ÇAĞRI!         
“Ey insanlar, ateşten sakınınız, düş kırıklığı ve yalandan ibarettir; yakında sanırsınız uzaktır, uzakta sanırsınız oysa yakındır. Ateş büyü ve sihir olan tapınakların çevresinde toplanmayınız: Yaratıcının hoşuna gider diye yarattıklarının boğazlarını kesenlerden uzak kaçınız. Kurban kesenlerden kaçının! Kurban kesenlerden ve öldürenlerden ayrılın! Ateşin görüntüsünden kaçın! Suyun yolunu izleyin; su neye dokunsa ilk günkü saflığını verir. Her hayat suda doğar. Aranızdan biri, kötü bir hayvan tarafından ısırıldığında hemen en yakın suya koşsun, ulu tanrıların adlarını söyleyerek ve ona inanarak suya dalsın. İçinizden biri mi hasta? Nehre yedi kez dalsın ve ateşini suyun serinliğine bıraksın…”          
Böyle çağırıyordu insanlara, Mani’nin Işık Bahçeleri’ndeki “beyaz elbiseliler” (Amin Maalouf)              
ATEŞ VE SU!          
Doğanın en temel elementlerinden ikisi…           
Su, kimyada hidrojen ve oksijenin birleşimi olarak bilinir (H2O). Yani 2 hidrojen ve 1 oksijenden oluşur. Hidrojen ve oksijen gazı birleştiğinde kendileri gibi gaz olmayan suyu oluştururlar. Birbirlerine karşı oldukça güçlü bir çekim içerisinde olan hidrojen ve oksijen; iki hidrojen atomunun, bir oksijen atomuyla bir çift elektronu paylaşmalarıyla suya dönüşüyor. Hidrojen söndürücü bir özellik taşırken, oksijen yakıcı bir özelliktedir. Su kendisiyle birlikte ateşi de taşıyor. 
Ateş, maddelerin oksijenle birleşmesidir. Bizim yaktığımız odun-kömür-gaz gibi şeylerde genellikle oksijenle birleşen madde karbondur. C (karbon) + O2 (oksijen hep çift atomlu bulunur) = CO2 (karbondioksit) yanmaların çoğunda formül budur.
ATEŞ!
Kürtler tarihleri boyunca ateşe daha yakın olmuşlar; iki nehir arasındaki yaşamlarını ancak yüksek dağlarda yaktıkları ateşlerle sürdürebilmişler; nehirler yaşam damarları ateş de savunma silahlarını ve dinini (inanç) oluşturmuş…                 
Zend-Avesta'ya göre Tanrı Ahura Mazda’nın ruhu ve oğlu olan ateş, halkın en kutsal motifidir, “Güneşin Oğlu” olarak kabul edilir ve agırgahlarda (ocaklar) hiç sönmemek kaydıyla din adamları tarafından yakılır ve kontrol edilirdi; eldiven giyilerek ağızlar peçeyle örtülerek yaklaşılan ateş kutsaldır; kirletilmemeli, rahatsız edilmemeli ve sönmemelidir.              
“Ateşin temizleyici gücü vardır ve günahkârlarla günahsızları birbirinden ayırır“ diyordu Firdevsi. 
Zerdüşt Peygamber’e göre yeryüzündeki her şeyde, her canlıda ateş vardır; insanda, hayvanda, bitkilerde, gökte, yerde, bu ateşi değişik zamanlarda ve durumlarda açıktan da (?) görmek mümkündür.                 
Ateş, sıcaklığın, barınmanın ve aydınlanmanın sembolüdür. Ateş nurdur; aydınlatan ve yol gösterendir. Ateş hakikattir; ateşin yakıcılığında sınanmayan arınmayan söz yalandır ve Zerdüşt Peygambere göre ateş insanı yakmaz, insanı yakan onun içindeki iblistir; ateş insanı arındırır!       
SU!           
“…Ve Pattig giysileri ile suya atladı, anlına kadar daldı, sonra doğruldu ve günahkâr günlerinden kalma giysilerin her birini iğrenerek attı. (…) Ama bu daha ilk sınamaydı, suya ikinci kez dalmak, sakalını tıraş etmek, saçlarını kestirmek ve kafasını sonuncu kez suya sokmak gerekiyordu. Bir yandan şu sözler tekrarlanırken; “eski adam öldü, yeni adam doğdu, arındırıcı suda üç kez vaftiz edildi…”  

Dünya başlangıçta bir ateş topundan ibaretti soğuyup suların oluşmasıyla hayat başladı. Bu nedenle “Su Hayattır” özdeyişi tüm halklarda kabul görür!                 
Gaia (toprak ana) ve Uranos’un (gök) oğlu, karayı ve denizleri çevreleyen “Büyük Irmak” Okeanos, suyu her şeyin “ilk ilkesi” olarak benimsetti: Deniz sularının, göl, nehir ve kaynak sularının başlangıcı oldu ve her şeyi o yarattı. 
Güneş Okeanos’un dalgalarında doğar, Okeanos’un dalgalarında batardı!                 
Thales, kalıcı olan “öz” ün “su” olduğunu ileri sürerek, o güne kadar ilk neden olarak öne sürülenleri yadsıdı ve “ilk nedeni” “su” olarak gösterdikten sonra, “her şeyin varlığını sürdürmesini suya bağladı” (daha sonra insanlık onu doğrularcasına Sümerlilerin ve daha birçok uygarlığın mitolojilerinde “ilksel deniz” i öğrendi.)                 
Thales`in “ilk neden” olarak öne sürdüğü “su” görüşünü eleştiren Anaksimadros “suyun ateşi söndürme özelliği” olduğunu, dolayısıyla “ilk nedenin”, “sınırsızlık” ve “sonsuzluk” olduğunun algılanması gerektiğini ileri sürdü.                  
Empedokles’e göre ise her şey dört temel öğenin (ateş, su, hava, toprak) karışım ve düzenlemelerinden oluşuyordu ki “evrende dört öğe birbirlerine dört nitelikte bağlıydılar; ateş sıcak ve kurudur, sıcak önde gelir. Su nemli ve soğuktur, soğuk önde gelir. Toprak, soğuk ve kurudur, kuruluk önde gelir.
“Empedokles bu düşüncesiyle Zerdüşt’ü Grek’e taşırken, aynı paralelde Hint Mitosunda bir şiir şöyleydi; 
“Atmandan uzay çıktı 
Uzaydan rüzgâr 
Rüzgârdan ateş 
Ateşten su 
Sudan toprak 
Topraktan otlar ve diğer yiyecekler…”    
Ve Hindular her yılın Ocak-Şubat aylarında Ganj Nehrinde kendilerini günahlarından arındırırlarken Tanrı Varuna’ya atfen bir şarkı tuttururlar Vedalar’dan; 
“Ey su 
Çabuk davran
Bize güç ver 
Bizim büyük neşe olarak bildiğimiz 
Ne akıcı nimetsin sen 
Bırak onu paylaşalım 
Seven kutsal Ana Tanrıçalar gibi 
Sana onun adına yaklaşıyoruz  
Onun yerine hızla gidiyorsun 
Bize güç ver su…”   
Su yaşamdı, serinlikti ve huzur doluydu!              
Su “Ab-ı Hayat”tı; yaşamı veren ve paklayandı…             
Su uygarlıkların çıkışına kaynaklık eden temel etmendi; Dicle’ydi, Fırat’tı, Nil’di Ganj’dı…
Su “İlksel Deniz”di…
Su, insanı yerleşik yaşama da tutandı! İnsanlığın kirlerinden, günahlarından temizlenmesi ve arınması için etkili bir silaha dönüşmüştü…
Su güçtü, yaşamdı, canlılıktı. Yaşamın temelindeki kimya, canlı dokulardaki suda gerçekleşiyordu; canlılık ilk suda ortaya çıkıyor, hücrelerin yapı ve işlevleri suyun özelliklerine göre değişiyor ve suyun içinde özenle korunan embriyolar olağandışı özellikleri ile dünyada yaşamın başlangıcına tanıklık ediyordu.               
Su, donarken çevresine ısı verir. Bu ateşin, suyun ruhundan çekilişidir. Ancak denizlerdeki suyun tuzdan arıtılarak buharlaşmasını sağlayan ve karasal organizmaların kullanabileceği hale getiren güneştir.