Sergilediği tarihi eserlerle, tarihi eserlerin bulunduğu coğrafyadan, aldığı kültür zenginliğiyle, Kültür Müdürlüğü tarafından, DERSİM MÜZESİ adı altında, tescil edilip, DERSİM MÜZESİ, levhası asılmıştı. Önyargılı, siyasi çevreler tarafından yapılan tepkiler, üzerine, ismi değiştirilerek, TUNCELİ MÜZESİ, adlı, yeni bir tabela asılmıştı.

               Tarihin, ilk ünlü, iz bırakan, devletlerinden, URARTULARA, ASURLULARA, AKADLARA, yurt olmuş, vatan olmuş. İlk çağlardan beri, barındırdığı endemik türleri ile insanlığa, yaşam kaynağı olmuş, binlerce yıllık tarihi bir coğrafyanın adını, DERSİM’İ, silmişlerdi.

               Müzede sergilenecek tarihi eserler, henüz TUNCELİ isminin konulmadığı, DERSİM ADI ile bilindiği yıllar öncesinin, tarihi eserlerdir.

               1938 Yıllarında yaşanan DERSİM katliamında, askeri kışla olarak, inşa edilmiş. Harekat bittikten sonra, memurlar için lojman olarak düzenlenmiş. Memurlara tahsis edilmişti.

               Bir zamanlar, bahçesinde top koşturduğumuz, yakın aile dostlarımızın oturduğu, tarihi KIŞLA binası, ünlü bir müze olmuştu.

               Yapım sürecini, yakından izlemiştim. Müteahhidi, dost olduğumuz Cahit ZEYDANLI idi.

               5000 metrekare üzerine kurulu, yer yer üç katlı kocaman bir yapının tarihi eserlerle nasıl doldurulacağını, heyecanla hep merak etmiştim. Geçen yıl, gidip gezmiştik. Salonların çoğu henüz boştu. Çalışmalar yoğun bir şekilde sürüyordu.

               Sayın Müze Müdürü Kenan ÖNCEL’İN, yolu gazete yerime düşmüştü. Maske, tanımamı engellemişti. Kendileri, “Hocam büyük ölçüde müzeyi donattık. İsterseniz gelip bir görün” dediler, Kadir MERKİT, kardeşi İnanla, birlikte gittik.

               Müzenin yapımında, büyük emeği olan, çalışmaları yakından izleyen biz gazetecilerle, yakından diyaloğu olan, Kültür Müdürümüz de müzedeydi.

               Sayın müdürlerimizle birlikte, ilk uğrak yerimiz, ARKEOLOJİK bölümü, oldu. Tarih çağlarından çok öte, 800 bin yıllar öncesinin, tarihi kalıntılarının, olduğu salona gittik. 800 bin tarihi, beni şoke etti. Sayın Müze Müdürüne baktım. “Doğrudur hocam. Ondan daha çok eski tarihi kalıntılar da varmış” dedi. 800 bin yaşı olan taştan kalıntılar, vitrinlerde yerlerini almışlardı.

               12 bin yıl öncesi sulak alanlarda yaşamın sürdüğü, Neolitik devrin, volkanik taşlardan yapılmış bıçakları görülmeye değerdi.

               Dersim Bölgesine ait, KEBAN’DAN çıkarılan kalkolitik çağa ait kemiklerden yapılmış iğneler, bir başka yaşamın resmi gibiydi. M.Ö. 3200-1250 yıllar arası yaşanan Tunçtan yapılmış eserler, Keban, Çemişgezek ilçesinde,5 binlik yıl aile yaşamın ölümsüz örnekleriydi.

               Ayrı salonlarda, çağlara, yıllara göre sergilenen tarihi kalıntıları, eserleri, seyretmek, çağları bir anlık yaşamak gibiydi. Demir Çağına ait, çok yerlerde gördüğümüz Tümülüslerin, hikâyesi, onlara ait meraklarımızı gidermişti.

               Madenci toplum URARTULARIN, tarihi kalıntıları, bize merak ettiğimiz tarihi kalelerin resimleriydi. Bir başka solonda, ünlü ROMA Döneminin, topraktan yapılmış testileri, Gözyaşı şişeleri, Tarihi imparatorluk, ROMA’NIN, resimleriydi.

               Bir başka Etnografya salonunda, DERSİM’İN, güzellikleri sergileniyordu. Kadınların ve erkeklerin kullandıkları kemerler, bilezikler, küpeler, kolyeler, erkeklerin kullandıkları, makaslar, köstekli saatler, pipolar, tespihler, tütün tabakları, yerlerini almışlardı. DERSİM’İN, doğasıyla birlikte bütün güzellikleri, düzenlenmiş yerlere oturarak, monitörden keyifli bir şekilde izleniyordu.

               Bir başka salonda, değer biçilmeyen, tarihi kılıçlar, kamalar, silahlar sergilenmişti.

               Hemen her sergi salonunda, sergilenenler, daha ayrıntılı, görsel olarak monitörden de izlenebiliniyordu. ALEVİLİK İNANÇ bölümünde, ALEVİLİK, inanç mekânları, dua edilişleri, ziyaret mekânlarını, cem törenleri, cemde okunan dualar, ALEVİ ocakları, eski yazı ile yazılmış şecereleri, mistik bir hava içinde monitörde keyifli bir şekilde izleniyordu. Anneyle çocuğunun, Güneşe bakarak dua etmeleri, seyrine doyulmayan bir yapıttı.

               19 Yüzyıl, Cumhuriyet Döneminde TUNCELİ’DE, HAYAT Salonu, bir başka zenginlikte, güzellikteydi, DERSİMLİ, şair, yazar, çevirmen, Cemal SÜREYA’NIN, DİYAP AĞA’NIN, heykelleri, size gülümser gibi canlıydı. 1920,1950 Yıllarda milletvekilliği yapmış, DERSİM, TUNCELİ milletvekillerinin, resimlerinin, sergilendiği köşe, özenle düzenlenmiş. Aynı salonun bir başka köşesinde, 58 adet eski köy isimleri yazılı muhtarlıklarının, kullandıkları mühürleri tarihi birer eser gibilerdi. Bir başka vitrinde, eski dille yazılı orijinal tapuları yerlerini almıştı.

               Kütüphane, âdeta bir dünya, kocaman, oldukça büyük bir salonda kurulu. Henüz kitaplıklar, boş. Sayın Müdür. “Söz. Kısa zamanda bu salondaki bütün kitaplıklar, tarihi eser, salonlarında olduğu gibi dolu olacaktır” dedi.

                100 kişilik konferans salonu ünlü, tarihi müzenin ayrı bir zenginliğiydi.

               Orta yerde avluda, düzenlenmiş alan, yaz mevsiminde düzenlenecek, her türlü toplantıya, ev sahipliği yapacak, yeterli bir mekândı.

               Müzeyi gezmemiz, tamamlanmıştı. Çıkıp inmekten yorulmuştuk. Çay içmeyi hak etmiştik. Çaylarımızı yudumlarken, kültürlü, birikimli, görevinde oldukça başarılı olduğuna tanık olduğumuz. Müze Müdürü,  “Gördükleriniz, bir milletin, DERSİM Halkının, hafızasıdır” diyordu. Müzenin, ülke çapında önemli büyük bir müze olduğunu, ziyarete açıldığında, büyük bir ilgi çeken, turistik bir mekân olacağını söylüyordu.

               Çıkışta kapı önünde, yatmış iki sevimli kedi, bize gülümsüyordu. Yanlarında yiyecekleri, yemleri, içecekleri su, kaplarına, konulmuştu. Keyifleri yerindeydi.

               Hayvanları seven, Müze Müdürüne,  çalışanlarına, teşekkür ederek ayrıldık.