Gazeteci ile hoparlör arasındaki fark

Ölçü bir yerde kaçınca nerede durulacağı da belli olmaz, fren tutmaz.

Medyada garip bir alışkanlık oluştu. Siyasetçiler ne derse desin olduğu gibi aktarılıyor. Söylenen sözlerin doğru mu yanlış mı olduğuna bakılmıyor bile…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 29 Ocak’ta bir temel atma töreninde muhalefet partilerinin “doğalgaz arzında sıkıntı olduğu ve bir haftalık doğalgaz kaldığı” iddialarını şöyle yanıtladı:

“Değerli kardeşlerim, elhamdülillah bizim böyle bir sıkıntımız yok. Doğalgazımız var. FSRU'muz (yüzer depolama ve gazlaştırma tesisi) var. Tuz Gölü'nün altında doğalgazımız, stoklarımız var. Biz bütün tedbirlerimizi alıyoruz.”

Erdoğan’ın bu sözleri hemen hemen tüm medyada “Erdoğan’dan doğalgaz açıklaması: Sıkıntımız yok, stoklarımız var” gibi başlıklarla yayımlandı. Halbuki 20 Ocak’tan itibaren sanayide yüzde 40 doğalgaz kısıtlaması uygulanıyordu. Hatta BOTAŞ, 28 Ocak’ta yaptığı açıklamayla kısıtlamanın yüzde 20’ye düşürüldüğünü duyurmuştu.

Doğalgazda sıkıntı yaşandığı, fabrikaların şalter indirdiği bir gerçek olarak ortadayken “Erdoğan: Doğalgazda sıkıntımız yok” diye haber yazmak yanlıştı. Erdoğan’ın sözlerini aktarmakla yetinmek yerine doğalgaz kesintisi ve sanayideki sıkıntı da birlikte yazılmalıydı. Zaten Erdoğan, iki gün sonra yapılan kabine toplantısı sonrasında kendi sözlerini yalanladı:

“Arıza nedeniyle doğalgaz stoklarında sorun yaşanmıştır. İran'la aramızdaki doğalgaz hattının karşı tarafta yaşanan arıza sebebiyle doğalgaz arzında azalma ortaya çıkmıştı. Arızanın giderilmesi çalışmasının önümüzdeki aylara bırakılmasını karar aldık. Ve böylece doğalgaz akışını tekrar başlattık. Tuz Gölü ve yeraltı doğalgaz tesislerini devreye soktuk.”

Sanki iki gün önce sıkıntı olmadığını söyleyen kendisi değildi! Fakat bu da medyada “Cumhurbaşkanı Erdoğan: Sanayideki doğalgaz kesintisini yakında tümüyle kaldırıyoruz” başlıklarıyla duyuruldu.

Erdoğan, Ukrayna’dan dönerken de “İran’da bir arıza sebebiyle ufak bir sıkıntı oldu. Biz doğalgazımızı tasarruflu kullandık. Ne yaptık? Mesela en azından sanayiye doğalgaz verme olayını azalttık” dedi. Fabrikaların şalter indirmesine neden olan “doğalgaz kesintisi”nin adını “tasarruf” yapıverdi!

Bu haberlerde de Erdoğan’ın çelişen açıklamalar yaptığı belirtilmedi. Son olarak, “Ufak bir sıkıtımız oldu” diyen Erdoğan’ın daha önce sıkıntı olmadığını savunduğu okur ve izleyicilere aynı haberde hatırlatılmalıydı. Eksik bilgi verirseniz, yanlış bilgi vermiş olursunuz.

Gazeteci, bilgi ve birikimini haberine yansıtan kişidir. Erdoğan’ın bu haberlerinde olduğu gibi söylenenleri aynen aktarmakla yetinilirse gazetecinin hoparlörden farkı kalmaz, işlevsizleşir.

* * *

ÇOCUKLA İLGİLİ HABERE DE SANSÜR

İktidar medyası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trabzon mitinginde kürsüye çıkarılan çocuğun CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na “hain” diye hakaret etmesinin üzerini örtmeyi yeğledi.

Sabah, Hürriyet, Akşam, Yeni Şafak ve Türkiye gazetelerine baktım, çocuğun Kılıçdaroğlu’na hakaretlerine yer verilmemişti. Yeni Şafak’ın internet sitesindeki videolu haberler sayfasındaki “Trabzon'da sahneye çıkan küçük çocuk Erdoğan'a oy istedi” haberinde de video görünüyordu ama açılmıyordu. Çocuğun hakaretleri iktidar yanlısı gazetelerden sadece Milliyet ve Posta’da satır aralarında, Yeni Akit’te ise internette haberleştirilmişti.

Ama çocuğun hakaretini yayımlamayan Akşam ve Yeni Şafak, CHP’den gelen küçük çocuğun istismar edildiği eleştirilerine AKP yöneticilerinin yanıtlarını da haber yaptı. Bu haberlerde de çocuğun cümleleri yoktu. Hakareti aktarmayan Sabah gazetesi de “Törenin yıldızı Beratcan” diyerek çocuğun fotoğrafını yayımladı.

Ayrıca Cumhurbaşkanlığı’nın web sayfasında bu çocuktan hiç bahsedilmiyordu. İletişim Başkanlığı sayfasında sadece “çocuğun Erdoğan’a oy verilmesini istediği” yazılmıştı.

Bu durum Erdoğan’ın, Sezen Aksu hakkındaki “O dilleri koparmak görevimizdir” sözlerinin görmezden gelinmesini çağrıştırıyor. Hatırlarsınız, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un isteği üzerine iktidar medyası Erdoğan’ın o sözlerini sansürlemişti. Tabii bu kez Erdoğan’ı koruma kaygısıyla kendiliğinden böyle bir durum gelişmiş de olabilir.

İktidar medyası yok saysa da çocuğun siyasi istismarı haber değeri taşıyordu. Bizzat Erdoğan’ın, hakaretinin alandaki insanlar tarafından duyulması için çocuğa mikrofon uzatması, Erdoğan ve bakanların çocuğun mikrofondan tekrarladığı hakareti gülücüklerle karşılamaları haberdi. Ne de olsa bir cumhurbaşkanı, 9 yaşındaki çocuğu siyasi şovunda kullanmış oluyordu.

Çocuğun hakaretini istismar olduğunu vurgulamadan yayımlamak da yanlış olurdu. Nitekim eleştirel internet siteleri önce bu hakareti, ardından da sosyal medyadaki tepkileri ve CHP yönetiminin değerlendirmelerini okurlarına yansıttılar. Televizyonlar Tele 1, KRT ve Halk TV ile iktidar yanlısı olmayan gazeteler haberi "çocuğun siyasi istismarı" yönünü öne çıkararak haber yaptılar bu olayı. Sabah, Yeni Akit gibi iktidar gazetelerinin tersine çocuğun yüzünü de flulaştırdılar. Bu da doğruydu, 9 yaşındaki bir çocuğun fotoğrafını kullanmak hem etik değil hem de yasalara aykırı.

Fakat daha sonra çocuğa kamera yöneltip, sorgulamak, “Pişman mısın” diye sorarak Kılıçdaroğlu’ndan özür diletmek de doğru değil. Bu olayda en masum kişi o. Daha fazla zorlamamak gerekirdi…

* * *

'İSLAM’A HAKARET' ÇARPITMASI

Sabah, Yeni Şafak ve Akşam, “Meclis’te İslam’a hakaret” başlıkları atmıştı. Türkiye’de “HDP’li vekil Meclis’te dinimize hakaret etti” olmuştu mevzu. Yeni Akit ise biraz daha ileri giderek “Dinsiz Kandil’in karanlık sesi” diye sunmuştu.

İktidar medyası, önceki gün ağız birliği etmişçesine HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy’un Meclis’te yaptığı konuşmada İslam’a hakaret ettiğini yazıyordu. Gerçekten öyle olup olmadığını anlamak için önce görüntüleri izledim, sonra da TBMM tutanaklarına baktım.

Oya Ersoy, AKP’nin iktidarda olduğu 20 yıl boyunca eğitimin gerilediğini anlatmıştı konuşmasında. İktidarın “kindar ve dindar nesil yaratma ucubeliği” ile milyonlarca gencin geleceğiyle oynadığını vurguluyor, ardından sözlerini şöyle bağlıyordu:

“Bu toplumun aklını, bilincini ve vicdanını yok ediyorsunuz. Halkların birlikte yaşama, üretme, ortak bir gelecek kurma hedefini yok ediyorsunuz. Size neden gerici diyoruz biliyor musunuz? Çünkü sizler, ta 500 yıl geride kalmış Osmanlı’yı, 1500 yıl geride kalmış din esaslı toplum düzenini yeniden hortlatmaya çalışıyorsunuz da ondan.”

Önyargısız biçimde bu cümleleri okuyan herkesin göreceği gibi Ersoy’un bu cümlesinde hedef İslam değil “din esaslı toplum düzeni”. İslam’a hakaret etmiyor; AKP’yi, “din esaslı toplum düzenini hortlatmaya” çalışmakla suçluyor! “Gericilik” dediği de bu yöndeki çalışmalar…

Ersoy’un bu suçlamasını çevirip “İslam’a hakaret” diye aktarmak, Ahmet Hakan’ın da dün yaptığı gibi sözcükleri seçip bağlamından kopararak eleştirmek, görünür bir gerçeği bile isteye çarpıtmaktır. Bırakın böyle çarpıtmayı, gazetecilerin bütün partilere eşit mesafeden yaklaşması, adil olması gerek. Ölçü bir yerde kaçınca nerede durulacağı da belli olmaz, fren tutmaz.