Her yıl, bir aylık oruç sonrası, arife günü dâhil, Dört gün RAMAZAN bayram, kutlaması yapılır. Bu kutlama için büyük hazırlıklar yapılır. Aile yakınlarının, eşin, dostun, komşuların, tanıdıkların, hepsinin, ortaklaşa bir araya geldiği, bayramlıkların giyildiği, tatlıların, şekerlerin, ikram edildiği, çocuk sevgisinin, paylaşıldığı, sevginin, dostlukların, pekiştiği, küskünlüklerin giderildiği, barış rüzgârlarının,  estiği, Camilerde, bayram namazının, kılındığı, cemaatin, Bir Biriyle bayramlaştığı, her yıl kutlanan, bayramın, bu yıl, bir başka kutlamanın, dört günün hikâyesidir.
    DÖRT GÜNÜN Hikâyesi, tarihte ilk kez bir başka yaşanan Ramazan Bayramının, hikâyesidir. Bayramda, insanların, CORONO tarafından Arife, dâhil 4 gün esir alındığı, ev hapsinde tutulduğu, bir bayramın hikâyesidir. İnsanların, bayramda, bayramlıklarını, giyemedikleri, yakınlarıyla, komşularıyla, dostları ile bayramlaşamadıkları. Çocuk sevgisinin paylaşılmadığı, şekerin, tatlının, tadının, çıkarılmadığı, Bayram sevincinin, camilerde, paylaşılmadığı, küskünlerin, küskünlükleri ile kaldığı, barış rüzgârlarının esmediği, Mezar ziyaretlerinin, doyası ile yapılamadığı, Dört günün hikâyesidir.
    Yaşadığımız şehirde, Dört günlük esaret başlamadan, Çarşı pazarda, tarihte, yaşanmamış bir kıyamet kopmuştu. ÇORONANIN koyduğu kanunlar, bir kenara itilmiş. El ele yan yana, kim ne kaparsa yarışı başlamış, dükkânlarda, çarşı pazarda, yiyecek,  ürün bırakılmamıştı. Bu kıyametten, yarıştan, haberi olmayanlar, Dört gün, yavan ekmeğe talim etmişlerdi.
     Dört günlük ev hapsini, bağda geçirmeyi tercih ederek, bağa gitmiştik. Bağda, bizden başka kimse olmayacaktı. Doğayla baş başa kalacaktık. Baharı evinde yaşayacak, görecektik. Gittiğimiz günün akşamı, bu kez, yağmur bizi eve hapsetmişti. Akşam saatlerinde yağan dolu, bizi çok korkutmuştu. Sabahleyin bağı gezenken korktuğumuz başımıza gelmişti. Bağda yeşermiş filizlenmiş üzüm salkımı vermiş, dallanmış budaklanmış, üzüm bağını, resmen tahrip etmişti. Bütün fideleri ,kırmıştı. Beraberinde esen şiddetli rüzgâr, aşılı üstünde çokça ürün olan PAŞA ARMUDUMUZU devirmişti. Genç delikanlı çağındaki PAŞA ARMUDUNA kıymıştı.
    CORONADAN kaçtık bir başkasına, yıkıcı doluya yakalanmıştık. Üzüntümüz, çok büyüktü. İkinci akşam gece bardaktan boşanırcasına rüzgârla birlikte yağan yağmur. Ortalığı yine bir birine katmıştı.
  Dört günlük ev hapsini ÇORONANIN olmadığı, doğanın, yeni gelin gibi, bin bir renge boyandığı, bağda, doğayla baş başa geçirmek istemiştik. Buna, bu kez doğa izin vermemişti. Doluyla, yağmurla bizi eve kapatmıştı. Bağımızı tahrip etmişti. Atmosfere yaptığımız kötülüğün karşılığını bize vermişti.
     Bağdaki yazlığın hemen önünde Kurumuş ceviz ağacının üstüne yuva yapmış. İki LEYLEK, kapı komşumuz olmuşlardı. Şiddetli doluda, yağmurda, yuvalarını terk etmediler. Yeni yuvalarıydı. Yuvalarını, yapmak büyütmek için durmadan gerekli olan malzemeleri taşıyorlardı. Bu işi erkek olanı üstlenmiş olacak ki yuvaya gerekli olanı o taşıyordu. Yuvayı düzeltiyor. Yapıyordu. Dişi leylek anne olmaya hazırlanmış olacak ki, hanım efendiydi. Seyrediyordu. Onları hemen üstümüzde gökyüzünde süzülürken seyretmek keyifliydi.
     Dört günde, bağda sebze yerlerini hazırlayacaktık. Bağı sarmış otları biçtirecektik. Bağı, kazdıracaktık. Buna da izin verilmemişti.  Kaçmakla kurtulamamıştık.
    Bağın hemen önündeki şehirlerarası karayolu, tarihinde görülmemiş kadar, sessizdi.
   CORONANIN verdiği Dört günlük hapis, yaşamı durdurmuştu. Sokaklar, bon boştu. Sokak köpekleri, kargalar, şaşkın, yalnız kalmışlardı.
    Dört günün hikâyesi, yazıldığı tarih sayfalarında, hep hatırlanacaktı, okunacaktı.