Bu sayı basına yansıyan cinayetlerin toplam sayısıdır. Duymadığımız cinayetler olabileceği herkesin malumudur.

Hepimizin dışarıdaki şiddetten korunmak için evlerimize sığındığımız dönemde onlar evlerinde korku içinde yaşadılar ve öldüler.

Milyonlarca kadın şiddet yaşadı ve yaşamaya devam ediyor.

KAMER örgütlü olduğu, çalışmalar yürüttüğü illerde son bir yıl içinde yaklaşık 40.000 kadın ile yüz yüze görüşmeler yaptı.

Görüşülen kadınlar, kadınların %90’nın şiddet yaşadığını düşünüyorlar.

Ancak başta korku olmak üzere, çaresizlik, dil, yol yordam bilmedikleri için şiddetten kurtulmak için harekete geçmiyorlar.

Şiddetin çeşitli türlerini dikkate alarak hesapladığımızda Türkiye’de şiddet yaşayan kadın oranı ortalama %40 gibi görünüyor olsa da %50 civarında görünmeyen, gizli yaşanan şiddet olduğunu biliyoruz.

En önemli hedefimizin görünmeyen şiddetin ortaya çıkarılması olduğunu ve devletin bu görevi kadın kuruluşlarının desteği ile sağlayabileceğini düşünüyoruz.

Kadına yönelik şiddetin sistem sorunu olduğunu, eğitim, gelir durumu, dil, savaş ve çatışmalar gibi durumların arttırıcı tali sebepler olduğunu biliyoruz.  Ancak bu sebepler şiddeti ciddi anlamda arttırmaktadır.

Yoksulluk kadın ve çocuklara yönelik şiddetin görünürlüğünü azaltan çok önemli bir örtücü faktör olarak görünmektedir. Pek çok kadın “evet şiddet yaşıyorum ama şimdi bununla uğraşamam, çoluk çocuk aç” diyerek yaşadığı şiddeti sıradanlaştırmaktadır.

Bu nedenle yoksul, eğitim hakkını kullanamamış, “dil”den kaynaklı iletişimsizlik yaşayan kadınlar için özelliklerine uygun programlar geliştirmek ve acilen uygulamaya başlamak gerekmektedir.

Kaynağı aynı olsa da bölgelere hatta illere göre büyük farklılıklar gösteren sorunların tanımlanması ve çözümü ancak yerinden yönetim ile mümkün olabilir.

Ve Çocuklar

Kadınların yaşadığı şiddetin görünmeyen mağdurlarıdır.  Hane başına düşen çocuk sayısı yaklaşık 4’tür. 1 kadının yaşadığı şiddeti onunla birlikte 4 çocuk da yaşamaktadır. Çocuklar çoğunlukla anne ile birlikte dayak yemekte, cezalandırılmakta, kaçmaktadır.

Fiziki bir şiddetin söz konusu olmadığı durumlarda bile geleneksel çocuk eğitimi şiddet ile şekillenmiştir. En hafif şekliyle çocuklar ailenin aksesuarı olarak kabul edilmektedir.

Ne yazik ki Türkiye’de çocuklara yönelik şiddetin “toplumsal cinsiyet rollerinin” sonucu olarak yaşandığı henüz yeterince kabul görmemektedir. Bu anlayışı bir an önce aşmak, özellikle çocukları birey sayan bir yaklaşımla, erken çocukluk dönemi çalışmalarını desteklemek gerekmektedir.

Barışın inşası bizimle başlar. Önce kendimizle sonra bütün farklılıklarını kabul ederek çevremizle barışmak, dünya barışı için atılmış büyük bir adım olacaktır.

Kadınların öncelikle evlerinde ve her yerde güven içinde olabilecekleri savaşsız, şiddetsiz günler umuduyla.

Saygılarımızla

KAMER Vakfı