1910 yılında toplanan 2. Sosyalist Enternasyonal Kadın Konferansı ‘ında Clara ZETKIN ‘’ Emekçi Kadınların Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’’olması önerisini getirdi, öneri kabul edildi.  O günden bu yana dünyada çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Yüz binlerce kadın ve erkek çeşitli etkinlikler ile bu günü o günden bu yana canlı tutmaya çalıştı. Kadınlar bu etkinliklerde oy verme, seçme ve seçilme haklarının yanı sıra, meslek edinme ve mesleki eğitim görme haklarını istediler. Yine bu yıllarda Amerika’da bir iş yerinde çıkan yangında 140 kadın işçi öldü. Bu olay Amerikan çalışma yaşamını büyük ölçüde etkileyen bir konuma sahiptir.

        1917’de Rus İşçi Kadınlar ekmek ve barış için grev yaptılar. Yaşam koşullarının kötülüğünü dile getirdiler. Bu olay 8 Mart’ta olmuştur. Daha sonra bütün Avrupa ülkeleri tarafından “Kadınlar Günü” olarak kabul görmüştür.

        Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1977’de 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” kabul etti o günden bu güne bütün dünyada emekçi kadınlar tarafından yığınsal olarak kutlanmaktadır.

        Ülkemizde de çalışan kesim içinde kadınlar önemli bir yer tutmaktadır. Kadınlar kendi özgül sorunlarını böylesi günlerde dile getiriyorlar. Bu sorunların çözülmesi ve yaşama geçmesi ancak sürekli gündeme getirilmeleriyle mümkün. Emekçi kadınlar bunun farkındadır, bir uyanış dönemi yaşanmaktadır; gündemlerindeki konular, toplumun değişik katmanlarını etkilemektedir. Kadınlar, sorunlarının çözümünün bireysel gelişme, hakların ve özgürlüklerin bilincine varma ile mümkün olduğunu, her fırsatta dile getiriyorlar.

        Dünyada insan türünün yarısını kadınlar oluşturduğuna göre, kendi sorunlarına sahip çıkmalarından ve bunların çözümü için mücadele etmelerinden daha doğal bir şey olamaz. Kadınların özgürleşmesi, dünyadaki toplumsal ilerlemeye bir ivme kazandıracaktır. Kadın özgür değilse, dört duvar arasına kapatılmışsa orada nitelikli insan ilişkilerinden söz edilemez. Kadın bir yandan ekonomik bağımlılık içinde, bir yandan da erkek egemen toplumun baskısı altındadır. Biraz dikkat edersek, bunu çok yakınlarımızda bile gözlemleyebiliriz. Ancak okumuş, bir meslek sahibi olmuş, ekonomik özgürlüğü olan kadınlar, daha rahat kendilerini ifade edebilmektedir. Onun için kadının ekonomik yaşama katılması, çalıştığı birimde erkek kardeşleriyle birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel mücadeleye atılması yaşamsal bir değer taşımaktadır. Kadının özgürleşmesi erkeği de özgürleştirecek, sosyal yaşamı daha da katlanılır hale getirecektir.

        Ülkemiz özelinde de milyonlarca kadın ekonomik, sosyal ve kültürel sıkıntılar içindedir. Herkesin gözleri önünde töre cinayetleri işlenmekte, kadınlar cinsel şiddet ve tacizle karşı karşıya kalmaktadır. Zaman zaman bu tür olaylar önemsizmişçesine gazetelerin üçüncü sayfalarına yansımaktadır. Bilinçsiz, eğitimden, kültürden yoksun insanlar, kadınlara karşı olumsuz tutumlarını sürdürmektedir. Kadın ve erkek sorunlarını birlikte ele almalı ve ortak çözümler üretmelidir. İnsanların beyinlerine kadın ve erkeğin haklarda ve özgürlüklerde eşit oldukları bilincini yerleştirmek gerek.

        Büyük medya, kadının kişiliksizleşmesini yaptığı kadın programlarıyla hızlandırmaktadır. Bu gidişe toplum olarak dur demek lazım. Televizyon kanallarının önemli bir kesimi aile kavgaları, gelin ve damat seçme, oradakilerin çene yarıştırmalarıyla kadınların bilincine etki etmeye devam ediyor. Bu Programlar, kadınlara olduğu kadar tüm topluma bir uyuşturucu etkisi yapmaktadır.

        Kadınların daha özgür, daha mutlu, daha insanca ve ‘’başka bir dünya’’ için mücadeleleri tüm insanlığın ortak özlemi olmalıdır. Ancak özgürleşen kadınlar, özgürleşen erkeklerle, yaşanası bir dünyanın kapılarını aralayabilirler. Tüm dünya kadınlarının bu anlamlı günü kutlu olsun.

Mehmet PEKDÜZ