Son günlerde memleketim Dersim için yaptığım çalışmalar ve bu konuda yazdığım yazılara çok yoğun olumlu eleştiri ve destekler alırken diğer yandan da bazı yaratıkların hakaret ve tehditlerine maruz kalıyorum. Bu yazı tamamına toplu bir ilk ve son yanıttır.

Önce, Yurt içi ve dışından desteklerini sunarken haklı eleştiri ve endişeleri olan dost ve arkadaşlara teşekkürlerimi sunuyorum. Munzur Gözelerindeki proje çalışmalarını gidip görerek videolar çekip yayınlayan dostların iki haklı endişesi var. Yapılan ahşap uygulamalar zayıf olduğundan kış koşullarına dayanmaz. Bu endişeyi ben de yaşadığımdan projenin uygulama sorumluluğunu üstlenen Çevre ve Şehircilik Müdürümüz Sayın Önder Yurdakul beye aktardım. Dersimli yetkin hemşerimiz Önder beyden aldığım yanıt şöyle: “Abi siz hiç merak etmeyin. Biz gereken her türlü tedbiri alıyoruz. Zaten yüklenicinin garanti taahhüdü var. Her hangi bir olumsuzluk olduğunda gelecek yıllarda da olsa biz yükleniciye telafi ettiririz.” İkinci soru şu; arıtma var mı? Projenin yapıldığı alanda arıtması var. Yani proje alanından hiçbir atık Munzur’a karışmayacak.

Diğer bir güruh var ki; yazdıklarımın tek sözcüğüne şu yanlıştır, bu doğru değildir demeden yalnızca hakaret ve tehditleriyle uluyan ve ürenler var. Bunların bazıları belli merkezlerin elemanlarıdır. Hermeneutik ve habitus kavramlarından bihaber bu cahil güruhun algı fukarası olduklarından yalnızca küfür, hakaret, tehdit ve karalamalarda bulunuyorlar. Aslında bunlara yanıt vermeye değmez. Fakat bazı insanların sükut ikrardan gelir düşüncesine kapılmamaları için ilk ve son olarak yanıtlamak zorundayım. Ancak bunu yaparken de en kötü ve benim için en zor olan kendimden söz etmek zorunda kalacağım için, beni tanıyan dost ve arkadaşlarımın affını rica ediyorum.

İDDİA VE KARALAMALARI ŞU BAŞLIKLARDA TOPLAMAK MÜMKÜN

1.            Sen belediyeye basması için kitabını getirdin. Belediye Başkanı basmadığı için hıncın var onun için Komünist Başkanı eleştiriyorsun. Kimileri de; abi sen Komünist Başkanı seçtirmek için çalıştın, destekledin, şimdi de eleştiriyorsun. Bu ne iş?

2.            Sen Munzur Baba projesiyle devletten rant bekliyorsun. Devletin adamısın vb karalamalar.

3.            Datça’da yaşıyorsun gelip burada ahkâm kesiyorsun.

4.            Senin Gözeler yakınında arazin var. Değerlensin diye yapıyorsun.

5.            Munzur’un doğası bozulacak, kirlenecek.

6.            Sen kimsin? Ne oluyorsun? Karanlık adam. Devletin adamı vb.

SIRAYLA YANITLAYAYIM

1.            Evet doğru. Ben Belediyeye bir kitap getirdim. Fakat o kitap benim değildi bu bir. O kitap belediyeden bir şey almak için değil, belediyemize bir şey vermek, katmak ve destek içindi. Kitap ne bir roman ne de bir şiir kitabıydı. Kitabın sahibi yine bir Dersimli olan şimdi Datça’da yaşayan Ali Tiyar Gök hemşerimizdi. Yaklaşık yedi yıldır Dersim’e gelerek Dersim’in florasını çalışan benim de destek olduğum bir abimiz. Konunun uzmanı bir arkadaş. Konuya ilişkin yedi kitap yazmış bir aydın. En son yazdığı “GİZEMLİ KARYA ÜLKESİ” kitabı tuğla kalınlığında, Türkçe, İngilizce yazıldı ve 90 TL’ye satılıyor. Dileyen Google dan bakabilir. Ben Ali Beyin kitabının başına yalnızca 15-20 sayfa Dersim’in kısa tarihi, coğrafyası, kültürü ve turistik yerleri, gezilip görülecek yerleri vb yazdım. Ali Beyin bu kitabını benim ricamla belediyemize verelim bassınlar ve her gelen ziyaretçilere de birer tane başkan imzalayarak satsın ve belediyeye küçükte olsa bir kaynak olsun. Kitaptan ne benim ne de kitap sahibinin belediyeden hiçbir talebi olmamıştır. Tamamen belediyeye destek amaçlanmıştır. Bu konuda ikinci eleştiri de şu; hocam sen seçtirdin, şimdi de sen eleştiriyorsun? İyi Dersim Belediye Başkanı çalış(a)mıyorsa, destekledim diye susup oturayım mı? Bu size doğru geliyor mu? Ne demiş filozof Goethe :“ Samimi olmayı vaat edebilirim, tarafsız olmayı asla “ . 

2.            Ben devletten rant bekliyormuşum, devletin adamıymışım: 1969 yılında Dersim Çemişgezek Toratlı (Dekke) köyünde başladığım ve 1980 sonrası İstanbul’da sona eren öğretmenliğim dışında devletle hiçbir işim ve alışverişim olmadı. Geride bıraktığım yetmiş yıllık ömrümde yapmadığım devlet rantı işini bundan sonra mı yapacağım. Ne için? Kimin için?

3.            Datça’da yaşıyorsun gelip burada ahkâm kesiyorsun diyenlere: Ben 15 yıl önce gelip memleketim Dersim’deki köyümde baba toprağına ev yaparak yarıyıl da olsa burada yaşıyorum. Yazları Dersim’de, Kışları da Datça’da. Yılın yaklaşık 8 ayı burada yaşıyorum.

4.            Senin Gözeler yakınında arazin var. Değerlensin diye yapıyorsun diyenlere: Benim köyümdeki evimin olduğu arsa dışında Ovacık’ın doğusunda Yuvam kent kooperatifinin yakınında 4 parsel arazim dışında hiçbir yerde arazim yok. Hele Munzur Gözeleri bölgesinde ve civarında tek karış arazim yok.

5.            Munzur’un doğası bozulacak, kirlenecek diyenlere: Munzur en kutsal olan gözelerinden kirletilip yok ediliyordu. Bu mücadeleyi bozulmayı, kirlenmeyi durdurmak için veriyorum.

6.            Sen kimsin? Ne oluyorsun? Karanlık adam. Devletin adamı vb. diyenlere: İşte bu sorunuza yanıt benim için en çirkin ve en zor olanı. Çünkü beni kendimden söz ettirmek zorunda bıraktınız. Bunun için beni yakından tanıyan dost ve arkadaşlarımdan tekrar özür dileyerek yanıtlayayım.

•             Yaşamım boyunca hep ve her yerde; sıradan, seriden ve sürüden olmamaya çalıştım. Elimden geldiğince ezber bozdum. Put kırdım. Tabu yıktım. Bazılarından kısa örnekler aşağıdadır.

•             Diktatör Kenan Evren’iin 1981 yılın Mart ayında Memleketi Manisa ve ilçesi Alaşehir’deki mitinglerde elleri titreyerek okuduğu TV’de gösterilen; “bakın, bakın beni ve konsey arkadaşlarımı öldüreceklermiş. Eğer birimizin kılına helal gelirse içerideki tüm tutukluları öldürürüz” dediği bildiriyi TİKKO adına kaleme alan üç kişiden biriyim. Bildiri tarafımdan hazırlandı diğer iki arkadaşın küçük ek ve düzeltmeleri oldu.

•             Deniz Gezmiş ile aynı somunu paylaşmış, İbrahim Kaypakkaya ile aynı tastan çorba kaşıklamış 68’li bir devrimcidir ve hala sapına kadar devrimcidir. Ancak devrimciliğini memleketi Dersim ve Alevilikten başlatma kararı almış olup mücadelesine bu doğrultuda devam etmektedir. Bunun ne ve nasıl bir şey olduğunu anlamak isteyenler, kişisel web sitem www.alevicimehmetyurek.com adresinden görebilirler.

•             1980’lerin ortalarında İstanbul’da holdinglerde üst düzey yönetici iken “DERSİMLİLER VAKFI” şimdiki Tunceliler vakfının ilk başlatıcı, kurucu babasıyım. Bu amaçla yazdığım vakıf senedi örneği ve mektubumu yurtiçi ve dışında 350 Dersimli hemşerilerime ulaştırdım. İlk toplantısını hemşerimiz Hıdır Yüksel beyin Beyazit’teki Oskar otelinde yaptık. Bu ilk toplantıda dostum ve arkadaşım savcı hemşerimiz İsmet Kemal Karadayı benim hazırladığım tüzüğü düzenleme görevini üstlendi. Aynı toplantıda otel sahibi Hıdır Bey, Av. Hasan Gülşen, Mersin’den işadamı bir hemşerimiz, Avrupa ve diğer yerlerden gelen Dersimliler vardı. Bu davet metnim şu ifadeyle bitiyordu.  Kuracağımız bu vakıf veya dernek, her türlü siyasi görüş temsilcilerine siyasetlerini bu yapıya taşımalarına kapalı; “Munzur Babanın suyu gibi ak ve pak, Munzur Baba dağı kadar yüce ve mağrur olsun” sözüyle bitiyordu. Benim Munzur sevdam yeni olmayıp yarım asırlıktır. İbrahim Kaypakkaya’nın evimizde konukken kandil ışığında lise defterine yazmaya başladığı Kemalizm eleştirisini fark ederek tartışmış bilinçleşmiş ve o günden sonra zorunlu kimlik bilgileri dışında Tunceli yerine hep, her zaman ve her yerde Dersimliyim diyen biriyim.

•             Birçoklarının adını besmeleyle ağzına aldıkları dönemde 2000 yılında yazdığım Atatürk eleştirisi nedeniyle yargılanıp bir buçuk yıl ceza aldım. “MUSTAFA KEMAL VE ATATÜRK” başlıklı 10/Kasım/2000 tarihli Değişim Gazetesindeki makalem nedeniyle Atatürk müritlerinin şikâyeti üzerine aldığım 1 yıl 3 aylık mahkûmiyet. (Muğla Asliye Ceza Mahkemesinin 2001/293 esas, 2003/57 kararı)

•             Diktatör Kenan Evren’in toprak altına piyade er olarak gidişinin başlangıcı olan ilk taşın atanı olarak benimle Marmaris’te başlayan davamda başladı. Bununla ilgili Google da yüzlerce sayfaya bakılabilir.  (Marmaris Sulh Ceza Mahkemesinin 2004/244 esas ve 2004/245 kararı.)

•             12 Eylül Darbecilerinin K. Maraş’ta işkencede katlettikleri devrimci kardeşimin davasını uzun yıllar yurt içinde yılmadan takip ettim. Bu dava halen AİHM’e giden ilk dava olup bu konuda kabul edilmiş tek davadır. Bu yıl sonuçlanacağına inanıyorum.

•             Yazdığım bir makale nedeniyle; Türk Adaletinin manevi şahsiyetini tezyif ve tağyirden Muğla Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği 1 yıl 3 ay mahkûmiyet kararı.

•             Memleketim Dersim’de 2007 Milletvekilliği seçimlerinde kendisine karşı çalıştığım için Kamer Genç’in şahsıma attığı iftira nedeniyle açtığım tazminat davasında Avukatım Hüseyin Aygün’ün adıma yürüttüğü davada Kamer Genç 3000 TL tazminata mahkûm oldu. Dileyenler bu konuyu da Hüseyin Aygün’den sorabilir.

•             2013 yılı yılbaşını takip eden ilk günlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun CNN Türk’te Enver Aysever ile yaptığı canlı yayın programında; “Atatürk’ü sevmeyen vatan hainidir, bu memleketi terk etsin” sözü üzerine Tunceli adliyesinde açtığım 2013/59 soruşturma. Bu davada ben; 1937/38 Dersim kırım ve katliamını baş sorumlusu Atatürk’tür. Ben onu sevmek zorunda değilim. CHP kapatılsın. Kılıçdaroğlu’da siyasetten men edilsin talebinde bulundum. Dava Tunceli, Çorlu ve Erzincan adliyelerini takiben Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gitti. Beş yıl sonra hatırlı dostların araya girmesiyle geri çektim.

Yukarıdakiler devlet ve devletlilerle olan davalarım. Bir de Dersim dağlarında silahlı mücadele veren PKK, TİKKO, MKP, DEV-SOL vd örgütlerle davalarım var. Ben 1990’lı yılların başından beri çağın koşullarının değiştiğini, genelde silahlı mücadeleyle devrim yapmaya inanmıyorum.  Bunun sivil toplumun en geniş mücadelesiyle başarılabileceğine inanıyorum. Özelde de memleketim Dersim’de silahlı mücadelenin bitmesini ve hangi silahlı örgüt var ise Dersim coğrafyasını terk etmesini söylüyor ve yazıyorum. Bu düşüncemi 1990’lı yıllarda Marmaris’ten gelerek katıldığım İstanbul Kazlıçeşme’de hemşerimiz Haydar Yüksel’in otelindeki Dersimliler toplantısından beri söylüyor ve yazıyorum. O toplantıda bulunanlardan Ahmet Cihan, şair Mehmet Çetin ve Mehmet Ali Eren ve daha birçok kişi yaşayan tanıklardır. Bu topraklarda bu örgütlerin verdiği silahlı mücadelenin zararı 1937/38 sin mağduriyetini aştı. Binlerce gencimiz toprak altında. Onlarca köyümüz boşaltıldı yok edildi. 1937/38 kırım ve katliamından on yıl sonra köylere dönülebildi. Şimdi 30 yıl oldu hala o boşaltılan köylere dönülemiyor ve artık dönülmesi de zor. Bu doğrultuda verdiğim mücadelelerden bir örnek için aşağıdaki linkleri tıklayabilirsiniz.

http://www.cilagazete.com/dersim-halkindan-dersim-daglarindaki-silahli-devrimcilere-cagiri/.html

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/eyup-can/pkk-bir-devrimciyi-nasil-cildirtti-1106101/

Yukarıya bir kısmını aktardıklarım benim ‘devletçi’, ‘karanlık’ ve ‘kirli’ sicilimdir. Ey! Çamur atanlar. Dahası da yazdıklarımdan, yaptıklarımdan ve hakkımda yazılan Google’daki 63 bin küsur sayfada. Benim tüm sicilim Google’da. Benim iki oğluma ve biricik torunuma bırakacağım en büyük mirasım yukarıdaki sicilimdir. Ben bu yazdıklarımdan ve yaptıklarımdan ibaretim. Bana çamur atan karanlıklar siz de kendi sicilinizi yazın da görsün insanlar. Hem devletin hem de dağdaki silahlı örgütlerin hedefindeki bu çoban neymiş be…

Bir diğer konu ise Ovacık’ımıza gelip Munzur hakkında konuşan ve müdahale edenlerin çoğunluğunun Ovacıklı olmaması. İyi niyetle gelenlere diyeceğim yok. Evet, Munzur yalnız Ovacıklıların değil, hatta yalnız Dersimlilerin de değil. İnançlı, inançsız, hangi din ve ırktan olursa olsun insanlığın değeridir. Eyvallah. Ama Munzur’un bir adresi, hanesi, evi vardır ve o da Ovacık’tır. Ev sahiplerine hiç söz ve hak tanımayacak mısınız? Biz Ovacıklılar gelip Mameki’deki Gola Çetu, Nazimiye’deki Düzgün Baba, Mazgirt’teki Baba Mansur ve Çoban Baba, Pertek’teki Sultan Hıdır ve Hozat’taki Dewreş Cemal ve Sarı Saltuk ziyaret ve dergâhlarına müdahale etsek siz ne derdiniz? Munzur Baba’nın ev sahibi Ovacıklılara hiç söz hakkınız yok mu? “Yerel Halkların Hakları”  bildirgesinden haberiniz yok mu?

Büyük yazar E. Zola ile kendimi kıyaslamak haddim değil. Ama örnek olsun diye söyleyeyim ki; Zola’yı Zola yapan yazdıklarından öte Dreyfus olayındaki linçi, hapsi, sürgünü göze alarak verdiği ve sonunda haklı çıktığı kararlı davasıdır. Bu garip Dersimli çoban da Munzur’u kirletmenize, katletmenize gücünün yettiğince size direniyor ve direnmeye devam edecek. Öyle sahte adlarla tehdit ve karalamalarınıza pabuç bırakmam. İftiralarınız, çamurlarınız bu piru pak çobana yapışmaz, tutmaz. Döner sizin suratınıza yapışır. Ben soyadımla mütenasibim, korkutamazsınız. Ben bu kavgaya sonuçlarını bilerek girdim. Bu projeyi AKP yapıyor diye karşı çıkanlara soruyorum? Peki, bu projeyi CHP veya sol bir parti iktidarı yapsaydı yine karşı çıkacak mıydınız?

Haklısın hocam deyip kenarda durup seyreden dostlara ve Dersimli aydınlara da bir çift sözüm var. Aydın olmanın namusu bilmeyi yeterli görmez, müdahale etmeyi de görev sayar. Müdahale aydın için bir etik sorunudur. . Yanlışa müdahale ve mücadele aydının zorunlu sorumluğu ve görevidir. Aydın bunu yaparken risk alacağını ve yalnız kalacağını, her türlü saldırıyı, linçi ve hapsi göze alarak bu görevini yapar. Ey! Dostlar. Nerede olursanız olun, ister yurt içinde, ister yurt dışında. Doğruyla yanlış, haklıyla haksız, namusluyla namussuz çarpışırken tarafsız kalınmaz. Bu konulardaki tarafsızlık sizi yanlışın, haksızın safına düşürür. Ya bana, haksız ve yanlışsın diyerek tavır alacaksınız. Ya da saldıranlara haksızsınız, yanlışsınız,  demek ve bunu yapanlara karşı çıkmak zorundasınız. Sizin için üçüncü yol yok.

MEHMET YÜREK

Dersimli Çoban

*Yazıların sorumluluğu yazarına aittir