Tüm dünyayı ve ülkemizi korkunç pençesi altına almış bulunan Koronavirüs salgını karşısında, tüm devletler seferber olmuş durumda.

                Bu salgın hastalık karşısında, tüm dünya devletlerinin ve ülkemizi yöneten siyasi iktidarın neler yaptığını, neler yapamadığını yinelemek istemiyorum. Bu konuda herkesin bilgisi fazlasıyla var. Daha doğrusu halkımız bunu yakinen takip ediyor ve de biliyor. Bu nedenle bilinenleri tekrarlamanın ve yorumlamanın hiç gereği yok.

                Ben bu yazıda Türkiye genelinde neler yapılmalı diye bir iddiada bulunmayacağım. Mutlaka söyleyeceğim çok şey var da bu konu benim kapasitemin üzerinde. Bu nedenle ben bu süreçte Dersim’de neler yapmalı, neler yapılmamalı konusunda bazı önerilerimi sıralamak istiyorum.

                Bu korkunç virüs karşısında Dersim’de yani kendi coğrafyamızda nelerin yapılmaması gerektiği konusundan başlamak lazım.

                Dersim coğrafyası, havasıyla, suyuyla, doğal yiyecekleriyle, yaşam tarzıyla ülkemizin ve Dünyanın en bakir bölgelerinden birisidir. Bu doğal avantajlarımıza karşın, Koronavirüs salgınından nasıl korunabilir sorusuna yanıt vermemiz lazım.

                Koronavirüs salgınına karşı, bu avantajlarımıza karşın en büyük tehdit dışarıdan gelecek olan faktörlerden kaynaklanacaktır. Tehdit oluşturan hususların en başında gelen konu, dışarıdan gelen insan hareketleridir. Özellikle metropollerde yaşayan hemşehrilerimizin ve yine bazı ilçelerimizde Umreden dönen (az da olsa) vatandaşlarımızın küçük ihtimal de olsa bu virüsü ilimize getirmeleridir.

                Bu risk gecikmeli de olsa, Tunceli Valiliğinin son aldığı kararla önlenmiştir. Bu konuda il valimiz Sayın Tuncay Sonel’e teşekkür ederim.

                Dışarıda yaşayan hemşehrilerimizin Dersim’le ilgili özlem ve sevdasını çok iyi bilen birisiyim. Bunlardan birisi de benim. Kısa bir süreçte bu özlem ve sevdamızı bir kenara koyarak, hastalık salgını dizginleninceye kadar çok önemli durumlar olmadığı sürece Dersim’e gitmeyelim. Bu korkunç virüsü o bakir coğrafyaya sokmama konusunda en büyük sorumluluk bizlere düşmektedir.

                Bu konuyu dile getirdikten sonra, yaşadığımız süreçte, Dersim’de neler yapılmalı, neleri yapmalıyız konularındaki önerilerimi özetlemek istiyorum.

                Bu salgın hastalığın insan yaşamı kadar, ekonomik yaşamı da tehdit altına aldığı bir gerçektir. İnsanlarımız hastalıktan korunmak kadar, yaşamlarını da devam ettirmek zorunda. Başka bir deyişle yaşam devam ediyor. Yaşam devam ediyor ama yaşamın devam etmesi için de zorunlu olan tüm ihtiyaçların karşılanması gerekiyor.

                Yaşam için zorunlu ihtiyaç maddelerinin (yiyecek, içecek, giyecek, temizlik vb.) karşılanmasında en büyük sıkıntıyı küçük işyerlerinin, günü birlik yevmiye veya ücretle çalışan emekçilerin, üretimini-faaliyetini durduran veya azaltan iş yerlerinin çok darda oldukları bilinen bir gerçektir. Bu konuda mülki ve yerel yönetimlerimizin gerekli önlemleri alacaklarını ve destek vereceklerini ümit ediyorum. Etmeleri de gerekiyor.

                Yine bu konumdaki darda olan insanlarımıza, toplumsal dayanışma içerisinde gerekli yardımları ve katkıları sunmak konusunda Dersim Halkı’nın geçmişten gelen büyük bir özveri ve duyarlılığa sahip oldukları konusunda en küçük bir endişem yok. Halkımız bu konuda ne yapması gerektiğini çok iyi bilir.

                Benim en çok üzerinde duracağım husus Tarımsal üretim konularında olacak.

                Tunceli merkez ve 7 ilçemiz ile bağlı köylerimizde yaşayan insanlarımızın çoğu yaşlılardan oluşmaktadır. Bu yaşlı insanlarımız aile tipi de olsa küçük tarımsal üretimlerini her yıl Nisan-Mayıs aylarında dışarıdan gelen genç çocuklarının yardımıyla yapmaktadırlar. Bu yıl bu genç nüfus köylerine bu mevsimde gelemeyecek. Gelemeyince de zaten üretimden kopmuş olan köylerimizde hiçbir üretim yapılamayacak.

                Nisan-Mayıs ayları, nohut, fasulye bitkilerinin ekilme, domates, biber, salatalık, kavun, karpuz vb. sebzelerin dikilme zamanıdır.

                Ekim-dikimi yapacak vatandaşlarımıza, başta valilik-kaymakamlıklarımız olmak üzere özellikle de belediyelerimizin yardımcı olmaları gerekir. Bu iş nasıl yapılabilir?

  1. Köylerimizde nohut, fasulye, yem bitkileri ekecek olan vatandaşlarımıza traktör, ekipman, gübre, ilaç ve insan gücü desteği (Tümü olmasa bile en az yarısı) sunulmalı. Tarlalar, bahçeler bir organizasyonla ekilmeli,
  2. Aile tüketimi amacıyla küçük çapta da olsa evinin önüne, bahçesine sebze dikecek olan yaşlılarımıza insan gücü bağlamında, fide temininde, gübre-ilaç temininde İlçe Tarım Müdürlükleri elemanlarının yönetiminde yardımcı olunmalı,
  3. Bahçelerinin, bağlarının budama mevsimi geçmeden bu işlerin yapılması konusunda belediye ve ilçe tarım müdürlükleri birlikte organize bir şekilde derhal çalışmaya başlamalı,
  4. Kırsal kesimde yaşayan yaşlı insanlarımıza şefkat gösterilmeli, ihtiyaçları ve üretim için talep ettikleri konularda gerekli ihtimam gösterilmeli.

Evet, bu süreç; toplumsal dayanışmanın, paylaşmanın bir imtihanıdır. Ben inanıyorum ki Dersim Halkı bu imtihandan da Türkiye’ye örnek olacaktır.

Bu imtihanda en büyük görev de başta mülki idareye, belediyelere ve sivil toplum örgütlerimize düşmektedir.

ERGÜDER ÖNER