En uzun koşuysa
    elbet Türkiye, de
    devrim, onun en
    güzel yüz metresini
    koştu. En sekmez
    lüferin namlusundan
    fırlayarak… En
    hızlısıydı. Hepimizin. En
    Önce göğüsledi ipi…


    ACIYORSAM SANA ANAM AVARADIM OLSUN.
Âmâ
    aşk olsun sana çocuk
    aşk olsun
  Büyük şair CAN YÜCELİN,6 Mayıs 1972 yılında, Üç Devrimci fidana kıyıldığı geceyi dile getiren ünlü şiiridir.
   Köyde öğretmendim.6 Mayıs sabahı erkenden kalktım. Üç fidanın, DENİZLERİN, gece asılacağını, katledileceklerini, biliyordum. Hemen radyoyu açtım. Haber sunucusu, bütün Türkiye’ye, hatta dünyaya duyurmak istercesine yüksek sesle kıyımı, idamları, birinci haber olarak veriyordu. Üzüntümüz büyüktü. Ogün misafir kabul etmemiştim.
  İdamları izleyen, avukatları Halit ÇELENK, ömrünün sonuna kadar, Üç devrimcinin yiğitliğini, korkusuzluğunu, cesaretini, adeta kahramanlığın anlatmıştı. Bağımsız Türkiye.’ diyerek idam sehpasına yürümüşlerdi.
  İşkence yapılarak kıyılmıştı yiğitlere, idamlarını, katledişlerini, bir birlerine göstererek, insanlık dışı vahşet, işlenmişti. Tıpkı SEYİT RIZAYA, oğlunun idamını, seyrettirerek. Yaptıkları gibi.
  Ülkemiz tarihine yazılan, silinmeyecek, KARA LEKELER olmuştu.
  Üç Devrimci fidana kıyan, Kalemi kıran ALİ ELVERDİ, Gülerek sevincini ifade eden intikam aldık diyen SÜLEYMEN DEMİREL, ölüp, bir daha anılmayacak üzere kaybolup gitmişlerdi.
  Onlar, ÜÇ FİDAN, ölmediler. Yaşıyorlar.


  +      +        +
  RADYO GÜNÜ
  6 MAYIS aynı zamanda RADYO GÜNÜDÜR. Radyonun yaşamımıza girdiği gündür.6 Mayıs katliamını, radyonun yayınından duymuştuk.
  1950 yılıydı. İlkokul Birinci sınıfta okumaktaydım. Köyümüzde okul yoktu. Komşu köydeki okula gidiyorduk. Okul binasının yarısı öğretmenin oturduğu lojmandı. Bir gün, okulun üst sınıf büyük çocukları, koşarak, öğretmenin penceresi önünde toplandılar. Bende merak ederek gittim. Öğretmenin evinden hiç duymadığımız sesler geliyordu. Çocuklar birbirlerine, RADYO dediler. Merak edip öğretmenin kapısını çaldılar. Çıkan öğretmene, ’Öğretmenim, RADYOYU görmek istiyoruz.’ Dediler. Öğretmen, çocukları kovarcasına, ‘Gidin. Diyerek kapıyı yüzlerine kapattı. Radyoyu görememiştik. İkinci sınıfta, ilçede ablam larda okumuştum. Onların, radyoları vardı. RADYO ile orada, tanışmıştık.
  Tarihimizde kutladığımız önemli günler oldukça çoktur. RADYO GÜNÜDE onlardan biridir.
  87 yıl önce 6 Mayıs 1927 yılında, İstanbul, Sirkeci’de meşhur, Büyük pastanenin bodrum katında anonsla başlar. Bu gün Binin üstünde yayın yapan radyo kanalı var.
  Televizyonlar, yayına başlamadan önce, radyolar yaşamın, önemli ihtiyaçlarından biriydi. Önce şehirlerden başlayıp köylere yayılan radyo bir evin en pahalı en lüks eşyasıydı. Değeriydi. İlk yıllarında, o kadar nadir kadar lüks, antika değerinde bir eşya idi ki herkeste bulunmazdı. Zengin, lüks sosyete ailelerde, büyük köylerde köy ağalarında, köy öğretmenlerinde, muhtarlarda bulunurdu. İnsanlar, tıpkı televizyonun çıktığı, yayına geçtiği yıllarda olduğu gibi, akşam, radyosu olanın evinde toplanır. Radyo dinlerlerdi.
Giderek radyosu olanlar çoğalmıştı. Özellikle köylerde, ileri gelen ailelerin kimliği gibiydi. Evin övünülecek bir eşyasıydı. Başköşede bir koltukta kurulurdu. Damın üstünde de yayın alacak düzeneği kurulurdu.
   Markaları da önemliydi.