Dünya İnsan Hakları Günü’nün kabulü 68 yıl önce 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 217 A (III) sayılı kararı ile İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin ilan edildiğini belirten Dersim Baro başkanı Avukat Barış Yıldırım,

“İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyetin ve bunların eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması hususunun, hürriyetin, adaletin ve dünya barışının temeli olmasına, İnsan haklarının tanınmaması ve hor görülmesinin insanlık vicdanını isyana sevk eden vahşiliklere sebep olmuş bulunmasına, dehşetten ve yoksulluktan kurtulmuş insanların, içinde söz ve inanma hürriyetlerine sahip olacakları bir dünyanın kurulması en yüksek amaçları olarak ilan edilmiş bulunmasına, İnsanın zulüm ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimi ile korunmasının esaslı bir zaruret olmasına,

Uluslararasında dostça ilişkiler geliştirilmesini teşvik etmenin esaslı bir zaruret olmasına,

Birleşmiş Milletler halklarının, Antlaşmada, insanın ana haklarına, insan şahsının haysiyet ve değerine, erkek ve kadınların eşitliğine olan imanlarını bir kere daha ilan etmiş olmalarına ve sosyal ilerlemeyi kolaylaştırmaya, daha geniş bir hürriyet içerisinde daha iyi hayat şartları kurmaya karar verdiklerini beyan etmiş bulunmalarına,

Üye devletlerin, Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile işbirliği ederek insan haklarına ve ana hürriyetlerine bütün dünyada gerçekten saygı gösterilmesinin teminini taahhüt etmiş olmalarına,

Bu haklar ve hürriyetlerin herkesçe aynı şekilde anlaşılmasının yukarıdaki taahhüdün yerine getirilmesi için son derece önemli bulunmasına göre,

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu,

İnsanlık topluluğunun bütün fertleriyle uzuvlarının bu beyannameyi daima gözönünde tutarak öğretim ve eğitim yoluyla bu haklar ve hürriyetlere saygıyı geliştirmeye, gittikçe artan milli ve milletlerarası tedbirlerle gerek bizzat üye devletler ahalisi gerekse bu devletlerin idaresi altındaki ülkeler ahalisi arasında bu hakların dünyaca fiilen tanınmasını ve tatbik edilmesini sağlamaya gayret etmeleri amacıyla bütün halklar ve milletler için ulaşılacak ortak ideal olarak işbu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni ilan eder.” denilmektedir.

Belirtmek gerekir ki, başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmak üzere Uluslararası İnsan Hakları Hukuku belgelerinde düzenlenen temel hak ve hürriyetleri, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak avukatların ve baroların görevi/hakkıdır.

Nitekim başta 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 76. ve 95. maddeleri hükümleri ile Avukatların Rolüne Dair Temel Prensipler (Havana Kuralları), Avrupa Konseyi Avukatlık Mesleğinin İcrasındaki Özgürlükler Hakkında 9 Numaralı Tavsiye Kararı, BM Yargı Bağımsızlığı Temel Prensipleri, Uluslararası Avukatlar Birliği Morelia Şartı, 21. Yüzyılda Avukatlık Meslek Kurallarına Dair Turin İlkeleri hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmayı avukatlara ve barolara görev/hak olarak tevdi etmiştir.

Bu kapsamda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul ediliş yıldönümünde Bildirgede ve uluslararası insan hakları hukuku kaynaklarında belirtilen temel ve özgürlüklere yeniden ve yine dikkat çekmek istiyoruz.

Yaşama Hakkı, İşkence Yasağı, Özgürlük ve Güvenlik Hakkı, Adil Yargılanma Hakkı, Kanunsuz Ceza Olmaz, Özel ve Aile Hayatına Saygı hakkı, Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü, İfade Özgürlüğü, Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü, Etkili başvuru hakkı, Ayrımcılık Yasağı, Mülkiyetin Korunması, Eğitim hakkı, Serbest Seçim hakkı, Serbest Dolaşım Özgürlüğü gibi hak ve özgürlükler başlıca temel hak özgürlüklerdendir.

Bu çerçevede bakıldığında,

1- Tunceli’de 19 Temmuz 1987 tarihinde ilan edilen Olağanüstü Hal Yönetimi 31 Temmuz 2002 tarihinde kaldırılmış bulunmasına karşın İlimizde 2008 yılından bu yana fasılalarla Geçici Askeri Güvenlik Bölgesi, Özel Güvenlik Bölgesi uygulamalarına başvurulmakta bu haliyle arlarında köy, mezra gibi yerleşim yerlerinin de bulunduğu bölgelere giriş-çıkışlar yasaklanmaktadır. Bu uygulamanın mülkiyet hakkı, seyahat özgürlüğü gibi hususlara aykırı halleri bulunduğu açıktır.

2- Türkiye’nin BM’ye 2004 yılında sunduğu raporlara göre Tunceli’de 10.557 anti-personel mayını bulunmaktadır. Türkiye’de sınır İlleri hariç en fazla mayının bulunduğu il Tunceli’dir. Ülkemizin de taraf olduğu Ottowa Sözleşmesi hükümleri yerine getirilerek anti-personel mayınları imha edilmeli ve gerek sözleşmeden ve gerekse hukukumuzdan kaynaklı gerekli tedbirler alınmalıdır.

3- Tunceli İli sınırları dahilinde yapımı tamamlanmış veya planlama aşamasında bulunan 27 HES Projesi bulunmaktadır. Başta Munzur Vadisi Milli Parkı’nın temel kaynak değeri olan Munzur suyu olmak üzere Tunceli İli sınırları dahilinde yapımı planlanan Baraj ve HES Projeleri İptal edilmelidir. Zira, Tunceli İli sahip olduğu ilginç özellik ve güzellikleri; florastik ve faunastik zenginliği; kültürel ve doğal mirası itibariyle korunması gereken önemli kültürel ve doğal miras alaları içermektedir.

4 - Tunceli’de aralarında Belediye Başkanı, Belediye Meclis Üyesi, Parti yöneticileri v.s. de bulunan pek çok kişi gözaltına alınarak tutuklanmıştır. Bütün adli süreçlerde hukuk içinde kalınmalı, Adil Yargılanma Hakkına riayet edilmeli, tutuksuz yargılanmanın esas olduğu gözetilmelidir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinde belirtilen nedenler bulunmadığı halde tutuklama tedbirine başvurulması, Anayasa ve Uluslararası Sözleşmelerle güvence altına alınan kişi hak ve özgürlüklerinin ihlali niteliğindedir.

Keza haklarında kesinleşmiş bir yargı kararı bulunmadığı halde seçilmiş kişilerin görevden alınması da hukuka aykırıdır.

5- Bir kısım Kamu Personelinin sadece sendikal faaliyetleri nedeni ile haklarında hiçbir etkin idari soruşturma açılmadan OHAL Kanun Hükmünde Kararnameleri ile açığa alınmaları ve ihraç edilmeleri hukuka açık olarak aykırıdır.

6- Üzerinde önemle durulması gereken bir husus da ağır insan hakları ihlali üreten Dersim ‘38 sürecidir. Dersim ‘38 sürecinden kaynaklı olarak;

Dersim ‘38 süreci ve sonrasında meydana gelen hadiselerle ilgili olarak sorumlulukların kabulünü ve gerçeklerin tanınmasını içerecek şekilde kamuoyundan özür dilenmesi,

Dersim ‘38 sürecine dair hakikatin tamamının kamuoyuyla paylaşılması,

Öldürülenlerin yakınlarının onurlarını, itibarlarını ve haklarını iade eden resmi bir açıklama yapılması,

Öldürülenler için anma törenleri düzenlenmesi,

Dersim ‘38 süreci ve sonrasında meydana gelen ihlâllerin doğru bir anlatımının uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası insancıl hukuk eğitimi ve çalışmalarına yönelik dokümanlara dahil edilmesi,

Söz konusu ihlallerin bir daha tekrar edilmeyeceğine dair garanti verilmesi, uluslararası insan hakları hukukunun gereğidir.”