Ankara’da yaşayan 79 yaşındaki İsmail Yanık, 59 yıldır ahşap tezgahının başında Beypazarı’na özgü ipek bürgü dokumacılığı yapıyor. 20 yaşında meslek öğrenmek için geldiği ilçede bürgü dokumacılığı kültürünü yaşatmaya çalışan İsmail amca, tükenmeye yüz tutan mesleğin son halkası olduğu için endişe duyuyor.

Ankara’nın Beypazarı ilçesinde yaşayan 79 yaşındaki İsmail Yanık, 59 yıldır dokuma tezgahının başında yöreye özgü bürgü dokuma geleneğini sürdürüyor. 20 yaşında meslek öğrenmek için Çamlıdere’den Beypazarı ilçesine gelen Yanık, yaklaşık 100 kilometrelik yolu yürüyerek geldi. Meslek öğrenmek için ustasının atölyesinde yaşayan Yanık, kendine Beypazarı’nda bir yaşam kurdu.

Sabahın ilk ışıklarıyla atölyesinin yolunu tutan Yanık, geleneksel yöntemlerle öğrendiği mesleğini yarım asırdan fazla süredir aynı yöntemle sürdürüyor. 79 yaşında olmasına rağmen gençlere taş çıkaran bir titizlikle işini yapan Yanık, ilçede geçmişte kadınların örtünmek için kullandığı bürgülerin bugün dekoratif amaçlı talep gördüğünü kaydetti. İpek ve pamuk iplerden ahşap tezgahlarda ördüğü bürgüleri adeta ilmek ilmek işleyen İsmail amca, ilerleyen yaşına rağmen mesleğine olan sevgisini hiç kaybetmedi. Bürgü dokumacılığı mesleğini yaşatmak için yıllardır ter döken İsmail Yanık’ın en büyük endişesi mesleğin kendisinden sonra yok olacağı.

Ahşap tezgahının başında pedallara basarak oluşturduğu ritmik sesler arasında şiirler yazan İsmail Yanık, yıllar içinde yazdığı şiirlerini de bir kitapta topladı.

"O zamanlar 7’den 70’e şalvar giyerlerdi onun tamamlayıcısı olarak da bürgü örterlerdi"

Bürgü dokumacılığı hikayesini paylaşan Yanık, "1962 yılında Çamlıdere’den geldim. Bir sanat öğreneyim diye. Karşıma bu çıktı. O zaman marangozluk vardı benim aklımda. Ustam bana burada çalış, burada yat dedi. Öyle deyince marangoza gitmeme gerek kalmadı. Çünkü marangoz akşam dükkanını kapatacak evine gidecek, ben nereye gideceğim? Onun için burayı tercih ettim. Böylece 1962 yılında Beypazarı’nda işe başlamış oldum. Beypazarı’nda da bayanlar kıyafet hususunda çok emek verilmiş, güzel bir tasarım bulmuşlar. O zamanlar 7’den 70’e şalvar giyerlerdi onun tamamlayıcısı olarak da bürgü örterlerdi. Biz de o bürgüyü dokuyorduk" dedi

"10 tezgah yetiştiremezdik hepimiz çalışırdık satılırdı ama sonradan satılmaz oldu"

Kıyafetler değiştikçe zamanla geleneksel kıyafetlerin azaldığını belirten Yanık, “Şimdi yok gibi bir şey. O zaman 10 kadar tezgah vardı Beypazarı’nda. Biz sadece bürgü yapardık. Buna gelin bürgüsü deniliyordu. Kızlar çeyizlerine koyarlardı, gelin olunca da kullanırlardı. 10 tezgah yetiştiremezdik hepimiz çalışırdık satılırdı ama sonradan satılmaz oldu. Kıyafet değiştikçe müşteri azaldı sonra kopacak hale gelmişti. O zamana kadar Beypazarı’nda bir turizm başladı. Bu turizmde biz ne yapabiliriz diye düşündük. Evde kullanılacak masa örtüsü, sehpa örtüsü yaparak çalışalım dedik ve o şekilde çalışmaya başladık. O sayede yeniden canlanmış oldu. Şimdi turizmin sayesinde biz üş beş kuruş kazanıyoruz. Ama Beypazarı’ndaki bayan kıyafetinin tamamlayıcı hem de önemli bir parçasını yapmaktan ben çok mutluyum” ifadelerini kullandı.

Bu kültürün tüm dünyaya tanıtılması gerektiğini belirten Yanık, “Şimdilerde bu işi yapıyoruz ama buraya Avrupa’dan ya da en azında İstanbul’dan turistlerin gelmesi lazım. Turizmin ilk başladığı zamanlarda heveslilerdi, meraklılardı İstanbul’dan geliyorlardı. Turizme hevesli olan kişilerin yetkililer tarafından eğitilmesi gerekiyor. Bence Beypazarı’nda hala bir eğitim verilebilir. Bir salon toplantısında turizm nedir, turist bizden ne bekler, turiste nasıl davranmamız lazım. Bunlar öğretilmiyor, bu hususta üzgünüm" dedi.

"Mesleğin son halkası olmak istemiyorum, yaşım 79 ama hala umudum var"

Beypazarı’nın tek yöresel dokumacısı olan Yanık, “Ben bu meslek bitecek diye çok üzülüyorum. Mesleğin son halkası olmak istemiyorum. Yaşım 79 ama hala umudum var. İnsanlar ölümlü, ölmemek gibi bir şansım da yok beklentim de yok ama meslek ölmesin” dedi.

Mesleği öğrenmek için kimsenin hevesli olmadığını söyleyen Yanık, “Yanıma bu mesleği öğrenmek için gelen kimse olmadı. Zaten eskiden çıraklık döneminde usta çırağa öğretirdi ama çırağın bir ücret beklentisi olmazdı. Sadece meslek öğrenmek için gelirdi. Ben de öyle geldim zaten. Çamlıdere’den kalkıp, yürüye yürüye geldim ben buraya. Şu dağları aşa aşa geldim, iyi ki de gelmişim. Ben hiçbir yerde olmayan bir bornoz yapıyorum burada. Pamuktan ve elle yapıyorum. Şu an elle yapan hiçbir yer yok. Yurtdışına tırlarla bornoz gidiyor ama makine yapımı. Malzemesi seçme değil, sıradan bir malzeme. Ben her malzemeyi kullanmam. Önceden pamuk ipliğini Bursa’dan alırdım. 30 sene falan oldu Bursa’dan bulamıyorum o ipliği. Artık sentetik ipliklere döndüler, ben kesinlikle dükkanıma o iplikleri sokmam. Daha önce hiç kullanmadım çünkü ben yöresel dokuma yapıyorum. Mutluyum seviyorum işimi. Beni festivalde çarşı merkezine indirmişlerdi. O kalabalıkta beni çalışırken izliyorlardı. Birisi soru sordu, ’hep çalışıyorsun hiç yorulmuyor musun’ diye, o an aklıma orijinal bir cevap geldi, ’yavrum ben yorulmayı unuttum’ dedim. Buraya yazdım, ’yüz güldürmeyen mal satmıyoruz’ diye. Dükkanı açar açmaz bu yazıyı yazdım ben. Bu insanlığa özgü bir sözdür. Bu iman sözü gibi bir şey. Ben hala mutluyum" diye konuştu.

Aynı zamanda şiir de yazan Yanık, “Şiir yazıyordum, söz yazıyordum en sonunda bir kitap çıkarttım. Çok vaktim olmuyor ama boş otururken aklıma gelenleri yazmışım zamanında. Ama kitapla ilgilenecek zamanım yoktu. Bilgisayardan da anlamıyorum. Çocuklara yazdırıyordum zor oluyordu" ifadelerini kullandı.