Antalya, Ağrı, Aydın, Batman, Bingöl, Bitlis, Bursa, Diyarbakır, İzmir, Kırklareli, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Tekirdağ, Tunceli ve Yalova Baroları tarafından “Tarihi Yaşatalım, İnsanlığı Yaşatalım, Hasankeyf’i Yaşatalım. Henüz geç değil, Hasankeyf kurtarılabilir ve yaşatılabilir” sloganıyla yapılan ortak açıklamada şunlar kaydedildi:

Hasankeyf, binlerce yıldır kesintisiz olarak insan yaşamı için mekân olmuş, Dicle Nehri kıyısında yirmiden fazla medeniyete beşiklik etmiş, insanlık için çok derin bir hafıza oluşturmuş, insanlığın ortak kültürel ve doğal mirasıdır. Bu doğal, kültürel ve anıtsal yapılarını günümüze kadar koruyan, geniş bir alana yayılan açık hava müzesi görünümünde neolitik ve antik bir kenttir. Türkiye’de Ortaçağa ait bütünlüğünü koruyabilen tek şehir olma özelliğini taşımaktadır. Hasankeyf, medeniyetlerin kesiştiği ve buluştuğu bir yerdir. 1978 yılında Arkeolojik sit alanı ilan edilmesine rağmen, korunması ve sonraki nesillere bırakılması için gerekli hiçbir çalışma yapılmamıştır. Arkeolojik olarak sadece %5, %10 civarlarında kazının yapılabildiği, yer altında kalan arkeolojik kalıntıların gün yüzüne çıkarılabilmesi için 50 hatta 70 yıl kadar daha zamanın ancak yetebileceği bizzat kazı uzmanları tarafından değerlendirilmektedir.

Tüm bunların bilinmesine rağmen, ne yazık ki Hasankeyf, ömrü ancak 50 yıl olabilecek Ilısu barajı ve Hidro Elektrik Santral (HES) projesine feda edilmek istenmektedir. Bitme aşamasına gelmiş Ilısu Projesi yapılırken ulusal ve uluslararası hiçbir sözleşme ve yasa dikkate alınmamıştır. En basitinden projenin bir Çevre Etki Değerlendirme yani ÇED raporu dahi bulunmamaktadır.

18-baro-hasankeyf-(2).jpg

UNESCO’nun Dünya kültürel miras kriterlerinin onda dokuzunu karşılayan dünyadaki tek yer olma konumunda olmasına rağmen UNESCO da Hasankeyf’e ilgisiz kalmıştır. Ayrıca kültürel mirasın korunmasına yönelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yapılan başvuru sonucunda, konunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamına girmediği yönünde karar vererek kültürel ve tarihi yıkıma ortak olmuştur. Bu zamana kadar yedi anıtsal eser, doğal yerlerinden koparılmış, başka yere taşınmış, kalenin etrafına devasa set örülmüş ve diğer fiziksel çalışmalarla Hasankeyf tahrip edilmiş olsa bile, geri kalan devasa büyüklükteki arkeolojik alanlar ve Dicle vadisi hala kurtarılabilir.

Evet Ilısu Barajının bitirildiğinin ve yakında su tutmanın başlayacağının farkındayız, iş bu baraj dolayısıyla çok ciddi anlamda maddi harcamaların yapıldığının ve pek çok alanının kamulaştırıldığının da farkındayız. Ancak tüm bunlara rağmen Hasankeyf’in, Dicle vadisinin tarihi ve kültürel dokusu düşünüldüğünde, bu baraj nedeniyle tüm bunların yok olacağı göz önünde bulundurulduğunda, en önemlisi de barajın getirisi ve götürüsü kıyaslandığında iş bu baraj projesinin durdurulmasının ve akabinde iptal edilmesinin ülkemizin daha faydasına olduğunu düşünmekteyiz. Tarih ve kültür ile kıyaslandığında milyarlarca liralık harcamaların bir anlamının olmadığı kanaatindeyiz.

En azından bu yöndeki uzman raporlar da göz önünde bulundurularak barajın kodunun düşürülmesi yoluyla Hasankeyf’in sular altında kalmasını engelleyecek bir seçeneğin daha olduğunun, bu seçeneğin çok önem arz ettiğini ve nazara alınması gerektiği kanaatindeyiz. Bu yolla Hasankeyf’in gerisinde kalan ve kamulaştırılan alanların ıslah yoluyla parklara, mesire ve orman alanlarına dönüştürülmesi ayrı bir seçenek olarak düşünülebilir. Böylelikle bu kuru bozkır belki yeşil bir havzaya da dönüşür.

Sonuç olarak bütün yetkililere buradan, bu kadim topraklardan, çağrıda bulunuyor, insanlığın geçmişi ve hafızası olan Hasankeyf ve Dicle vadisinin kurtarılması için harekete geçmelerini bekliyoruz.

18-baro-hasankeyf-(3).jpg