Suriye, Yemen ve Libya gibi Ortadoğu ülkelerinin ardından emperyalistlerin savaş masasına Ukrayna'nın yerleştirildiğini söyleyen Çetin "Ukrayna işgalinden önce NATO’nun ABD önderliğinde yeniden toparlanması ve ek misyonlar üstlenmesi amacıyla yapılan zirvelerde Çin ve Rusya’yı açıkça düşman ilan eden devletler hem Rusya’nın hem Çin’in çevresine silah ve üs yığınağı yapıyor ve nükleer silah denemelerini yoğunlaştırıyor. Rusya ve Çin de buna kendi çevrelerindeki tahkimatı artırarak yanıt veriyorlar. Bu tehlikeli gidişat açıktır ki daha şimdiden dünya halklarına ağır faturalar yüklüyor. 7 milyon Ukraynalı yerinden yurdundan edildi" diye konuştu.

'MELANETİN SORUMLUSU KAPİTALİST DÜZENDİR'

ABD'nin Tayvan hamlesi ve yaratılan gerilimle birlikte, Latin Amerika, Ortadoğu, Balkanlar ve Afrika kıtası başta olmak üzere dünyada çatışma bölgelerinin git gide arttığına dikkat çeken Çetin "Bu melanetin sorumlusu kapitalist sömürü düzeni ve emperyalizmin kar hırsıdır. Halklar ve hakların karşıtlığı üzerinden geliştirilen Ortadoğu politikasının neden olduğu milyonlarca göçmen/sığınmacı/mülteci sorunu oluşmuş ve bununla birlikte mültecilere yönelik nefret söylemi ve saldırıları giderek artmaktadır" diye konuştu.

'OTORİTERLEŞME, TOPLUMSAL BARIŞA ZARAR VERDİ'

Halklara, inançlara ve haklara karşı kutuplaştırıcı ortamın ve otoriterleşmenin toplumsal barışa zarar verdiğini, Cumartesi Annelerinin, kayıp yakınlarının, insan hakları savunucularının hakikat ve adalet arayışının yasaklarla engellendiğini söyleyen Çetin  "Şenyaşar ve Gülistan Doku ailesinin adalet direnişi sürecinde görüldüğü gibi her alanda adalet arayışları da inadına yaygınlaşmıştır. Buna karşın yargının araçsallaşması adalete olan güven duygusunu temelden sarsmıştır" dedi.

'ANAYASAL GÜVENCEYE KAVUŞTURULMALIDIR'

Barış talebinin, medeni ve siyasi haklarla  olduğu kadar; ekonomik, sosyal ve kültürel haklarla  da ilişkisinin bulunduğunu söyleyen "Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet vakaları maalesef hız kesmeden devam etmektedir. Hal böyleyken Türkiye’nin kadına karşı şiddeti önleme konusunda büyük bir öneme sahip olan İstanbul Sözleşmesi’nden, gerçeklikten uzak gerekçelerle çekilmesi kabul edilemez. Türkiye’de, Kürt meselesi ve alevi inancı ve diğer inançların kültürlerin inkârından vazgeçilerek bu meselelerin çözümü ile Kürt kimliği ve Kürtçe’nin, inançların tanınması ve eşit tutulması yasal ve anayasal güvenceye kavuşturulması gerekmektedir" diye konuştu.

'ÇOCUKLARIN KEMİKLERİ TORBALARDA VERİLMEKTEDİR'

Türk, Kürt her milliyetten Türkiye halkını, eşitlik, kardeşlik, özgürlük mücadelesinde Kürtler ve aleviler başta olmak üzere bütün toplumsal kesimlerin haklarına hukuklarına sahip çıkmaya çağıran Çetin "Bunun için barış ve diyalog yolu açılmalı, inkâr ve ret politikası son bulmalıdır. AKP uyguladığı ekonomik siyasi politikalarla halk desteğini kaybetmektedir. Bu yüzden sınır ötesi harekâta bel bağlamaktadır. İçerde de kaosa bel bağlamaktadır. Ailelere ölen çocuklarının kemikleri torbalarda verilmektedir. Barışın ve demokrasinin yolu yeni savaş tezkerelerinden değil; Kaos ve huzursuzluk kutuplaşma ve korku iklimi yerine; ülkede demokrasi ve insan haklarına dayalı yeni bir toplum sözleşmesi yapılması ve ölümler yerine barışı savunmaktan geçmektedir. Siyasi ve toplumsal muhalefet üzerindeki her türden baskı ortadan kaldırılarak ifade, örgütlenme hakkının önündeki engeller yok edilmelidir. Bu inançla ve kararlılıkla bu coğrafyada tüm dünyada barışın ve özgürlüklerin egemen olduğu bir özgürlüklerin dünyası için birlikte mücadelemizi sürdüreceğiz" diye konuştu.

'BARIŞ SİYASETİ YÜRÜTMEMİZ GEREKİYOR'

Açıklamada söz alan HDP Dersim milletvekili Alican Önlü, demokrasi ve barış siyasetinin geliştirilmesinin gerektiğini söyleyerek "O zaman artık  somut barış talebini dile getirmek zorundayız" dedi. AKP-MHP iktidarının bölgede işgal girişimleri yaparak, bu girişimleri de bütün muhalifleri susturma gerekçesi olarak kullandığını söyleyen Önlü şöyle devam etti: "Eğer muhalifsek, barış siyaseti yürütmemiz gerekiyor. Rojava'yı savunmamız gerekiyor. İnsanlığa karşı bir savaş yürütüyor. Ama o kadar insanlıktan çıkmışlar ki, bütün insani değerler ayaklar altına alınıyor, bir babaya çocuğunun kemikleri torbada veriliyor. Barış siyasetini hakim kılmak gerekiyor. Bunun için de bütün toplumsal güçlerle, barış ittifakını oluşturmamız gerekiyor. İşte o zaman, ortak yaşamın yüzyılını kurabiliriz. Biz, emek ve demokrasi platformu olarak barış siyasetinin daha da toplumsallaşması için elimizden geleni yapacağız. Doğamıza, kimliğimize, karşı bir savaş yürütülüyor, bunun için mücadelemizi sürdüreceğiz"