ALEVİ HAREKETİ, ALEVİ TOPLUMU VE ANTİ-SEMİTİZM

Değerli Canlar,

Bugün hazin bir gerçekle karşı karşıyayız. Bu gerçekte her geçen gün Anti-Semitizm’in ( ki bu sözcüğü geniş anlamda kullanıyorum ) Alevi Hareketine ve Toplumuna hakim olmaya çalıştığı gerçeğidir. Anti-Semitizm faaliyetleri o kadar doruk noktasına çıkarılmaya çalışılmaktadır ki “Ne kadar Yahudi-Arab-İbrani tarihini ve insanını küçümserse ve aşağılarsa o kadar iyi bir Alevi olunabileceği” gibi bir mantık Alevi Toplumuna dayatılmaktadır.

Yeryüzündeki tüm kötülükleri getirip “Semitik Halkların varlığına” bağlayan bir düşün dünyasının Alevi Toplumuna ve Alevi Hareketine egemen olması ile Hitler’in “Anti-Semitizm” politikası arasında fikirsel olarak çok az fark vardır.

Hitler ve Nasyonel-Sosyalistler “ Alman Toplumunun ırkını, kültürünü ve yaşamını kirletenlerin Yahudiler ve Semitik Halklar olduğunun “ propagandasını yaparken, ne yazık ki bugün aynı Hitler ve Nasyonel-Sosyalist Fikrin naif bir taklidi olan fikir akımı da “ Alevilik ne kadar Arap-Yahudi Geleneği olan Semitik Gelenekten kendini koparırsa ne kadar kendini Semitik Gelenekten temizlerse ne kadar Semitik Halklar ve tarihleri aşağılanırsa, o kadar saf bir Aleviliğin olacağını “ Alevi Toplumuna ve Hareketine dayatıyor.

Değerli Canlar,

Kendi varlığını, bir başka toplumu aşağılama üzerine kuran, o toplumu hakir görme üzerine kuran ve bunu yaptığı için zevk alan “ anti-semitizm başta olmak üzere tüm faaliyetler “Alevi Toplumunu uçuruma götürür. Tıpkı Hitler’in ve Nasyonel Sosyalistler’in Alman Halkını “ Anti-Semitizm “ ile uçuruma götürdükleri gibi.

Bunları neden mi söylüyorum ve yazıyorum? Çünkü her geçen gün toplumumuzda, Ocaklar’ın konumunu tartışmaya açan ve bunu yaparken de muazzam bir Anti-Semitist fikir ile hareket eden insanlara, konuşmalarına, paylaşımlarına şahit olduğum için söylüyorum ve yazıyorum.

Değerli Canlar,

Bugün Dünya üzerinde ki tüm teologları, dilbilimcileri ve tarihçileri bir araya getirip önlerine Alevi Deyişlerini, Alevi Teolojisini ve anlatımlarını doküman olarak koyarsanız, bilimsel etikten ayrılmayacak o insanların size Aleviliğin Kadim Mirası içinde “ Sami(Yahudi-Arap ) –Aryan ( Zaza-Kürt-Fars )-Turan Uygarlıklarıyla (Türki Halklar ) teolojik –tarihsel-dilsel eşleşmeler olduğunu “ ifade edeceklerdir. Bilim etiğine bağlı insanlardan “ Aleviliğin Türklükle, Kürtlükle, Araplıkla, Yahudilikle , Zazalıkla hiçbir ilgisi yoktur” sözünü duyamazsınız. Bu sözleri sadece bilime değil, siyasal bir fikre hizmet eden insanlardan duyabilirsiniz.

İşte tamda bu şartlar altında Anti-Semitizm kokan şu sorular size tanıdık gelmiyor mu?

“ Hz. Ali Arap’tı ama onun soyundan geldiğini söyleyen siz Kureyşanlılar ve diğer Ocaklarda Arapça konuşmadığına göre siz Hz. Ali’nin soyundan gelmiyorsunuz demektir, Şayet geliyorsanız neden Arapça konuşmuyorsunuz? “

Anti-Semitik Mantığa Cevap:

Birinci Örnek: Albert Einstein Yahudi’ydi ve Semitik bir halka mensuptu. Almanya’da yaşıyordu Annesi-babası dahil olmak hepsi Almanca konuşuyordu ve İbranice bilmiyorlardı. Bu durumda Albert Einstein İbranice konuşmadığına göre ; “Ne Davud’la ne Musa’yla ne de İsa ile hiçbir bağı yoktur ve Yahudi Değildir. Yahudi olsa İbranice konuşması gerekir “ fikri mi doğru olmuş oluyor? Ki Albert Einstein’in Yahudi olduğunu belirtmesine, Nazi Almanyası’ndan kaçmasına ve Yahudi Devleti’nin kuruluşu için çaba sarf etmesine rağmen, Albert Einstein’ı sadece konuştuğu “ dil” üzerinden yorumladığınızda baltayı taşa vurmuşsunuz demektir.

İkinci Örnek: Hz. İsa yaşadığı dönemde İbranice bilmiyordu ve Aramice konuşuyordu. Ve İnsanlığa olan mesajlarını da “ Aramice” veriyordu. Bu durumda “ Hz. İsa madem Yahudi, neden İbranice konuşmuyordu, demek ki Yahudi değil” diyen bir mantığın geldiği noktayı, siz değerli okuyucuların takdirine bırakıyorum.

Değerli Okuyucu,

Yukarıda ki örnek ışığında şunu rahatça söyleyebiliriz ki; Hz. Ali soyundan gelenler Arapça’da konuşabilir, Zazaca’da konuşabilir, Kürtçe’de konuşabilir, Türkçe’de konuşabilir. Çünkü bir dili konuşmak, insanın kendisine değil çevresel faktörlere bağlıdır. Hz. Ali soyunun, 1400 yıldan bu yana iltica etmiş olduğu Aryan Halklar ve Türki Halklar içinde pek doğaldır ki; iletişim dili olarak Arapça’yı değil Zazaca’yı Kürtçe’yi Türkçe’yi Farsça’yı kullanacağı hayatın olağan akışına uygunluk arz etmektedir. Ve bırakalım 1400 seneyi 100 sene içinde dahi bir ailede konuşulan dilin değişebileceğini kavramak hiçte zor değildir.

Alevi Coğrafyası Dersim’e bakın; 1900’lü yılların başında nüfusun büyük bölümü Zazaca/Kırmancki konuşurken 2000’li başında nüfusun büyük bölümü Türkçe konuşmaktadır. Almanya’ya giden Dersimli ailelerin çocukları Almanca, Fransa’ya gidenler Fransızca, İngiltere’ye gidenler İngilizce konuşmaktadır.100 sene zarfında ki dilsel değişime karşın ister İngilizce konuşsun ister Almanca konuşsun ister Fransızca konuşsun ister Türkçe konuşsun Dersimli Ailelerin evlerinde; Hz. Hüseyin için yas tutulur, oruç tutulur ve Hz. Ali’nin temsili portresi evlerinin baş köşesinde olur.

Değerli Canlar,

Sosyal Bilimler bize göstermektedir ki bir toplumun dili değişebilir ama dilin değişmesi inancının değişmesi anlamına gelmez. Çünkü inanç, nesilden nesile dil değişimine rağmen akmaya ve aktarılmaya devam eder. Bu hakikati kavrayamayanlar ise “ saf bir Alevi ırkı için elinde cetvellerle kafatası ölçmeye” devam ederler ve ne yazık ki bunu yaparken de Aleviliğin ne olduğunu hiçbir zaman anlamadıklarını da ifşaa etmiş olurlar.

Değerli Canlar,

Anadolu’da bugün Hz.Ali soyundan gelen Ocakzadelerin dili Zazaca/Kırmancki’dir, Kürtçe/Kırdaşki’dir ve Türkçe’dir. Kureyşan Ocağının Adıyaman’da ki canları Kürtçe konuşurken, Dersim’de ki canları Zazaca konuşmaktadır. Ancak bugün yasakçı-dil politikaları sonucu çoğunluğu Türkçe’de bilmektedir. Ocakzadeler için “ dil” elbette çok önemlidir lakin “dil” mesajı vermek için sadece bir araçtır, amaç değildir.

Kureyşan Ocağının bir kısım mensupları şimdi Almanca’da , İngilizce’de bilmektedir çünkü taliplerinin dilleri de değişmektedir. Bu bakımdan Ocakzade Aileler, içinde bulundukları milletlerin teolojik-edebi-dilbilimsel anlamda zenginlik kaynağıdır ve misyonları etnik kimler üstüdür. Bugün bir Ocakzade Irkçılık yapmaya başladı mı, kendini sadece ve sadece konuştuğu dil’le ve o dil’i konuşan etnik toplulukla sınırlandırmaya çalıştı mı; bu, 1400 seneden beri Kerbela Çölü’nün ortasında bin bir emekle yeşertilen batini kutsal ağacın kuruması anlamına gelir ve Anti-Semitik cümlelerin de zaferi anlamına gelir.

Değerli Canlar,

Alevi Ocaklarının, kendilerini “şecere ile ispat etme” gibi bir derdi yoktur ve olmamalıdır da. Bir Alevi Pirinin şeceresi, talibinin ona verdiği sevgi ve saygıdır. Çünkü Talip bilir ki, Pir’e gösterilen sevgi ve saygı Hz. Hüseyin’e gösterilen sevgi ve saygıdır.

Dersim’de ki Alevi Ocaklarının Ehlibeyt soyundan geldiğini, Dersim’in her yaşlısı bilir, her köylüsü bilir. 1937-38 Dersim Soykırımı öncesi ve sonrası yakılan ağıtlarda, söylenilen şiirlerde ve edebi anlatımlarında özcesi halkın sözlü tarihinde; Dersim’de başta Kureyşan Ocağı, Baba Mansur Ocağı ve Diğer El-Ele El-Hakka ilkesinde olan Ocaklar’ın Hz. Hüseyin’den geldiğini duyarız.

Bu bakımdan Dersim’de ki Alevi Ocaklarının yazılı belgelere ihtiyacı yoktur, kendisini “inançsızlara” ispat etme zorunluluğu da yoktur. Çünkü inanç bir gönül bağı eylemidir, inanç yazılı bir metinden dolayı olmaz. Ve Bugün kalbinde Ehlibeyt ışığını kaybetmiş olanlar varsa en fazla Anti-Semitik cümle kuranlarda onlardır, diyebilirim.

Değerli Canlar,

Alevi Hareketi ve Alevi Toplumu, bugün Suriye İç Savaşı konusunda sınıfta kalmıştır. Suriye’de binlerce Alevi katledildiğinde sesini yükseltmeyen Suriye’de ki Aleviler’e bir bardak su yardımında dahi bulunmayan zihniyette Anti-Semitizm’in tesiri hiç yok, denilebilir mi?

“ Ama onlar bizim gibi değiller, onlar Arap “ diyen bir zihniyetin anti-semitist olmadığını kim söyleyebilir? Gerek Türkiye’de gerekse de Avrupa’da Alevi Hareketi ve Toplumu Anti-Semitizm fikrin yayılmasına olanak vermemelidir.

Zira Anti-Semitizm’in etkisi altında girmiş bir Alevilik, Alevilik değildir. Asırlardır atalarının niyaz ettiği Ocakzadeler’in soyunun “ Arap olup-olmadığı araştırmasını yapmak ve panellere konu etmek “ , Alevilik’ten kopuşun ve Aleviliğin “ ırkçı tarih teorileri etkisine girdiğine dair üzücü “ bir işarettir.

Ümit ediyorum ki Alevi Hareketi ve Alevi Toplumu, kendisine hakim olmaya çalışan Anti-Semitizm’e “ dur “ der.

Alevi Toplumu ve Alevi Hareketi, Anti-Semitizm’e dur demezse Kerbela’da Hz. Hüseyin’in kanı ve Ana Fatima’nın Batiniyette ki gözyaşı ile sulanan Alevi Toplumunun birlik nişanesi; Manevi Kutsal Ağacın yaprakları sararır, dalları kurur ve gövdesi kurtlarla dolar. Ve o kurtlar, o hayat ağacımızın içini param parça eder, ilk rüzgarda hayat ağacımız yere devrilir ve ırkçılığın fırınında yok olur.

Kim bu yok oluşa ortak olmak ister? Kim Ocakzadeleri’nin kollarına, atalarının geleneğini yok sayarak “ Davud Yıldızı” takmak ister? Kim “ Semitizm’i aşağılarsak, içimizden arındırırsak daha iyi oluruz “ diyen Hitler’i alkışlamak ister?

Şayet istemiyorsanız, artık şunu söyleyin kendinize ; “ Ben, Kerbela’da O Batini Ağacın Kurumasına izin vermeyeceğim ve kendi geleceğimi ırkçılık fırınlarına attırmayacağım “

Cihan SÖYLEMEZ