Raviler der ki ; Çok eski zamanlarda dünya adlı yer kürenin iki deniz arasında ve çölleri arasında kalan, Aryani kavimlerin yurdu İran’da Cemşit adlı bir Şahinşah vardı. Cemşit , pay-i taht-ı İran’da tahta oturduğunda pek de rahat sayılmazdı. Çünkü yaşadığı dünyada , kainatta iki güç arasında ki mücadelede kendini bulmuştu.

Bir yandan Işığı ve Tanrı’yı temsil eden Ahura Mazda , diğer bir tarafta Karanlığı ve Kötülüğü temsil eden Ahura Man vardı. Cemşit , inançlı bir hükümdar olarak Ahuraman’ın cinlerden ve devlerden oluşan kötülük ordusuna karşı, gözü kara bir savaşa girdi. Öyle ki ; Cemşit’in gözü pekliğini gören Ahuraman , Ahura Mazda’ya boğun eğdi ve tüm karanlık güçlerini , cinlerini, devlerini,ordularını Cemşit’in ülkesinden geri çekti.

Ahura Mazda ise bu mümin Şahlar Şahının gayretlerinden memnun kaldı ve Cemşit’in hanesini , ülkesini ; ışığıyla , adaletiyle , cömertliğiyle doldurdu. Ve Cemşit’e içi şarapla dolu camdan bir kadeh hediye etti. Cemşit , Ahura Mazda’nın kendisine sunmuş olduğu camdan kadehten içti. İyi, güzel ve doğruluk yolunda olduğunu Ahura Mazda’ya böylece kanıtlamaya çalıştı.

Ahuraman ise aldığı yenilgi sonrası boş durmadı. Ve memleket idaresine dair her kararın, kadeh sesleri arasında alındığı Cemşit’in sarayına insan kılığında bir gün girdi ve Cemşit’in boş bir anını bulup , Cemşit’e şunları söyledi ;

"Ey Doğunun ve Batının , Kuzeyin ve Güneyin Şahı , 
Ey uçsuz bucaksız çöllerin ve de deryaların Padi-Şahı , 
Şen hanemizin ve şen ülkemizin adalet tacı , 
Sende hiç şüphe yok ki Tanrısal bir ışık var , 
Sen olmasaydın ismi hep yücelsin Ahura Mazda nasıl yenerdi Ahuraman’ı ,
Sende Tanrı’nın sıfatları hepsi mevcut 
Ve hatta şu gariban gönlüm, Senin gibi bir Tanrı’ya sahip olduğu için bilsen ki nasıl mesut , 
Gel, herkesin bildiğini herkese haykır ve ilan et Tanrılığını şu camdan kadehinden şarabını içerken 
ve de ki , 
senden önce nasıl virandı haneler , ülkeler 
anlasın cümle alem dinlerken 
secde etsin böylece sana bizler "

İnsan kılığında saraya giren Ahuraman’ın bu sözleri karşısında Cemşit hoşnut oldu. Ve kendisinin –ülkesinin yazgısının değiştiği o gece Cemşit , kendini Tanrı ilan etti. Cemşit’in kendisini Tanrı ilan eden sözleri tüm ülkede günler içinde dalga dalga yayıldı. Ve en sonunda Ahura Mazda’ya kadar ulaştı.

Ve Ahura Mazda , kibre kapılmış mümin kulu Cemşit’ten tüm ilahi yetenekleri geri aldı. Cemşit , ülkesinde her geçen gün her şeyin kötüye gittiğini , karanlık bulutların üzerinden dağılmadığına şahit olmaya başlayınca hata ettiğini anladı. Ama artık çok geçti.

Cemşit’in kendisini, Tanrı ilan etmesinden sonra tüm İran’da dirlik ve düzen bozuldu , isyanlar baş göstermeye başladı ve Cemşit’in tahtı sallanmaya başladı.

Cemşit’in Kibrine yenik düştüğünü öğrenen Babil Diyarının hükümdarı, Ahuraman’ın cinleri ve devleri ile İran Topraklarına saldırıya başladı. Ahuraman’ın kibre davet eden sözleri işe yaramıştı. Ahura Mazda ile mümin kulu Cemşit’in arası açılmış ve dahası Ahura Mazda Cemşit’i lahnetlemişti. Ülkesinin , çölden gelen bir düşman tarafından işgal edildiğini gören Cemşit’in camdan kadehinde ne bir gram şarap kalmıştı ne de kendisini dinleyecek bir halkı ve ordusu.

Cemşit yalnız kalmıştı ve yıllar önce Ahuraman’a karşı kazandığı zaferler , Ahura Mazda’nın takdirine mahsar olduğu mutlu ve mesut günler geride kalmıştı.

Ülkesi işgal edilen Cemşit , sarayından çıktı. Üzerinde ki, tüm güzel elbiseleri ve takıları sarayda bıraktı. Cemşit, gözünden akan pişmanlık yaşlarının doldurduğu Ahura Mazda’nın hediyesi camdan kadehi, sadece yanına aldı.

Ve bir gün affedilmek arzusuyla tahtından –tacından-halkından –imanından olduğu İran’da kayboldu. Ve güzelim ülkesi, Ahuraman’ın başarılı planıyla , omzunda yılanların olduğu , çölden gelen bir hükümdara teslim oldu. Yerle-yeksan oldu mülk-ü İran. Taa ki Feridun'un , Kawa'nın isyanına dek...

Sevgili Okur ,

İşte bizim 1950 sonrası doğumlu Dersimliler’in hikayesi de yukarıda aktardığım Cemşit’in hikayesine benzer. Bu kuşak ise kendi arasında tıpkı Cemşit’in iki hayat evresi gibi ikiye ayrılır.

Birinci grup Dersimliler ; 1900-1940 arası doğan Dersimli Kuşağın yolundan giden ve gitmeye çalışan , kibrine yenilmemiş Cemşit’in parlak dönemlerini temsil eden gruptur.

İkinci grup Dersimliler ; 1900-1940 arası doğumlu Dersimli Kuşağının tarih-teoloji ve imanına meydan okuyan , kibre kapılmış Cemşit’in berbad ve pişmanlık içeren günlerini temsil eden gruptur.

Çünkü 1950 ve sonrası doğumlular içinde ki bu grup ; "Tanrısını unutmuş , Tanrıya karşı savaş açmış” ve bu yüzden yarım asırdır Dersim’in gün yüzü görmemesinin nedeni olmuştur.

Yarım asırdır , Tanrı’ya karşı meydan okuyan bu Dersimli kuşak , bugün bizlere öyle bir enkazı, miras bırakmıştır ki , Cemşit’in kusurları sonucu ızdırap çeken İran dahi bizden daha şanslı sayılır.

 

 

Bizim Cemşitler ,

• Tanrı’ya karşı çıktılar, Dersim’i Be-Wayir ( Sahipsiz) bıraktılar. Farkında değil misiniz , yoksa ? Wayir ( Hak) , kendisine karşı işlenen bu kibir suçundan dolayı Dersim’i unutmuştur ve lahnetlemiştir. Ve bu öyle bir lahnettir ki, Dersim’in neredeyse her karış toprağındaki canlısı cansızı kin-kibir-nefretin eylemlerinden perişan olmuştur. 
• Ehlibeyt’in Dersim’de ki Ocaklarına karşı çıktılar. Ne Pir’in Ne Seyyid’in Ne Ana’nın maneviyatına saygı bırakmadılar. Nezaket azaldı , Kabalık arttı. İttihat Terraki’nin Aleviliğin , asimile edilmesi için ön gördüğü “ Seyyidlik” kurumunun tasfiyesi ve itibarsızlaştırılması projesi bizatihi bizim Cemşit’ler tarafından icra edildi. Taliplerinin evlerinden kovulanlar , Taliplere Emperyal bir güçmüş gibi gösterilenler , Seyyid’lerden başkası değildi. Öyle ki artık Seyyidlerin çocukları da boyun eğdiler bu duruma , aşiret gibi gördüler kendilerini , Dersim’de ki saygın yerlerini ancak her hangi bir siyasi hareketin menfaatine iş yapıyorlarsa görür hale geldiler. Ve Seyyid’lik gitti Dede’lik geldi böylece…
• On yaşının altında Zazaca konuşan çocuk kalmadı. Kırdaşki bilen çocukta neredeyse yok gibi. İşin ilginci , Dersim Coğrafyası “ Tanrısızlıkla” ilk, Türkçe ile tanıştı , İnanç ve Dil aleyhinde ilk yorumlar, hakaretler, aşağılamalar Türkçe ile yapıldı. 1937-38’de yarım kalmış asimilasyonu bizim Cemşitler , böylece başardılar.

Bugün Dersim’de dil ve inancı yaşayan o kadar az Dersimli kaldı ki , ellerine kamera alanların durmadan onları video kaydına alması , onlarla fotoğraf çekmesi boşuna değil.

Bugün Dersim’in ziyaretleri , evliyaları, ermişleri ve hepsinin gözesi olan Tanrı’sı Wayir’i ; Cemşitleşen Dersimlilerden dolayı Dersim’i yarım asırdır kendi haline bırakmıştır.

Yarım asırdır birazcık olsa da, Dersim’de yaşam varsa , o da 1900-1940 arası doğumlu Dersimlilerin dillerine ve itikatlarına , Tanrı’larına , Ehlibeyt’e , Pirlere , Analara , Evliyalara , Ermişlere , Ateşe girmiş Dewreslere , Ziyaretgahlara olan içten bağlılıkları, saygıları ve sevgileri sayesindedir.

Bugün bizler bunun kadrini bilelim ve Cemşitleşen Ruhumuzu bir tövbeye/günah çıkartmaya çağıralım hiç değilse. Cemşit tövbe etmişti , af dilemişti Ahura Mazda’dan, bugün bizler Hakk’a karşı o kadar asi olmuşuz ki; onu bile yapamıyoruz değil mi ? Daha da başımıza zülüm yağmasında ne yağsın , birbirimizle sonsuza kadar didişmenin lahneti üzerimizde eksik olmasın da ne olsun.

Cemşitleşen Dersimliler , kendilerinin günahlarıyla yüzleşmeden, kendi davet ettikleri, kültürel istila ve istilacıların günahlarını sorgulamamalılar.

Yarım asırdır her gün 1900-1940 doğumlu Dersimliler’in duaları eşliğinde doğan, kendilerine karşı her kılıfta savaştığınız Muhammed-Ali’nin Güneşi sizleri bekliyor , Ana Fatima’nın Tutulup Sığınılacak Eteği gibi.

Şayet bir sabah doğan güneşle kalkıp, ellerinizi göğe açıp, töbve ederseniz kibrinize, nefretinize, kininize ve af dilerseniz Cenab-ı Hak’tan , belki o zaman Dersim’in Wayir’i/Tanrı’sı, Dersim’e davet ettiğiniz yok edici kültürel istiladan kurtarır, Dersim’in ve Dersimli’nin geleceğini diye umud ediyor ve diyorum ki ;

Babil Kulesinde ki Dersimli-3’te görüşmek üzere….

14.10.2017- Dersim