Çocuklarımız, yaşamda son derece gerekli olan bazı değerlerden yoksun olarak yetişiyorlar. İyilik, güzellik, doğruluk, erdemli olma, haklılık, yanlışlıklara hayır deme; büyüklere saygı, küçüklere sevgi, yardımlaşma, dayanışma... gibi yaşam değerlerinin farkında değiller. Hepsi mi? Hepsi değil tabii. Bu değerlerin farkında olan, bunlarsız yaşanamayacağını bilen çocuklar da var. Bu değerleri içinde barındıranların, arkadaşları arasında pek etkin oldukları söylenemez. Eskiden bu değerlere sahip olanlar örnek gösterilir, sınıflarda etkili olurlardı. Diğer çocuklar onlar gibi olmaya çaba gösterirlerdi. Bu değerlerle yetişen çocuklar hem kendilerini, hem de toplumun genel düzeyini yükseltmeye çalışırdı. Eğitim bilimciler bu saydığımız ilkelerle yetişme çabasına değerler eğitimi diyorlar. Bu değerler olmadan eğitim eksik kalıyor; öğretilenler içi boş bilgiler yığını olmaktan öteye geçemiyor.

        Çocuklara sadece bilgi yükleyerek istenilen hedeflere ulaşamayız. Çocuklara birçok şey öğretiliyor; bunun yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Çocuklara verilen öğretimin eğitim boyutu göz ardı edilmemeli. Çocuklara yaşamda tutunabileceği bir takım davranış biçimleri de kazandırmalıyız. İşte burada değerler eğitimi devreye girer. Sadece eğiticiler değil, toplum da değerler eğitimiyle pek fazla ilgili değil. Halbuki herkesin kabul ettiği güzel değerlerle yetişen çocuklar hayata boş gözlerle değil, daha anlamlı bakabilecek; olup bitenlere izleyici olmaktan çıkacak. Biraz dikkatli bir gözlemci, eğitim-öğretim konusunda, bir şeylerin ters gittiğini rahatlıkla görebilir. Bu konuda düşünmeye başlarsak, olumsuzlukların giderilmesi yolunda adım atılabilir. Önemli olan düşünmeye başlamaktır; düşünmekten vazgeçmek, sorunların çözümünden uzak durmak demektir.

        Değerler eğitimi konusunda konuşmak, düşünce üretmek sadece uzmanların işi olmamalı; öğretmenler, anne babalar toplumun geniş kesimleri de kafa yormalı. Genel gidişe eleştirel yaklaşımlar, iyi niyetli girişimler sorunların çözümü yolunda bir ilk adım olabilir. Eğitimciler, anne babalar birlikte, dayanışarak ortaya çıkan sorunlardan yola çıkarak doğru çözümler üretebilirler. Çocukların bireysel ve toplumsal gelişiminin önündeki engeller kaldırılabilir; yeter ki bunun bilincinde olalım. ‘’Bana ne, beni ilgilendirmez’’ anlayışından kurtulmamız lazım. Bireysel gibi görünen sorunların çözümü de aslında toplumsal.

        Okul çıkışında öğrencilerden biri düşüyor, koltuğunun altında kitaplar etrafa saçılıyor. Bunu gören arkadaşları kahkaha ile gülüyor; yaşanan durum onlara çok gülünç geliyor. Gülmeye bir neden olarak gösteriyorlar. Doğal davranış gülmek, bundan bir eğlence çıkarmak yerine arkadaşı elinden tutup kaldırmaktır. Hasta olan birine geçmiş olsun demek, ölen yakınlarımıza başsağlığı dilemek, arkadaşlarımızın başarısı karşısında sevinmek, yanlışlıklar karşısında özür dilemek, birinden yardım gördüğümüzde teşekkür etmek çok önemli, vazgeçilmez insani davranışlardır. Çocuklarımızı bunları öğreterek yetiştirirsek anne babalar, eğitimciler ve toplum daha rahat eder, günlük insan ilişkileri daha düzgün bir seyir izler. Bu değerlerle yetişen çocuklar sorumluluk bilinciyle yetiştiklerinden derslerinde daha başarılı oluyorlar.

        Değerler eğitimi konusunda geçen yıl Eğitim-Sen bir kitapçık hazırlamıştı. Bu kitapçıkta çok önemli konulara değinilmiş, olumsuz davranışlar, kişilik bozukluklarıyla ilgili bilimsel ve akılcı değerlendirmelerde bulunulmuştu. Titizlikle hazırlanmış bu değerli kitapçığı eğitimcilerin ne kadarı okudu bilemiyorum. Bu kitapçık eğitimciler arasında tartışılmalı, anne babaların da desteği alınarak gözlenen yanlışlıkların üzerine gidilmeliydi. Kitapçık çoğu eğitimcinin gözünden kaçtığından dolayı yararlı olamadı. Sendikaların bu tür çalışmaları ufuk açıcı, insanın çok yönlü gelişimine yardımcı bir girişim olarak görülmelidir.

       İnsanların çoğunluğu kendini akıntıya vermiş gidiyor. Bu akıntı bizi nereye götürüyor bilmeliyiz; bilirsek karşılaştığımız sıkıntıları en azından hafifletebiliriz. Adeta bilmekten, duymaktan, görmekten korkan bir toplum olduk. Bilginin bir güç olduğunu bilirsek, sorunlarla baş etmemiz daha kolay olur. Bilgisizlik, düşüncenin uzağında yaşamak, hepimizi sıkıntıya sokuyor.

       Eğitimciler dahil anne babalarla konuştuğunuz zaman birbirine yakın ve benzer düşüncelerle karşılaşıyoruz. Herkes çocuğunun tüm soruları fullediğiyle övünüyor. Aslında dilin kullanılışına da önem vermediklerinden, soruların tümünün yanıtlandığını anlıyoruz. Herkes çocuklarını bir yarışa sokmuş, olacakları kayıtsızca seyrediyor. Ben insanların önemli bir kesiminden şunları duymak istiyorum: benim çocuğum iyi insan olsun, iyi yurttaş olsun, insanlar arasında ayrım yapmasın, doğruluk ilkesi içinde büyüsün. Erdemli insanlar yetiştirmek, üretim içinde insanları hazırlamak, bilimsel bilgiyle donatılmış insanlar yetiştirmek bir hayal değil. Ne kadar bilgi varsa çocukların üstüne boca etmek yerine, gerekli olanları verirsek, gelişmeleri daha sağlıklı olur.

       Yoğun sınavlar çocukların kendilerini geliştirmelerine zaman bırakmıyor. Test soruları çözmekten çocuklar başlarını kaldıramıyor. Sınavlar olmasın demiyoruz olacak ama çocukları gerilime sokacak kadar olmamalı. Çok sık sınavlar heyecanı da ortadan kaldırıyor. Çocukların kendilerine ayıracakları zamanları olmalı. Spor yapmak, gazete okumak, kitap okumak, sanatsal faaliyetlerde bulunmak… gibi. Bu faaliyetlere zaman ayıran çocuklar tam bir gelişme içine girebilir. Çocuklarımızın ders çalışmanın yanında, kültürel gelişime de önem vermeleri iyi insan olmaları için kaçınılmazdır. Çocuklarımız hem içinde yaşadıkları toplumu, hem de dünyayı tanımalıdır.

       Hikaye okumayan, roman okumayan, şiir okumayan, sanattan zevk almayan bomboş kuşaklar yetiştiriyoruz. Eğitimciler, anne babalar ve toplum olarak çocukların sadece test kitaplarıyla değil, genel kültür kitaplarıyla da buluşmalarını sağlamalıyız. Çocuklar artık kendilerini ifade edemez oldu; tek kelimelik cümlelerle konuşuyorlar. Sanatsal eğitimden uzak kalan çocuklar sözlü ve yazılı anlatımda sıkıntılarla karşılaşıyor.

       Bu sıkıntıları hep beraber gördüğümüzde, sorunun çözümüne o kadar yakınız demektir. Güzel değerlerimizin korunması ve geliştirilmesi konusunda çabamızı eksik etmeyelim. Hepimiz bir şekilde duyarlı olursak, daha sağlıklı kuşaklar yetiştirebiliriz. İnsanı insan yapan değerler olmadan, hiçbir bilgi ezberden öteye geçmeyeceği gibi kalıcı da olmaz.