3 Kasım 2019, sabah saat 6’da kalktım. Niyetim Suadiye’ye kadar yürümekti, ancak yarı yolda otobüse bindim. Suadiye de dostlarım kara fırın (fırın-kafe )açmışlar, “EKŞİHANE”. Abla kardeş çok güzel işlere imza atıyorlar Anadolu’nun o kaybolmaya yüz tutmuş ekşi mayalı ekmeğini, nimetini(NAN) yapıyorlar, çeşit çeşit (Baget, Klasik, Tam Buğday, Cevizli, Yaban mersinli) natürel ekmekler. Doğrusu bizi çocukluğumuzun tatlarıyla buluşturuyorlar Dersimli Süleyman ve Zerrin ŞAHİN Kardeşler. Ekmeğimi aldım Suadiye sahiline indim, bir hayli yürüdüm. Bir gün önce yağan yağmur pırıl pırıl bir hava yaratmış, deniz çarşaf gibi, sanki donmuş. Adalar net görünüyorlar elini uzatsan varacakmış gibi insan söylenmeden edemiyor. İstanbul hala çok güzel. ( Kime diye sorarsanız; görüntü itibarıyla herkese ☺) gerçi yakında Kemal SUNAL filmleri gerçek olabilir izlemek de ücretli diyebilirler) neyse. Bostancı’ya kadar yürüdükten sonra tekrar “16 D” numaralı otobüse binip Süreyya Paşa’da indim. Maltepe sahil dolgu alanında üç gündür süren KARS-ARDAHAN-IĞDIR tanıtım günleri yapılıyor. Denizimizi bizden uzaklaştırıp doğal habitatımızı bozdular ancak dolgu alanı bu gibi işler için işe yarıyor, her şerde bir hayır vardır… Saat oldu on buçuk(10.30) ; söylemesi ayıp Kars-Iğdır-Ardahan’ın o güzelim peynirlerinden, kavurmasından, cevizinden, balından biraz-biraz almayı düşünerek standları dolaşmaya koyuluyorum. Doğrusu hala çok güzel kokan lezzetli, natürel ürünler de var. Demek ki dedim hala Anadolu’yu bitirememişler, o da benim gibi direniyor☺)). Kavurma, peynir ve ponçik aldım aklımda KAĞIZMAN Cevizi almak var; kuru yemiş satan tezgahlara yöneldim. Tezgahtara: Kağızman Cevizi var mı? Dedim. Tezgâhtar: “var abi’’ dedi ve poşeti gösterdi. Şeffaf bir poşet içinde üç-beş kilo civarında ceviz. Bir kaç tanesini avuçlayıp bana uzattı , ‘’bak işte Kağızman Cevizi. Baktım baktım, bir daha baktım… Değildi, yerli bile değildi hatta bu yılın ürünü de değildi. Sen bunların Kağızman Cevizi olduğuna emin misin dedim… -Tezgâhtar: ‘’biraz CEVİZDEN anlasaydın’’…tam diyemeden, sözü ağzından aldım. -Bak! Dedim o lafı sana yediririm. Doğrusu kızmıştım genç adama; otuz, otuz beş yaşlarında, hemen diklendi bana. -‘’Sen ne diyorsun? Sen kim oluyorsun? Böyle konuşamazsın! ‘’ arkadaşları da ona destek verdiler… Durumun vahametini anlamıştım. Ortamı biraz yumuşattıktan sonra; -Biliyor musun dedim dünyada en çok cevizin olduğu köy nerede? Genç adam afalladı…’’ ne bileyim ben nerede?” dedi. O halde dinle! Dünyada en çok Cevizin olduğu köy DERSİM’dedir, iç Dersim’de. MAMEKİ’den MUNZUR NEHRİ boyunca yol alırken batı yakasından Munzur’a bir nehir daha karışır. O Bali deresidir vadinin girişidir Kanyon beş altı km boyunca çok dar ve geçit vermez. Yılanlar, çıyanlarla doludur. Rivayete göre, BOA yılanlarının boynuzları kırk-elli santim boyundadır. Bu kanyonun bitimi KULİNG VADİSİ’DİR. Kanyon buradan itibaren açılarak adeta bir vahaya dönüşür ve yirmi- otuz km devam eder. Buralar iç Dersim’de saklı cennettir. İşte bu vadide bir köy vardır aslında iki köy ama o kadar bütünleşmişler ki tek köy gibiler (DİKENLİ ve EĞRİYAMAÇ !), eski isimleri HAÇELİ- MÜŞKİREK-RENGÜL. Buralarda doğa bir başkadır, Dersim içinde sanki bir başka Dersim çıkar, toprak renkten renge girer, gökyüzü başka bir maviye boyanır. Bu vadide; yüz ölçüm ve verim itibarıyla dünyanın en çok cevizi yetişir. Her cevizin kendine has bir tadı vardır. Bu özellikleriyle aslında her biri ayrı bir meyve türüdür. Binlerce belki de yüzbinlerce ceviz ve enva-i çeşit meyve ağacı vardır. Büyük bir bölümü kendiliğinden yetişmekle birlikte birçok bağ-bahçe de bu vadinin sakinleri tarafından yetiştirilmiştir. Bu bağ-bahçeleri yetiştiren ve bu vadide kendi uygarlığını kuran önemli şahsiyetler vardı; benim görebildiklerim; Ali Ekber KARACA, Ali Ekber POLAT, Ağa KARATAŞ, Doğan KURTULMAZ, Mehmet ZEYTİN, İbrahim TAŞ, Memeş BİLMEZ, Meneş POLAT (Meneş HATUN), Garip GÜNGÖR, İbrahim ve Şıho TUĞRUL Kardeşler, Ali Rıza EROL, Hasan-Halil-Zeynel ÇINAR Kardeşler, Yusuf POLAT (VUSUVE ALİ’YE MENE), Hıdır POLAT ve isimlerini sayamadığım bir çok önemli şahsiyet… Mübalağasız beş yüz (500) yaşında dev CEVİZ ağaçları vardı ve iyi geçen hasat da yüz elli (150) teneke ceviz verirlerdi. Bir teneke sekiz on (8-10) kilo ceviz alır. Bahis konusu olan teneke o yıllarda gaz yağı tenekesidir. Köyde elektrik yoktur köylüler gazyağı yakarlar (aydınlatma için) boş gazyağı tenekesi ceviz ölçü birimidir de. Anlayacağınız bu dev ağaçlar iyi verim verdikleri yılda bin bin beş yüz kg ceviz verebiliyorlardı. Yaptığım araştırmalar sonucu şunu göstermektedir; dünyanın başka hiçbir coğrafyasında bu yoğunlukta, bu büyüklükte ve bu verimde CEVİZ AĞACINA rastlayamazsınız. CEVİZ AĞACI Dersimliler için kutsaldır, zaten bilirsiniz Dersimliler doğasını kutsal bilirler. Ceviz ağacı kutsal olmasına rağmen yıllar önce cevizlerimize dadanan simsar-tüccarlar kimi köylüyü kandırarak cazip paralar teklif ederek O beş yüz yaşındaki kutsal cevizlerimizi, 1500 kg ceviz veren cevizlerimizi kestiler (Babam, amcalarım ve bazı köylüler cevizini kestirmedi ama…).peki neden? Kutsal cevizimizin kerestesinden tüfek ve tabanca kabzası yapmak için. İnsanı, canlıyı öldürmek için. Ne hazin değil mi? Aslında cevizimizin hikâyesini benim gibi bir amatör pek iyi yazamaz yazsa da eksik kalır bu hikayeyi yazsa yazsa Dersim’in usta kalemi, amcaoğlu Haydar KARATAŞ yazar. Bu vesileyle selam ve sevgilerimi yolluyorum, tanımayan, Dersimli olmayan dostlar için belirteyim Haydar KARATAŞ Dersimli bir yazardır, Zürih’te yaşamaktadır. Dersim’i kültürel olarak Avrupa’ya taşımıştır. Hikâye ve romanlarının konusunu ve karakterlerini Dersim ve Dersimlilerden alan çok etkili kitapların (Gece kelebeği, On İki Dağın Sırrı, Ezma gibi) yazarıdır. Kitapları başka dillere de çevrilmiştir. İşte ben o köyde; bu dünyada en çok cevizi olan köyde doğdum. Cevizin ağacının üstünde (dallarında) büyüdüm. Çocukluk anılarımın büyük kısmı cevize dairdir. Bak çenemdeki yara izine; cevizi kızdırdım beni metrelerce yükseklikten yere savurdu. Ne çok ceviz hikâyem var, ne çok ceviz oyunumuz vardı bilemezsiniz. Bizim oralara özgü, ceviz meyvesiyle oynanan çocuk oyunları da Dünyanın başka yerinde yoktur. Onlarca ceviz oyunumuz var. Bir tanesini anlatayım: her oyuncu birer kiloluk (göz kararıyla) ceviz torbaları oluşturur ne kadar gücü varsa. Sırayla biri ebe olur. Ebenin gözleri mendille bağlanır ve o vadide ki yaşlı cevizlerden herhangi bir tanesi tattırılır ve tattığı cevizin adını bilmesi beklenir zira her cevizin kendine özgü bir tadı var. Bilirse kazanır ve karşı tarafın bir torba cevizini alır. Her tur sonunda ceza biçimi değişir ebeye yine herhangi bir yaşlı ceviz tattırılır ancak bilemezse bu defa taklit (köylülerimizin taklidi) yapması istenir. İşte bu kısmı çok eğlenceli olurdu. Bazen gülmekten kasıklarımıza ağrı girerdi. Bazı zamanlar ceza yöntemleri çok daha komik haller alırdı. Örneğin; VUSEVE ALİ‘E MENE (Yusuf POLAT)’nin lakapları tam ve eksizsiz sayılması istenir. İşte burası komik olduğu kadar da zordur, zira Yusuf POLAT’ın o kadar çok lakabı vardır ki kimse tam bilemez. Yusuf POLAT, şimdiye kadar gördüğüm en yetenekli, becerikli, zanaatkâr insanlardan biri. Ana dilimizi (ZAZACA) onun kadar güzel konuşan yoktu. Konu ne olursa olsun en hayati veya en komik konu anlatılıyormuş gibi dinlersiniz ‘’MA’’. Bu müthiş adamın elbette çok lakabı olur. Galiba hala toprağından uzakta hüzünler içinde yaşıyor (öyle duydum). Yusuf amcaya saygılarımı selamlarımı yolluyorum. Dersim’de( o yıllarda çok önemli İnsanlar yaşardı, Bilge, Zanaatkâr, Sanatçı, Abdal, Komedyen, Budala, PİR ama hepsi çok çok değerli insanlar. Bu oyunlar çocukluğumuzun coşkulu serüvenleriydi, tabi daha başka serüvenlerimiz de vardı mesela Munzur’un güney yakasındaki sıra dağlarda (SOSUNLAR, BÖKÜR DAĞI) yaz aylarında yılkı atları sırtında geçen çocukluğumuzun harikulade Zamanları… Sen şimdi “Büyük Birader”’den ithal cevizi bana KAĞIZMAN CEVİZİ diye okutmaya çalışıyorsun ( Eee bizim ceviz oyunlarımız olur da ‘’BÜYÜK BİRADER’’ in olmaz mı?) bir de bana cevizden anlasaydın deyip kanayan yaramı bir daha kanatıyorsun… Genç adam mahcup bir edayla ; “kusura bakma abi’’ dedi. işte bir pazar günümün kısa hikayesi. KARS-ARDAHAN-IĞDIR’lı dostlara selamlarımla… DERSİM insanı toprağını kanıyla canıyla, tırnağıyla (bozkırları, dik yamaçları, engebeleri) alın teriyle Babil asma bahçelerine çevirmiştir. Bu durum diğer Anadolu kentleri için de geçerlidir. Yanlış kentleşme politikaları, yanlış yönetim politikaları en önemlisi kirli emperyal oyunlar sonucu köylerimiz harap olmuş, beş yüz yıllık cevizlerimiz talan edilmiştir. Meşhur KAĞIZMAN cevizimiz yok olmuş, Kars ilimizin tanıtım günlerin de bile bulunamamıştır. Onun yerine ‘’Büyük Birader’in (bizim Mahmut ağabeyden bahis ediyorum) ithal cevizini almamızı istiyorlar. KULİNG VADİSİ ne oldu? derseniz; Benim gizli cennetim, bu ülkenin cennet köşesi, köyler (vadi) şimdi insansız… Harabe o bağ-bahçe, kurumuş halde. Anlayacağınız kendi ülkemizde SÜRGÜNÜZ, toprağımıza yabancı, insanımıza yabancı, Aşka- sevdaya SÜRGÜN… Dersim’e Selam Olsun! Veysel KURTULMAZ