EDEBİYATIMIZIN QUENTİN TARANTİNO’su; HÜSEYİN ÇAĞLAYAN

Hüseyin Çağlayan… Soy ismi gibi çağlayan bir kalemi olan, Edebiyatın evrensel kapısından girmiş bir yazar. Esasen “ yazar ” sözcüğü burada kuru bir vasıf kalır. Edebiyat Kapısından içeri girmiş bir eser sahibi için en makul ve adil vasıf onun kimliğini ap-açık ortaya koymak olmalıdır; Edebiyat Sanatçısı

Çağlayan, sadece Türkçe Edebiyatın değil aynı zamanda Zazaca/Dersimce Edebiyatında da sanatını, mahir bir şekilde ortaya koymuş bir sanatçı. İlk romanı “Pét ve Pelge Ra” bize, mahir bir kaleme sahip bir insanın,  uzun süre yasaklarla boğuşmuş bir dille de edebiyat yapılabileceğini kanıtlıyor. Çağlayan, anadilinin hafıza sınırlarında yarattığı roman kahramanlarıyla Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet’in ilk çeyreğine kadar geniş bir tarihsel yelpaze de, okuyucuya Zazaca/Dersimce romanıyla hitap ediyor.

Çağlayan’ın ikinci romanı “Sis ve Arayış”. Bu romanda, Anadolu’dan Dersim’den, Almanya’ya göç etmiş, Almanya'dan yola çıkarak dünyayı tavaf etmiş "Ali Haydar” adlı roman kahramanının yaşadıkları anlatılıyor. Çağlayan’ın bu romanının bir diğer özelliği de Türkçe Edebiyat Dünyasına bu eseriyle ilk kez giriş yapmış olması.

Ve şimdi de “Yemoş Hatun ve Çocukları”… Dram yüklü ve akıcı bir dile sahip Çağlayan’ın bu eserinde; Dersim’den, İstanbul’a göç etmek mecburiyetinde kalan bir ailenin ortaya çıkış ve dağılış hikayesi anlatılıyor.

İlk iki romanında olduğu gibi bu romanında Hüseyin Çağlayan, sadece Anadolu ve İstanbul’un etnik, dinsel, dilsel çoğulculuğuna değil aynı zamanda birbirinden farklı zıt kutuplarda olan insan karakterlerini ve hikayelerini, bir ailenin yükseliş, dağılış ve çöküş sürecinde anlatıyor.

Birbirine mizaç olarak zıt kardeşler… Aşk-Para-Güç ekseninde birbiriyle çatışan kardeşler… Tecavüze uğramış çocuğun ve farklı cinsel eğilimde ki erkek ve kadınların hikayeleri de “ Yemoşoğulları Ailesinin”  dram çemberinde yerini almış bu eserde. Bu eserde, memleketin insan manzaraları, tüm sevapları ve günahlarıyla bir araya gelmiş durumda. Eserin kahramanları arasında ki gerilimde inançsal hoşgörü ile inançsal hoşgörüsüzlük, etnik ve dini fanatizm, militarizmin cehenneme çevirdiği ülke gerçekliği Türkçe Edebiyat yazınında yerini almış durumda.

Çağlayan, önceki romanlarda olduğu gibi “Yemoş Hatun ve Çocukları” adlı eserinde de, akıcı bir üslup ile okuyucuyu sürüklüyor. Okuyucuyu, gereksiz detaylar ve abartılı tasvirlerle boğmadan, okuyucunun zihninde eserinin dünyasını ustalıkla inşaa ediyor. Okuyucu, bu eseri bitirdiğinde dram yüklü bir sinema filmini veya bir tiyatro oyununu izlemişcesine keder ve hüzünle dolmuş oluyor.

Çağlayan’ın “Yemoş Hatun ve Çocukları” adlı eserinde karakterlerin karşılaştıkları olaylar ve sonlar, bana Quentin Tarantino filmlerini hatırlattı. Çağlayan, romanlarında izlediği edebi kurguyla Türkçe Edebiyatın Tarantino’su olabilir mi? Tarantino filmlerini izleyen herkes, ağır ağır başlayan hikayenin en sert ve vurucu şekilde nasıl da izleyiciyi şok ederek, bittiğini gözlemleyebilir. “Yemoş Hatun ve Çocukları” adlı eserde ki edebi kurguyla Hüseyin Çağlayan, Türkçe Edebiyatımızın Tarantino’su olmaya aday.

Türkçe Edebiyatın Tarantino’su Çağlayan eserlerinde, Anadolu’da kendine bir çatlak bulup, içine girmeyi arzu eden “azınlık hale getirilmiş” Ermeni’nin, Rum’un, Romen’in hikayeleri ile Alevi’nin Zaza’nın Kürd’ün Türk’ün Arap’ın Sünni’nin İslamcının, Devrimcinin, Tarikatçının, Yobazın, Sofunun, İnsan-ı Kamil’in, Doğanın, börtü-böceğin hikayelerini ustalıkla iç içe işliyor.

Çağlayan edebi yazınıyla birbirlerine kötülük edenleri “yüzleşmeye” davet ediyor. Edebi yazın özgünlüğüyle Hüseyin ÇAĞLAYAN, Türkiye’de “Yüzleşme Edebiyatının Meşalesini” taşıyan geleneği sürdürmekte kararlı gözüküyor.

Çağlayan’ın eserlerinde Antik Yunan Bilgeliğini, Anadolu Hümanizmini ve Aydınlanma Çağının Akılcılığını bulabildiğimiz gibi Antik Yunan Bilgeliğini, Anadolu Hümanizmini, Aydınlanma Çağı Akılcılığını yok etmeye çalışan insan karakterlerini ve günümüzde insanlığın yaşadığı düşünsel travmayı da bulabilirsiniz.

Hüseyin Çağlayan, Edebiyat Tapınağının kapısında uzun yıllar bekledikten sonra Edebiyat Tapınağının içine Yunus’un Taptuk Emre Dergahına girmesi gibi girmiş midir? Ben, Çağlayan’ın “Edebiyat Tapınağına” girdiğine inanan okuyucularındanım. Zaman içinde edebiyatseverler ve edebiyat sanatının emektarları da benimle aynı düşünce de olacak diye düşünüyorum. Bugün için Hüseyin Çağlayan’ın içinden çıktığı toplumsal yapı ve toplumsal haleti ruhiyenin yaşadığı ideolojik buhran ve kutuplaşmalar kendi köyünde, ülkesinde ve toplumunda Çağlayan’ı anlamayabilir. Bu her sanatçının başına gelen bir cefadır. Ama Hüseyin Çağlayan’ın güçlü ve evrensel kalemi en nihayetinde hak ettiği sefayı yaşayacak ve içinden çıktığı toplumun edebi hayatında hak ettiği değeri bulacaktır.

“ Yemoş Hatun ve Çocukları” adlı eserin yaratıcısına selamlarımla.